Boston’da, doğru zamanda bir aradaydık. Kazanmaya hazır bir ekiptiler. Her biri bireysel başarıları tatmıştı. Artık kazanmak için aceleleri vardı. Arkalarında sağlam bir miras bırakmak için şampiyonluk yüzüğü takmaları gerektiğini biliyorlardı.
Bir oyuncunun kendi içinde sorgulaması gereken şey kazanmayı, kendini göstermeye tercih edip etmeyeceğidir. Dwyane Wade bu seçimi yaptı ve bu konuda hakettiği kadar övgü aldığını düşünmüyorum. LeBron’un bu ligdeki en iyi oyuncu olduğu apaçık ortada; fakat Wade omzunda All-Star apoletini, parmağında şampiyonluk yüzüğünü taşıyordu, finallerin en değerli oyuncusu olmuştu ve yine de – daha çok – kazanmayı tercih etti. Şampiyonluğa göz dikmiş her takımdaki her oyuncunun yapması gereken bir tercih bu.
Daha önce oyuncu olarak gelip bir seneden fazla kalmaya dayanamadığı Los Angeles’a geri dönen Doc Rivers’ın ağzından dökülüyor bu sözler. Kazanmaya giden yolun her daim ekibin başını çekmekten geçmediğinden bahsediyor. Kareem’in, David Robinson’ın yıllar önce farkına vardığı bir durum belki ama mevzubahis kavramın kökü milenyum sonrasında bile kurumadı henüz. Ve Kobe Bryant basketbol topunu elinden bırakmadığı sürece sonu gelmeyecek.
Amiral bir sabah tedirgin düşlerinden uyandığında, ipleri Duncan’a teslim etmeye karar vermedi. Sürekli liderlik eden köpek olmanın ne kadar külfetli bir iş olduğunun farkına varması bir sürecin sonucuydu. İşin kötüsü, omuzlanan bu yükün getirisi çoğu zaman beklendiği kadar tatmin edici olmuyordu. Tarih de bunu destekliyordu. Kareem de benzer bir süreçten geçmiş ve 80’li yılların ve kariyerinin sonunda, zaman zaman ekibin arkasına geçmenin de güzel sonuçlar doğurabileceğinin farkına varmıştı. İnan’ın da bahsettiği gibi, özgürlük sizi daha yaratıcı kılmıyor. David Robinson da yol ayrımında sınırlarını bilmeyi tercih etti ve şimdi parmağında iki şampiyonluk yüzüğüyle hayatına devam ediyor. Tamamen özgür kalmayı seçmiş olsa, muhtemelen yüzük kazanamayan yıldızlar listelerinde ilk akla gelen isimlerden olacaktı.
* * *
Yedi yıl önce, aylardan Haziran. Sivilcelerim ve çok ağır sandığım sınavlarımla boğuşurken çoğu zaman olduğu gibi geceleri basketbola sarılıyorum. Seri Florida’ya taşındıktan sonra her gece dümende Dwyane Wade var. Gecenin ağırlığı göz kapaklarınıza çöktüğü anda kendisine çalınan bir faul düdüğü sinsice rahatsız edip ayakta kalmanızı sağlıyor.
Wade işi son maça bırakmıyor. Seri Texas’ta, seyircilerin katılamadığı bir kutlamayla bitmek durumunda. Yalnız olmak Miami ekibinin çok umrunda olmasa gerek. Fakat bir koca adam diğerlerinden biraz daha yalnız görünüyor platformda. David Stern, finallerin en değerli oyuncusunu açıklamak üzere öne çıktığında Shaq yanında bitiyor. Stern sıradışı bir takımın kalbi diye onu tanımlamıyor oysaki. O, çok kez sıradışı takımların kalbi oldu. Ama bu kez değil. Bir dakika, Shaq da gerçekten bu durumun farkında mı? Pek de öyle görünmüyor.
Komisyoner finallerin en değerli oyuncusu ödülünü Wade’e uzatırken onun devasa elleri araya giriyor. Ödüle sahip olmak istediğinden değil belki; ama Wade’e bu ödülü bahşeden o olmak istiyor. Shaq istemese bu ödül Wade’e gidiyor olmazdı. Olabilirdi. Ama koca adam böyle düşünmenizi istemiyor. Ödülü uzatanın kendisi olduğundan emin olduğunda Wade’e iletiyor.
Bu ödülü ona ben veriyorum, farkındasınız değil mi? Mesajı aldığınızdan emin olmak istiyorum.
Shaq parmağına bir şampiyonluk yüzüğü daha takmak için sahnede ve o şampiyonluktaki en değerli oyuncunun adı Shaq değil. Bu sahneyi, o ana kadar istediği her an en iyi olmuş bir oyuncu için tahayyül edemiyor olabilirsiniz. Muhtemelen kendisi de edemiyordu ama değişen bir şeyler var.
* * *
Wisconsin’de bahar yüzünü yeni gösteriyor. Cumartesi günü, güneş tepeye çıkarken Bradley Center alabildiğine dolu. Haftasonu öğlen maçında Bucks’ın salonu doldurabileceğini düşünmek fazlasıyla iyimser. Kampüsteki üçüncü yılını tamamlayan Wade’e, evlerindeki son maçta veda fırsatını ıskalamak istemeyen Marquette taraftarları tribünlerde.
Wade, daha önce hiç hissetmediği kadar heyecanlı. Heyecanın sebebi sarı – mavi formayla son kez taraftarının önüne çıkıyor olması değil. Gariptir ki vedasını – okul tarihinde bir ilk olacak – konferans şampiyonluğuyla süsleyebilecek olma ihtimali de değil. Lisedeki ilk yıllarında, oğlunun ancak iki maçını izleyebilen Jolinda, Illinois’deki hapishaneden paçasını kurtaralı henüz üç gün oldu. Oğlunun neye dönüştüğünü görebilmek için ilk ve belki de son şansını kaçıramaz.
Dwyane, maçtan önce annesiyle konuşabilecek kadar cesur değil. Duygusal bir çöküş yaşamaktan korkuyor. Okulunu konferans şampiyonluğuna taşırken attığı her basketten sonra, 16 aydır yüzünü görmediği kadını arıyor gözleri tribünlerde. Onun, boğazına kadar saplandığı bataklıktan çıkmak için tek umudunun kendisi olduğunu biliyor. Onun ilham perisi olabilmek için bugün bu parkeden başı önde ayrılamaz. Kaybederek onun yolunu aydınlatamaz, kazanmak zorunda.
* * *
Wisconsin’de bahar yüzünü gösterirken, ülkenin batı yakasında iyi şeylerin habercisi olmuyor. Üç yıldır yenilmeyen bir takımı ancak kendisi durdurabilir. Ekibe liderlik etmek isteyen iki karakter çarpışınca haziranı göremeden bitiyor sezon. Los Angeles bir süredir bu duruma alışık değil.
Shaq kendi kartını oynuyor. Ekip kendi elemanlarından kurulu olursa, ipleri en önde çekmek o kadar zor olmaz. Malone ve Payton onun için katılıyorlar ekibe. Fakat bu oyunda en büyük koz top ve o hala Kobe’nin ellerinde. Bu yolun bozkırdan geçtiği belli de denize çıkacak mı sokaklar? Bunu görmek için on yıl daha beklemenize gerek yok. Her gece parkesine ayak bastığınız salonun kirişlerinde sallanıyor aslında cevaplar.
Tavanda asılanlar yeterince açık olmayacak ki bir darbe daha gerekiyor gözünün önündeki yanlışı farkedebilmek için. Shaq’in son çırpınışları Detroit’e karşı bir 36-20 ile oluyor. Mesajı aldığınızdan emin olmak istiyor. Bitkin, canına okunmuş ama tatmin olmuş durumda. Çünkü kazanmayı değil, size önemini hissettirmeyi tercih etti. Şimdi kariyerinde yeni bir sayfa açmaya hazır. Çarpıştığı karakter bu kadar karşıt olmasa, bu geçiş ertelenmeyecek ve bu kadar dramatik olmak zorunda olmayacaktı belki. Artık her şey için çok geç.
* * *
Okulunu annesinin önünde konferans şampiyonluğuna taşıyan Wade, çaylak sezonunda Miami’yi playoffa sürüklüyor. İlk turdaki yedi maçlık kapışmadan sıyrılsa da devamı için henüz çok genç. Ama merak etmesine gerek yok, Pat Riley bir yerlerde onun için en iyisini düşünüyor.
Kariyerinde yeni bir döneme giren Shaq, onun yeni yoldaşı olacak. Wade’in ona ihtiyacı var çünkü o maçtan sonra bir muhabir takımı nasıl taşıdığından bahsetse mahcup oluyor. Bunun daha kolay bir yolu olmalı. Hem parkede takımı sırtlamak hem de saha dışında her şeyi göğüslemek zorunda mı? Kaşarlanmış bir veteran arka çıksa kazanmak daha kolay olmaz mı? Olur; ama aranızda o kaşarlanmış veterana, kaşarlanmış bir veteran olduğunu söylemek isteyen var mı?
Biz farkına vardığını sanıyoruz; fakat Shaq, Miami’ye gelirken kariyerinin bundan sonraki döneminde başrolü oynayamayacağının ayırdında değildi. Ya da olmak istemiyordu. Ya da karşısında onun sözünden dışarı çıkmayacak bir delikanlı bulduğunda tekrar alfa olmayı düşündü. Oyun içinde geri planda kalmak onun için artık problem değildi ama arkada kalmanın onun kendi tercihi olduğunu bilmeniz gerekiyordu.
Artık vaziyetin onun kontrolünden çıktığını ve birinci adam olmadığını farkettiğinde Stern podyumda Wade’in ismini anons ediyordu. Şampiyonluğun en değerli parçası Shaq değildi. Oyun içinde geri planda kalmak onun için artık problem değildi ama şampiyonluk kazanmış bir takımla platformdayken arkada kalamazdı. Tamam kazanmayı tercih etti; ama o kadar da değil. Stern’ün yanında bitip elindeki ödüle davrandı.
Bu sürecin tamamen sancısız olmayacağını bilmemiz gerekiyordu.
* * *
2010 yazı okyanusun karşı kıyısında geçecekti. Uçak JFK’e indiğinde Lakers – Celtics serisinin yedinci maçı başlamıştı. Havaalanı kapısında bir eleman akıllı telefonundan takip ettiği maçı play-by-play anons ediyordu taksi sırasındakilere. Kobe’nin sayılarındaki yaygarasına bakılırsa o da son alpha dogun peşindeydi. Vujacic son iki serbest atışı sayıya çevirdi ve havaalanı kapısında tek kişilik şampiyonluk kutlamaları başladı.
Kobe ve Shaq ayrılığında, farkı yaratan sadece formaların rengi değildi. Kazanmak için seçtikleri yol tamamen farklıydı. Kobe’nin gittiği yolda ışığı görebilen çok olmadı NBA tarihinde. Ligde oynanan basketbolun evrimi, kazanabilmek için iş birliğini zorunlu kılıyordu. O da bunu kabul etti ama ipleri bir an olsun bir başkasının eline bırakmadı. Ekürisinden üç yıl sonra oldu ama yine de kazandı. Fakat bu yolla kazanmak için isminizin Kobe Bryant olması gerekiyor.
Kapıdaki kutlamaların ardından bagajlar için homurdanan taksiciye laf anlatmaya çalışırken, LeBron’u şehire davet eden C’mon LeBron reklamı dönmeye başladı ekranda. Daha sonra, Yahudi ve Müslüman mahallelerinin arasına sıkışmış bir zenci mahallesindeki hostele vardığımızda da aynı reklam karşıladı. O ana kadar Cleveland’dan ayrılacağını hiç düşünmüyordum ama artık endişelenmeye başlamıştım. Hostele her girişte dükkanın camındaki reklam sinirimi bozuyordu ama hiç de tekin olmayan bir mahallede ismi Headhunter olan bir berbere bulaşacak kadar da kendimi kaybetmemiştim.
Karın ağrısıyla geçen yazın ortasında esas yumruğu yediğimde sadece çulsuz turistlerin tercih ettiği Super 8’in bir odasındaydık. Ben nefesimi tutmuşken yanımda, çekmecedeki İncil’i okuyan biri vardı. Daniel 11, güneyin kralı kendi topraklarına dönecek diyordu. Döndü.
Ekrana, yanan 23 numaralı Cavs formaları gelirken Wade’in evinde – muhtemelen kurgu olan – anlar yaşanıyordu. Kobe’yi böyle bir sahnede düşünebiliyor musunuz? Ya da kaç tane yıldızı bu şekilde görebilirsiniz? Arkadaşlarını kendi mirasına davet ediyor olsa da – gelen isimlere bakılırsa – bazı şeylerden vazgeçmiş gibiydi. Lakers trenini durdurmak için, çaylak yıllarında Shaq’ten öğrendiği yöntemi uygulamayı tercih ediyordu sanki. Sonunda iplerin elinden kaçtığını farkettiğinde sorun çıkarmayacak kadar adanmış mıydı peki? Arkadaşlarını kendi evine davet ederek bunu atlatacağını sanıyordu sanırım.
* * *
İki yıldır onları yenebilen çıkmadı ve artık en büyük rakipleri kendileri. On sene önce annesinin önünde kazanmak zorunda olduğunu hisseden Wade, o günden beri kazanmak istiyor-du. Kariyerinin ikinci yarısında, içindeki alpha dog dürtülerini bastıramıyor olabilir mi?
Bu sürecin tamamen sancısız olmayacağını bilmemiz gerekiyordu. Ya da tüm bunlar size Pat Riley’nin bir oyunu.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane