Gördüğüm en güzel sahnelerden birisi, “Dokuz Kadın”daki süpermarket sahnesi. Diane ve Damian yıllar sonra alışveriş yaparken rastlıyorlar birbirlerine. İkisi de başka insanlarla evlenmiş, önce normal iki arkadaş gibi konuşmaya çalışıyorlar, ama birkaç dakika sonra bunu başaramayacaklarını kabul ediyorlar. Ayrılalı yıllar olmuş, başka hayatlar kurmuşlar ama yıllar sonra karşılaştıklarında o çekimin, o büyünün hala kaybolmadığını hissediyorlar. Siz de buna şahitsiniz.1
Son günlerde süpermarkette benzer bir karşılaşma yaşıyorum. Çocukluğumu, gençliğimi birlikte geçirdiğim şey, orada duruyor. Görmezden gelmek istiyorum, bunu yapmak için yolumu değiştiriyorum. Biliyorum, o da orada, o da durduğu rafta beni bekliyor. Süpermarket arabasını daha hızlı sürüyorum yanından geçerken. “Üzgünüm. Bu sefer olmayacak,” diyorum. “Üzgünüm, bu Dünya Kupası’nda Panini çıkartma albümü almayacağım.”
Evet, yılın o zamanına geldik. İki yılda bir, büyük futbol turnuvaları oynanır. Ve o turnuvanın en heyecan verici tarafı öncesidir. Kuraların çekilmesi, gruplardan çıkacak takımların tahmin edilmesi, kadroların açıklanması, maç saatlerine bakıp onu günün hangi vaktinde izleneceğinin planlanması ve çıkartma albümü. Evet, Panini çıkartma albümleri Dünya Kupasına ve Avrupa Futbol Şampiyonlarına dair en güzel şeylerden birisi.
Ama artık yoruldum dostlar. Çok uzun yıllardır bu işi sürdürdüm, ve devam edemeyeceğim. 1996 Avrupa Şampiyonasıyla başlamıştı bu sevda. Pek çoklarının efsane olarak hatırladığı, aslında sadece bizim kuşağın Panini’yle ilk teması olduğu için efsane sayılan, yoksa herhangi bir albümden farkı olmayan o albüm… Kapağında Alessandro Del Piero’nun Matthias Sammer’e çalım atmaya çalıştığı bir karenin bulunduğu, içinde Türkiye’nin de bulunduğu ilk çıkartma albümü. Kola alana bir tane çıkartmanın verildiği, harçlığın yettiği kadarıyla paketlerden alıp doldurmaya çalıştığım ama tahminen yarısı civarını ancak tamamlayabildiğim, çok güzel bir albümdü. Ama o yaşlarda birlikte özel ders aldığımız ikiz kardeşlerin evlerinde Euro 88 albümü görmüştüm. İçinde Klinsmann ve Van Basten vardı! O çocukların evinde o güne kadar görmediğim kadar çok GI Joe vardı ama hala aklım o Euro 88 albümündedir. Muhtemelen babaları yurtdışı seyahatinden falan getirmiştir. Euro 88 be abi!
Fransa 1998’i aldım mı hatırlamıyorum, Euro 2000’i de öyle, üniversite sınavına girdiğim yaz olduğu için güme gitmiş olabilir. 2002’de ise üniversitede benim gibi bir adama rastlayıp, 18 yaşından sonra da bu albümleri biriktirmenin mümkün olduğunu idrak etmiştim. Yalnız bazı Afrika ve Güney Amerika takımlarını tek sayfaya, iki adamı tek çıkartmaya sığdırdıkları saygısız ve özensiz bir sürümdü o. Aldım, tamamlamadım. Euro 2004’ü almadığımı biliyorum, 2006 Dünya Kupasında da aldım ama fazla ilerlemedim. Euro 2008 topuna girmedim ama futbolcu kartlarını aldım. Evimde Volkan Demirel kartı varsa ondandır.
2010 benim için bir dönüm noktası oldu. Askere gidip gelmiştim, o yılın sonunda evlenecektim, eşek kadar adam olmuştum. Gazeteden bir arkadaşım gaza getirdi, iki kişi alırsak takas konusunda da avantajlı olacağını söylüyordu, haklıydı. Her zamanki yollardan geçtim elbet, önce gazetelerin verdiği günlük altılılar (gazetede çalışmak avantajıma olmuştu), sonra 36’lık büyük setler, daha sonra takaslar… Olmuyordu ama hırs yapmıştım, o albümü tamamlayacaktım. Facebook’taki Panini grubundan, Ekşi Sözlük’ten birkaç takas daha yaptım, kalanlar için Panini’ye mektup gönderip eksikleri de tamamladım, ki bu son madde her zaman Kaf Dağı’nın ardındaki Zümrüdüanka kuşu gibi gelirdi.
Derler ki, ululardan ulu bir yiğit varmış. Bütün çıkartmaları toplayabilmek için bayilerdeki “çocuk musun?” bakışlarına direnmiş, paketlerinden 22 defa Arjen Robben çıkmasına katlanmış, kupa ilerledikçe satan bayileri bulmak için İstanbul’un tüm semtlerini tavaf etmiş, Facebook’larda, sosyal medyada kendi gibi insanlarla yoldaş olmuş. En sonunda Kaf Dağı’nın arkasındaki eksikleri almak için timsahlı nehirlerde yüzmüş, dağları tırmanmış, patikaları aşmış ya da sadece postacıların yolunu gözlemiş. O çıkartmaları yapıştırdığında boyut kapıları açılmış, o yiğit, futbol tanrıları arasında yer almış. Dört yılda bir, Dünya Kupası finalinin oynandığı stadın çevresinde bir kahkaha duyulur: Bu o yiğidin sesidir.
Hayır, o son çıkartmayı yapıştırdığımda kendimi tamamlanmış hissetmedim. Euro 96’da o albümü tamamlayamadığı için kendini hep eksik hissetmiş o küçük çocuğu kucağıma aldım ve onu sevdim gibi tuhaf romantik betimlemeler de yapmayacağım. Yapıştırdım ve bitti işte. Kimse gelip madalya takmadı.
Bir şeyi güzel bitirmeye hep özen gösteririm. Bu yüzden Euro 2012’de albüm almak istemiyordum. Ama yine çevrem beni gaza getirdi ve kendimi yine paket paket çıkartma alırken buldum. Kafanızda canlandırmanız gerekirse Mark Renton’ın aylarca temiz kaldıktan sonra arkadaşlarının “malı test etmen lazım” diye getirdiği eroini çaktığı sahneye benzetebilirsiniz, evet. Artık evli bir adamdım, karımın dalga geçişleri altında halıya uzanıp çıkartmaları yapıştırmaya devam ettim. İtiraf ediyorum, mal 10 numaraydı. Evet, hala tomar tomar paket alıp, diyelim bende olmayan üç-dört taneye karşılık elimde zaten olan 15 çıkartma ile kalakaldığımda saçı itinayla arkaya yatırılmış janti bir İtalyan kalantorun ağzında purosu, kucağında iki tane 25’lik kadınla bana kahkaha attığını kafamda canlandırabiliyordum. Ama batağa bir kere sürüklenmiştim ve 2010’da tamamladıktan sonra 2012’de yarım bir albümle bu işi noktalamak istemiyordum. Uğraştım, yine 2010’daki yoldan geçtim, her zaman olduğu gibi turnuva başlarken “Oooo çıkartma albümü!” diye çevremde gaza getiren insanlar, grup aşamasında sıkılıp bırakmıştı. Panini dünyası böyledir, ilk günlerde yanında olan dostların, sen Futbol Federasyonu arması bulsan İtalya’yı tamamlayacak kadar ilerlediğinde yanında olmazlar. Çıkmaz o parlak çıkartma!
Uzun lafın kısası, 2012’yi de tamamladım. Ve kanımca bu defteri kapattım.
Dünya Kupası’na neredeyse bir ay var. İnsanlar sosyal medyada yine Panini’lerini gösteriyorlar. Çok takılmıyorum. Yine Honduras kalecisi Noel Valladares’i 5 kere gördükten sonra adama lanet okumak, koca bir ulusun kupa hayalleriyle oynamak istemiyorum. Yine bütün takımların fotoğrafları güzelken nedense sadece İngiltere’nin resimlerinin özensiz, logosunun ise çakma olduğunu görmek istemiyorum. Yine “Gel abi birlikte ilerleriz, takas ede ede daha kolay toplarız” diyen dostların Temmuz ayında “Ben bıraktım ya” diye beni yüz üstü bırakmasını istemiyorum. Yine bir stadın yarısını bulup diğer yarısını aylarca aramak istemiyorum. O stadın diğer yarısını da bulduğumda düzgün yapıştıramayıp kahrolmak da istemiyorum. Yine açtığım bir pakette 5’te 0’la gökyüzüne bakıp “Hayııııııııır” diye bağırmak istemiyorum.
Evet, bence biz bu geleneğe, tutkuya, bağlılığa sahip olan son kuşak olacağız. Çocuklarımıza bu çıkartma albümlerini gösterdiğimize onlara bir şey ifade etmeyecek, çünkü biz futbola doygunluğuyla büyümüş bir kuşak değiliz. Bizim için futbol haftada tek gündü, geri kalan günlerde futbolcular sürekli demeç veren, sakat olup olmamasını bırakın, ne müzik dinlediğini bile bildiğimiz adamlar değillerdi, büyülü kahramanlardı. Football Manager ve FIFA yoktu, ya da bu kadar baskın değildi. Dolayısıyla küçük bir çocuğun futbolla ilişki kurması için çok az sayıdaki yollardan birisi çıkartma albümü değil.2
Ben bu sene yokum arkadaşlar. Herkese bol sabır, bol şans diliyorum. Kendimi tatmin etmek için FIFA.com’daki online albüme başladım.3 Alexis Sanchez şimdiden üç kere çıktı.
Benim için ağlama Panini
Gerçek şu ki seni asla terk etmedim
En çılgın günlerimde
Deli var oluşumda
Sözümü tuttum…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane