Türkiye’de herkesin iki mesleği vardır. Bir kendi mesleği, iki teknik direktörlük. Takım yönetmeyi bildiğimizi düşünürüz, halihazırdaki koçları eleştirir, yıllara dayanan deneyimlerini kenara atıp akıl veririz. Bir başka sevdiğimiz şey de toto oynamaktır. Boştaki koçlara bakar, o sıra teknik ekibini kovmuş takımlarla eşleştirir, “Onu alsana, ya lütfen ama” diye tuttururuz. Çok sevdiğimiz ve birbirlerine yakışacaklarını düşündüğümüz iki arkadaşımız gibi bu çiftler de genelde istediğimiz kaderin bir parçası olmaz. Yine de denemeye değer. Yazıhane ekibi düşündü taşındı, NBA’deki takımlardan koç arayışında olanlara yeni kısmetler buldu. Bakın bakalım katılacak mısınız?
Tyrone Corbin’in sözleşmesi neden uzatılmadı?
Kısaca, üç sezonu az aşkın baş koçluk serüveninde, bu takımı ayağa kaldıracak koç izlenimini hiç veremedi. Sloan’ın ekibinin bir parçası olan Corbin, lock-out nedeniyle kısa süren sezon haricinde ki o takımın da gardı Devin Harris’ti, hiçbir zaman vasatın üstünde bir kadroya sahip olamadı. Ancak, kimse ondan şampiyonluğa oynayan bir takım yaratmasını da beklemiyordu. Özellikle geride bıraktığımız sezonda, umut vaat eden birtakım gençlerin geliştiğini, bu oyuncuların merkezde olduğu bir gelenek yaratılmaya başlandığını göstermesi yeterliydi, belki de.
Bunu başaramadı, Corbin. Jazz’in onlarca maç kaybetmesini herkes bekliyordu, bazı maçlarda TBL takımı ayarında skorlar üretmesini de; ancak Burke’ün hücumların çoğunda topu getirip, köşedeki adama pası verip, dibe ya da diğer köşeye ceza şutu atmak için dikilmesini ya da Enes’in yaptığı her hatadan sonra kenara gelmesini, çoğu maçta M. Williams’tan az süre almasını da çok fazla kişinin beklediğini zannetmiyorum. Ya da, Jazz 100 pozisyon başına 109.1 sayı yiyerek, ligin bu alandaki en kötü takımı olurken, yaratılmaya başlanan herhangi bir olumlu gelenekten söz etmek mümkün değildi.1
Jazz’in neye ihtiyacı var?
Film odasından hiç çıkmayan, takım ve bireysel disiplini çok önemseyen, bunlardan hiç taviz vermeyen, adeta bir rütbeli komutan edasıyla hareket eden koçların uyacağı takımlar, şüphesiz ki mevcut. Ancak, bu seneki draft’ta da yükseklerden, umut vaat eden birini takıma kattıktan sonra, Jazz ligin en genç kadrolarından birine sahip olacak. Hatta, şöyle ki, bu yaza, sadece çaylak oyuncu kontratı olan oyuncularla başlayacak, Jazz.2 Bu oyuncuların sürekli olarak insiyatif aldıkları, hata yaptıkları; ama yaptıkları hatalardan ders de aldıkları bir düzen oturtmak gerektiği kanaatindeyim. Tabii ki, herkesin kafasına göre takıldığı bir çiftlikten bahsetmiyorum; ancak bu genç çekirdek henüz tam anlamıyla beraber maç kaybetmedi, rezil olmadı ya da doğru düzgün geri dönmeyi deneyemedi, hiçbir maçta. İşin içine, hep M. Williams ya da R-Jeff gibi, bu takımın geleceğinde olmayacak adamlar girdi.
Burke-Hayward-bu sene gelecek çaylak-Favors-Enes gibi bir çekirdeğin, dört beş sene beraber oynayıp, çığ gibi büyüdüğü bir takım planlamak, ligin dinamikleri göz önüne alındığında hiç gerçekçi değil. Ancak, önümüzdeki birkaç sezonun malzemesi de bu ve bu malzemeye uygun birisini bulup getirmek gerekiyor. Burke’ün savunmada çaba göstermesini, dış şutuna daha fazla güvenmesini, Hayward’ın bu takımın, uzak ihtimal de olsa, tek süper yıldız adayının o olduğunu göstermesini, iki sezondur beraber olan Favors-Enes ikilisinin, takımla bir olarak hareket etmesini, yer paylaşımı, yardımlaşma gibi konularda daha iyi anlaşmalarını bekleyecek, Jazz taraftarları ve yönetimi.
Jazz’in başına kim gelmeli?
Öncelikle, Van Gundy kardeşler, M. Jackson gibi büyük balıkları eliyorum. George Karl’ın bu saatten sonra oyuncu geliştirmekle uğraşmak isteyeceğini zannetmiyorum. Jazz genel menajeri Dennis Lindsey ile dostluğu dile getirilse de, Messina’nın da, NBA’e gelmeye karar verdikten sonra, ilgisini Jazz’den daha fazla çekecek bir takımın, kapısını çalacağını düşünüyorum. Savunma zaafiyetinden bahsettikten sonra, Hollins ismi kulağa hoş gelebilir; ancak savunma yaptırsın derken, kabız olan bir Jazz hücumu da kimseyi tatmin etmeyecektir. Shaka Smart ya da Fred Hoiberg gibi, ufak okullarla beklentileri aşan kolej koçlarını da, kendileri hakkında pek ahkam kesemeyeceğim için resmin dışına itiyorum.
Bu durumda, tabii ki yapmam gereken şey, Spurs’ün asistan koçları listesini açmak. On iki sezon boyunca Rockets’ta asistanlık yaparken iki şampiyonluk yaşayan, Olajuwon ve Ming gibi oyuncularla çalışan, akabinde Vogel’ın ekibinde iki sezon geçirdikten sonra, bu sezonun başında Popovich’in ekibine katılan, yetmediyse de 2007-2011 yılları arasında Utah Üniversitesi’ni çalıştıran ve Rockets günlerinden Lindsey ile tanışıklığı bulunan Jim Boylen, muhtemel adayların başında geliyor.
Bir diğer aday ise tanıdık bir isim. Utah’ın çocuğu Alex Jensen, NBDL’de üç sezon geçirip, bunlardan ikincisinde yılın koçu da seçildikten sonra, bu sezon oyuncu gelişiminden sorumlu asistan koç olarak, Corbin’in ekibinde yer aldı. Farklı coğrafyalarda oynaması, Utah’ta yetişmesi, koçluk için henüz çok genç olması gibi şeyler, çok da büyük beklentilerin olmadığı bu atmosferde kulağa sempatik gelebilir. Defalarca izlediğimiz birini koçluk yaparken görmek, bizi de anılara götürebilir. Ancak, bütün faturayı ona kesmemek gerekse de, hali hazırda bu oyuncuların gelişiminden sorumlu olarak bir sezon geçirdi ve sezonun sonlarına doğru dahi, gözle görünen gelişimlerden bahsetmek zordu. Üstelik, 1979 yılından beri beşinci koçunu görevlendirecek Jazz’in, bu tercihini başarısız bir koç ekibinin içinden seçeceğini düşünmüyorum.
Artık, adayımı açıklamanın zamanı geldi. Larry Brown, Mike Krzyzewski ve Doug Collins gibi koçların asistanlığını yapmış, NBDL’de geçirdiği dört sezon boyunca, NBA’e en fazla oyuncu gönderen koç olan, Collins’in ekibinde Sixers’ta çalışırken, oyuncu gelişiminden sorumlu olan, bu sezonu da Mike Budenholzer’ın ekibinde geçiren Quin Snyder’ın artık zamanının geldiğini düşünüyorum. Üstelik evvelki sezonu Messina’nın ekibinde Moskova’da geçirmesi de hanesine artı olarak yazılacaktır. Missouri Üniversitesi’nde geçirdiği yıllarda, çok “temiz” olmamakla zaman zaman eleştirilse de, hem lig tecrübesi açısından, bir numaralı aday olarak gösterilen Boylen’dan eksiği olmaması, hem de Jazz kadrosunun ihtiyacı olan şeylerle, kariyeri boyunca daha fazla içli dışlı olması sebebiyle Snyder’ı bir adım önde görüyor ve bu kutsal görevin kendisine teslim edilmesi gerektiğine inanıyorum.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane