Russell Westbrook’un ameliyat olacağı açıklandığında henüz play-off’ların başıydı ve o andan itibaren 16 takım arasında şampiyon olabilecek yalnızca iki tane kaldığını herkes biliyordu. (Ya da biliyor olmalıydı.) O takımlar tam da filmin sonunda karşılaşıp aksiyon ve drama dolu bir final yaptılar ama son sahneye kadar kimlerin öleceğini biliyor olunca büyük bir şey eksik kalıyor. San Antonio-Golden State, Miami-Indiana, Miami-Chicago serileri güzel maçlar izletseler de galibi belli başladılar.1 Oklahoma City-Memphis serisinden kim çıkarsa çıksın San Antonio’ya, yedinci maçta belli olan Brooklyn-Chicago galibinin Miami’ye yem olacağı açıktı. Keza büyük beklentiler yaratıp biraz hayalkırıklığı yaşatmakla birlikte LA Clippers-Memphis serisinin finallere giden bir yolun ilk durağı olmadığı da…
Bu sezon ise daha ikinci turun bütün eşleşmeleri, “bunlar şampiyon olabilir yahu” diye düşündürecek takımlar arasında oynanabilir gibi gözüküyor. En azından bana… Doğru, sezon başında sakatlıklar, kimya sorunları, yetersizlikler, umulanın altında kalan performanslar daha ortaya çıkmadığı için, şampiyonluk için de, play-off için de Nisan ayı civarına göre çok daha fazla aday sayılır genelde, daha iyimserizdir. Ve evet, ben burada sadece kişisel değerlendirmeme göre “şampiyonluk şansı var” kategorisine soktuğum takımlardan söz edeceğim. Benim listeme aldığım Golden State Warriors, Indiana Pacers gibi takımların başkalarının gözünde hiç şansı bulunmayabilir. Fakat kendi kendime de olsa neredeyse on şampiyonluk adayı sayabildiğim bir sezon başı hatırlamıyorum.
Yazının konusu takımlara geçmeden önce, dışarıda bırakılmasının en azından taraftarlarınca sorgulanacağını tahmin ettiğim New York Knicks hakkındaki gerekçemi sunayım. En özet haliyle, Knicks bence kolektif oyun zekası söz konusu hedef şampiyonluksa yetersiz bir takım. Carmelo Anthony büyük bir skorer ama yanında mutlaka hem onu hem de takımın kalanını yönlendirecek bir saha içi lideri olması gerekiyor. NBA kariyerinin en başarılı sezonunu Chauncey Billups’ın Denver’a gelişiyle yaşaması tesadüf değil. Bugünkü Knicks’in en büyük eksiği de 2009 Billups gibi bir oyuncu. Raymond Felton bir takımın dizginlerini tutabilecek soğukkanlılığa da ağırlığa da sahip değil, keza Beno Udrih de. Pablo Prigioni ise NBA’de bu tip bir rol üstlenmek için fazla yaşlı. Uzunlar arasında Marc Gasol tipi bir oyuncu yok. Eldekiler bunlar olunca da play-off vakti bir bakıyorsunuz, başıboşluktan JR Smith’in şut atacağı pozisyonları kendi seçtiği anlar artmış, o da haliyle saçmalayıp duruyor. Bu dağılma anlarının yükünü kaldıracak kalitede bir savunmaları da yok. O yüzden aşağıda da isimleri yok.
Gelelim listeme… Buçuktan başlayarak ve devamında herhangi bir sıraya bağlı kalmayarak…
Adaylar arasında çünkü ligin en iyisi olup olmadığı tartışılabilecek savunmalarının gerilemesine yol açacak bir personel kaybı yaşamayıp, hücumda kendilerine pranga vuran şut sorununun bir kısmını ortadan kaldırabilecek içeriden (Quincy Pondexter) ve dışarıdan (Mike Miller) adamlar buldular. Sayı üretmek için ana planı uzunlarını kullanmak olan bir takım için, rolü sadece şut sokmakla sınırlı olsa da bunun hakkından gelen her oyuncu büyük fark yaratabilir. Memphis ligin en verimli hücum eden takımlarından biri olmayacak ama bazen kötüden ortalama seviyeye geçmek de sizi kurtarabilir.
Buçuk çünkü takımın yarasına merhem olması beklenen Miller ve Pondexter birer yedek. Tayshaun Prince’in ilk beşteki yerini almak zor değil ama Pondexter önce Prince’in yerini almasıyla savunmanın kan kaybetmeyeceğini ve istikrarlı şut sokabileceğini ispatlamalı. Miller’dan ise sağlıklı kalıp vereceği 20 dakikadan fazlası beklenemez. Tony Allen ve Prince savunmalarının hürmetine birlikte dakika almayı sürdürdükleri müddetçe Grizzlies’in hücumdaki yer paylaşımı ve gömülen rakipleri açamama sorunları da bitmeyecek.
Gözler üstünde: Lionel Hollins ligin eski tip ve başarılı koçlarından biriydi. Draft ya da transfer yoluyla eline bir süper yetenek düşmemesine rağmen takımını kademe kademe yükseltti. Tony Allen, Zach Randolph gibi vahşi atları kontrolünde tuttu, alınabilecek en yüksek verimi aldı. Fakat yeni yöneticileriyle basketbola bakış konusunda ciddi farklılıkları vardı ve Grizzlies kontratının bitiminde onu takımda tutmak için pek ısrarcı davranmadı. Yerini alan David Joerger’ın Grizzlies savunmasının ardındaki isimsiz kahraman olduğu söyleniyor. Öyledir, belki takım hakkında Hollins’e kıyasla çok daha parlak fikirlere sahiptir ama koçluk sorumluluğu binbir çeşit farklı yükü omuzlara bindiriyor ve o yük bugüne kadar nice parlak eski asistanı yedi.
Sezon ortası takası: Hem önündeki Zach Randolph’un yaşı ve fiziği dakikalarının kısıtlanmasını gerektirebileceği için, hem de kendi potansiyeli nedeniyle Ed Davis’in daha fazla oynaması kaçınılmaz. Bu kez sezon ortasında gelmiş bir genç değil ve yeni koç da ona süre vermeye kararlı. Daha fazla koşacağı söylenen bir takımda sivrilecek adamlardan. Randolph’un kontratından kurtulma fikrine yakın olduğu düşünülen yönetime bu konuda cesaret verebilir.
Aleyhte klişe:
Süperstarsız takım NBA’de şampiyon olamaz.
Yakın tarihte bu klişeye tokat atabilen tek takım 2004 Pistons’tı ve onlar da Billups-Hamilton-Prince-Rasheed&Ben Wallace gibi özel bir beşi kariyerlerinin en doğru noktalarında yakalamıştı. Grizzlies beşi hem birbirini aynı derecede iyi tamamlayan bir grup değil hem de üç oyuncusu inişe geçmiş durumda.
Buradalar çünkü 2013 play-off’larında sıfıra yakın bench katkısıyla şampiyonu yedinci maça zorladıktan sonra, ilk beşten kimseyi kaybetmeyip benchi ikisi çok mühim dört yeni oyuncuyla takviye etmiş olarak geliyorlar. Danny Granger bir daha asla eskisi gibi olmayabilir ama her haliyle Gerald Green’den çok daha fazlasını vereceği kesin. (Zaten Gerald Green hiçbir şey vermemişti, o da ayrı.) Luis Scola her şeyden önce karakter olarak bu takıma harika biçimde uyuyor. David West’in kötü günlerini hissettirmeyeceği gibi, kısalan bir ligde doğru eşleşmelere göre Roy Hibbert’ı da yedekleyebilir. CJ Watson oyunculuğunu değil de, DJ Augustin’in yerine geldiğini aklınıza getirdiğinizde “vaaay, güzel transfer” diyebileceğiniz birisi. Chris Copeland şutör dört numara olarak zaman zaman iş yapacak ve geçen sene Frank Vogel’ın elinde bulunmayan tipte bir adam. Augustin-Green-Sam Young-Tyler Hansbrough-Ian Mahinmi benchiyle finale bir maç yaklaşan takımın bu haliyle şampiyonluk şansı olmaz mı? Zor bir hesap değil.
Zayıf nokta geçen sezon bench’le birlikte sayılan dripling/penetre zaafı. Pacers ana rotasyonunda hiç saf oyun kurucu bulunmadığı gibi, topu potaya sürme kabiliyeti vasatın üstünde birisi de yok. Bugünün basketbolunda en az dış şut eksiği kadar kritik bir yoksunluk. Herkes için geçerli olan sakatlık ihtimalini bir kenarda tutarsak, bir noktada elenirlerse en başta bu eksikleri yüzünden olacağına şimdiden eminim.
Gözler üstünde: Eğer play-off’lar için ayrı bir MIP ödülü verilseydi Paul George 2013’te aynı sezonda ikisini birden almış olabilirdi.2 Play-off’ta izlettiği halinden sonra normal sezondaki kimseyi kesmez, şampiyonluğa da yetmez.
Sezon ortası takası yapılırsa %90 Danny Granger’ı içerecektir ama bunun kararını vermeden önce bir şans daha vermeleri gerekiyor. George’u bozmadan oynayıp, savunma yapan, doğru şutu bekleyip yüksek yüzdeyle sokan bir yardımcı oyuncu olmayı becerebilirse Granger karşılığında ondan daha iyisini bulmaları çok zor. Kontratının son yılına girmesi önemli bir detay.
Aleyhte klişe: Paul George geçen play-off’ta bıraktığı yerden devam ederse Memphis için geçerli olan Indiana için ortadan kalkacak. Aklıma gelen diğer her şeyden de yırtıyorlar.
Sence de fazla hızlı gitmiyor muyuz? Bakalım… Önümüzde neredeyse tamamı ilk kez play-off oynayan oyuncularla, üstelik en önemli skor ve ribaund kozlarından birini daha ilk maçta kaybetmesine rağmen ilk turda favoriyi eleyen, ikinci turda en büyük yıldızı sakat sakat oynarken San Antonio’yu epey terleten bir takım var. Malum adamdan sonraki en önemli şutör ve skorerleri Klay Thompson’ın yaşı 23 ve NBA tecrübesi iki yıl, play-off’ta hiç çaylak gibi durmayan ve birden büyüyen Harrison Barnes’ın yaşı 21 ve daha ikinci sezonuna girecek. Yani bu ikili genç oyuncuların önemli bölümünün en hızlı gelişim gösterdiği dönemleri yaşıyorlar. Ligin en iyi şutörü Warriors forması giyiyor ve aynı zamanda harika bir saha görüşüne ve pas yeteneğine sahip. Kenardan gelen iki önemli oyuncularını kaybettiler ama Andre Iguodala’yı alarak rakip dış skorerleri savunma problemlerini ortadan kaldırdılar. Hayır, bence hızlı gitmiyoruz.
Taraftarlarını en çok endişelendiren elbette şu güzel ortamı bozacak sağlık problemleri. Curry’nin ayak bileğinin her burkulma anında son saniye üçlüğü yemişe dönüyorlar. Geçen sene hiç uzun süre takımdan uzak kalmadı ama Spurs serisini de rahat bitiremedi. Başarı için Curry kadar önemli olan Andrew Bogut sakatlık geçmişi de malum. Uzun süre sonra kendini gerçekten iyi hissettiğini söylüyor ama sezon uzun ve yedeği Festus Ezeli.
Gözler üstünde: Harrison Barnes 2013 play-off’larında Paul George’la birlikte beni en çok etkileyen iki oyuncudan biriydi. Böylesi bir gelişim gösterdikten sonra ilk beşteki yerinden olmak moral bozucu ve Iguodala da ciddi bir ihtiyaçtı. Barnes’ın önünde sadece Iguodala’nın oturduğu ya da 2 numara oynadığı anlarda alabileceği 3 numara dakikaları değil, David Lee’den sonraki 4 numara dakikaları da duruyor. İşine bakarsa hem en iyi altıncı adam hem de MIP ödülüne oynar.
Sezon ortası takas düşünülürse David Lee’nin ismini mutlaka duyarız. Ama 30’unda ve savunmada saklanması gereken, kontratı pahalı bir oyuncuyu almaya yanaşacak takım bulmak zor. Peki yanına Barnes da eklenirse?
Aleyhte klişe:
Sadece atarak şampiyonluk kazanılmaz.
Birkaç yıl önce Suns için söylenen lafı şimdi Warriors için duyabiliriz. Iguodala ve sağlıklı Bogut’la sadece atan bir takım olmayacaklar ama şutör takımlar böyle bir algı yaratıyor. Curry ve Thompson’ın narin fizikleri, Lee’nin yumuşaklığı da etken.
Buradalar çünkü %100 sağlıklı Dwight Howard’ın ligin en iyi pivotu, Kobe Bryant’ın yokluğunda James Harden’ın da en iyi skorer guardı olduğu varsayımıyla beş pozisyonun ikisinde ligin en iyisine sahip, tamamlayıcı oyuncuları da hiç fena sayılmayacak bir takım gözü kapalı içeri atılır. Evet, doğru hatırlıyorsunuz, bir yıl önce bu iki adam da Rockets kadrosunda değildi.
Harden-Howard’a sahip olmak yetmeyebilir çünkü başka yerlerde de birileri LeBron-Wade-Bosh’a, Parker-Duncan’a, CP3-Griffin’e, Westbrook-Durant’e, Rose-Deng-Noah’ya, Williams-Pierce-Garnett-Lopez’e sahip. Harden-Howard’ın yanındakilerden Chandler Parsons’a eyvallah; akıllı, atlet, temiz şutör, süper değilse de iyi savunmacı. Sonra soru işaretleri başlıyor. Patrick Beverley’yi çok tutsam da, hedefi play-off olan geçen seneki sıfır baskıyla oynamakla bu sezonki takımda oynamak çok farklı olacak. Jeremy Lin için Daryl Morey’nin harıl harıl alıcı aradığına eminim çünkü onu aldığında henüz Oklahoma City forması giyen Harden’la oyunu ve özellikleri hiç uyumlu değil. Dört numara alternatiflerinden Donatas Motiejunas’ın atletizmi NBA seviyesinde sorunlu, müthiş atlet Terrence Jones ise henüz toy. Ayrıca her şampiyonluk adayının ihtiyacı elit dış savunmacı burada yok.
Gözler üstünde: Sakatlık etkisiyle de olsa iki senedir oyunu geriye gittikten ve saha dışında her konuşmasında kendini biraz daha batırmayı başardıktan sonra Howard için adını temizlemenin tek yolu 2011 formuna dönmek. En büyük farkı ikili oyunlarda yaratabileceğini idrak edecek mi, hücumda Harden’ın liderliğini kabul edecek mi, takımı ciddiyetten uzaklaştıracak soytarılıkları bırakacak mı?
Sezon ortası takas için açık ara en büyük aday Ömer Aşık. Kevin McHale onu ve Howard’ı yan yana oynatma fikrinde samimiyse bile bunun yürümeyeceğini kısa sürede görecektir. Gerçi Howard gibi eline koluna hakim olamayan, çok kritik bir maçın daha başında faul problemine girmeyeceği konusunda kesinlikle güvenemeyeceğiniz bir oyuncunun arkasında Ömer gibi bir sigortaya sahip olmak her zaman iyidir ama takımınızda Houston’da olduğu gibi başka ciddi açıklar varsa Ömer 10-15 dakikalık bir rol için fazla lüks.
Aleyhte klişe:
Hiçbir takım önce hayalkırıklığı yaşamadan mutlu sona ulaşamaz.
Ben de Rockets’ın önce acı bir tecrübe yaşaması gerektiği fikrindeyim.
Buradalar çünkü zaten yerleri burasıydı. 2011 ve 2012 play-off’larına lig birincisi olarak giren ve Derrick Rose o lanet sakatlığı yaşamasa o iki yılın belki birinde, belki de her ikisinde kupayı kaldırabilecek bir takımdan bahsediyoruz. Rose’un eskisi gibi olduğunu varsayarsak, ki işaretler iyi,3 ilk beşte bir kayıp olmadığı gibi Jimmy Butler gibi bir kazanç var.
Yine olmayabilir çünkü Bulls yönetiminin yıllardır bana bile fenalık getiren cimriliği ve özel bir kadro yakalamışken dahi para harcamaktan kaçınma hali bu defa da Luol Deng üzerinden takımı vurabilir. Kontratının son yılındaki Deng’le pazarlıklar durdurulmuş vaziyette ve fırsatını buldukları anda takasla şutlarlarsa şaşırmayacağım. Oysa LeBron’a zorluk çıkarma konusunda tüm ligde sahip olunabilecek en iyi oyuncu belki de. Bir de Bulls’u bırakmayan sakatlık belası var. Daha sezon başlamadan Noah’nın kasıkları arıza çıkardı.
Gözler üstünde: Bir buçuk yıl sonra sahaya çıkan Rose elbette sürekli konuşulan adam olacak ama benim gözüm aralarındaki gerginlik ayyuka çıkan genel menajer Gar Forman ve koç Tom Thibodeau’da. Bulls’un Jordan döneminden beri yakaladığı ilk şampiyonluk kadrosunun üstünde yine o günlerdeki gibi takım-yönetim çekişmesinin bulutlarının gezmesi de ilginç bir detay.
Sezon ortası takas için olağan şüpheli belli. Kısa vadede Deng’in yerini, karşılığında alınabilecek herhangi başka bir oyuncu dolduramaz. Ve Bulls bu kadroyu yakalamışken kısa vadeyi düşünmeli.
Aleyhte klişe:
Kimse Chicago Bulls’tan büyük değildir!
Bulls yönetimine sesleniyorum: Transfer yapmanızdan vazgeçtim, bu takımı rahat bırakın!
Buradalar çünkü iki, hatta üç yıldır buradalar; dünyanın LeBron James’ten sonraki en iyi oyuncusuna sahipler; genç, deli gibi koşan ve yetenekli bir kadroları var.
Ama adaylar arasında geriliyorlar çünkü üst üste iki yıldır takımın en önemli üçüncü skorerini yitiriyorlar, yerini doldurmasını bekledikleri isimlerin hiçbiri en azından şu aşamada pek tatmin edici değil, Russell Westbrook’un dönüşü uzadı ve soru işaretleri yarattı, ayrıca kadro kayıplarına karşı çözümler üretecek bir koçları yok.
Gözler üstünde: Kevin Martin’in gidişiyle açılan yeri doldurması beklenen adamlardan biri Jeremy Lamb. Henüz ikinci yılında, hatta geçen sezon neredeyse hiç oyna(tıl)madığını düşünürsek ilk yılı olacak bile diyebiliriz. Yaratması gerekmiyor, kendisine hazırlanan pozisyonları yüksek yüzdeyle değerlendirse yeter ama bu da söylendiği kadar kolay değil. Westbrook döndüğünde Reggie Jackson stili itibarıyla onunla çok iyi bir ikili olmayacaktır, Thabo Sefolosha da dramatik bir gelişim sinyali vermiyor, dolayısıyla Thunder’ın Lamb gibi bir şutöre çok ihtiyacı var.
Sezon ortası bir takas yapılırsa ve Westbrook sağlığına kavuşmuşsa gönderileceklerden birinin Jackson olması neredeyse kesin. Tıpkı Chris Paul-Eric Bledsoe örneğindeki gibi Westbrook bu takımda olduğu müddetçe alabileceği rol sınırlı kalacak. Bir All-Star’ın yedeği olmak için fazla yetenekli.
Aleyhte klişe:
……’ı satan şampiyonluğu satar.
Kevin Martin’in gidişine göz yumarak değil ama Harden’ı yollayarak Thunder kucağındaki şampiyonluk fırsatını yere saçmış olabilir. Eğer o takasla gelen Lamb ve çaylak Steven Adams işleri değiştirmezlerse…
Buradalar çünkü nihayet başlarında takıma hakim olabilecek, tecrübeli, soğukkanlı, oyuncuların saygı duyduğu bir koç var ve kadroları da artık daha dengeli. Chauncey Billups ve Caron Butler isimleriyle ilk beşte kalan, kariyerlerinin sonunda, bir maçları diğerini tutmayan ve takımın ihtiyaçlarına da direk karşılık veremeyen oyunculardı. Yerlerini alan JJ Redick ve Jared Dudley tam da Chris Paul ve Blake Griffin’in yanına gereken adamlar.
Eğer bir noktada elenirlerse bu yüksek olasılıkla pivotlarının tırtlığından kaynaklanacak. DeAndre Jordan yine sezona iyi başlar, köşe doldurması gereken birkaç Clippers yazarından Doc Rivers’ın ona nasıl etki ettiğini okuruz, sonra yavaş yavaş özüne döner. Arkasındakilerden Byron Mullens gerçek hayattan çok fantezi basketbolda faydalı olabilir, üstelik iyi günündeyken bile sert, içeride etkin olan bir pivot değil, şut peşinde koşan bir uzun. Ryan Hollins… Takımın tesislerinin güvenlik görevlisi olsam her gün inadına kimlik sorarım.
Gözler üstünde: Blake Griffin için buraya, ya da geçen sezonun play-off’larına kadar hayat güzeldi ama artık normal sezonu iyi oynamanın, her hafta birkaç Top 10 adayı hareket yapmanın yetmeyeceği bir evreye girmiş durumda. İsmi Chris Paul’la birlikte anılacaksa işler sıkıştığında, takım aksamaya başladığında daha fazla ortaya çıkabilmeli. Bugüne kadar ortalama bir takımın yıldızı gibiydi. Şimdi ciddi bir şampiyonluk adayının yıldızı olması gerekiyor. Daha 24 yaşında ve gelişimi burada durmamalı.
Sezon ortası bir takas yapma ihtimalleri çok düşük. Jordan’dan daha iyi bir pivot aramak/istemek normal ama Paul ya da Griffin’i göndermedikçe imkansız.
Aleyhte klişe:
Taş yerinde ağırdır.
Doc Rivers’ın Clippers’a bambaşka bir hava kattığı ve Vinny Del Negro’ya göre net bir artı olduğu açık ama acaba elinde aynı malzeme yokken benzer bir savunma oluşturup, bu kadrodan kazanan bir takım ortaya çıkarabilecek mi?
Buradalar çünkü Deron Williams-Joe Johnson-Paul Pierce-Kevin Garnett-Brook Lopez. Ve Andrei Kirilenko. Lopez ve ayak bileğinin üstesinden gelebilirse Williams dışındaki dördünün en iyi dönemi geçmişte kalmış olabilir ama aynı zamanda dördü de hala şampiyonluğu hedefleyen herhangi bir takımın ilk beşinde yer bulabilecek düzeyde. Daha önemlisi, yeni gelenlerin bu takımın en büyük eksiğini kapatacak adamlar olmaları. Geçtiğimiz sezon play-off’ta Rose’suz, Deng’siz ve topallayan Noah’yla Bulls Nets’i elediyse bunun bir numaralı sebebi Williams, Johnson ve Lopez’in dövüşmeye bir Reggie Evans kadar hazır ve niyetli olmamalarıydı. Ve ruhani lideriniz Reggie Evans olamaz. Kırılgan, zora gelemeyen, lideri olmayan bir takıma Pierce ve Garnett’in katacakları cesaret, yapacakları rehberlik, üçlüklerinden ya da savunmalarından çok daha değerli.
Geçen yılın Lakers’ı gibi olabilirler çünkü hem bu da yaşlı ve sakatlıklara açık bir takım hem de tüm yeteneklerine ve parlak kariyerlerine rağmen ilk beşin tamamının ağır (ya da ağırlaşmış) oyunculardan oluşması gözardı edilemeyecek bir zayıflık. Neredeyse 38 olan Garnett ve 33’e dayanan Kirilenko kaç tane açığı kapatabilecekler?
Gözler üstünde: Deron Williams 2012-13’ün ilk yarısını ayak bileklerindeki sorunlar yüzünden neredeyse vasat bir oyuncu gibi geçirdikten sonra iğnelerle kendine gelmiş ve All-Star formuna dönmüştü. Fakat bu sezona yine ayak bileği sakatlığıyla giriyor; henüz hiçbir hazırlık maçında oynayamadı ve sezon açılışını da kaçırabilir. Garnett, Pierce ve Kirilenko’nun gelişiyle Nets’in şampiyonluk şansından bahsedilmeye başlandı ama bunu başarmak için Utah’taki gibi daha çok potayı zorlayan, şut atmakla yetinmeyen bir Williams gerekecek.
Sezon ortası takasıyla Joe Johnson’ı yollayıp, hücumda onun gibi sadece şut atıp savunmada çok daha fazlasını yapabilecek birisini almayı eminim isterlerdi ama Johnson’ın üç yıl ve 70 milyon doları daha bulunan sözleşmesiyle bu imkansız.
Aleyhte klişe:
Çaylak koçla olmaz.
Jason Kidd bu oyunun gördüğü en büyük zekalardan ve saha içi komutanlardan biriydi ama koçluğun çok farklı sorumluluklar getirdiğini ve bambaşka detaylara dikkat etmeyi gerektirdiğini kendisi de kabul ediyor. Bu işi öğrenirken belki de bir süre sadece, eski koçu ve şimdiki yardımcısı Lawrence Frank’in komutlarını takıma ileten sözcüsü gibi takılacak. Onu herhangi bir çaylak koçtan ayıran, oyunculuk kariyerinin yarattığı büyük saygı. Bir diğer artısı da, yönetilmesi görece kolay, işine bakan veteranların doldurduğu bir kadroya sahip oluşu.
Hala buradalar çünkü şampiyonluğa bir kaçan serbest atış ya da iki pozisyonda alınamayan bir tanecik savunma ribaundu kadar yaklaşmışlardı ve geçen bir yıldan başka önemli bir kayıpları yok. Ellerindeki şampiyonluğu verdikten sonra tekrar motive olabildikleri sürece…
Bu defa da olmayabilir çünkü Tim Duncan’ın geçen sezonki formu normal değil, anormaldi ve 37 yaşında bir oyuncu olarak her an -yine- düşüşe geçebilir. Onun zamana kafa tutarak seviyesini koruyacağını farzetsek bile, pota altı partneri Tiago Splitter’ın bir türlü eşiği atlayıp play-off oyuncusu olamaması4 nedeniyle olası bir Duncan düşüşüne karşı sigortaları yok.
Gözler üstünde: Spurs kadrosunda gösterdiği potansiyelin tepesiyle geçen sezonki performansı arasında mesafe bulunan tek bir kişi var, o da Kawhi Leonard. Tıpkı play-off’ta daha da büyüyen akranları Paul George ve Harrison Barnes gibi o da final serisinde bir başka oynadı. Spurs’ün tekrar bir aday olması için onun All-Star seviyesinde oynaması şart değil ama Duncan 37 yaşındayken, Manu Ginobili artık önüne geri dönüşü yok gibi gözüken bir düşüşteyken ve Tony Parker’a alınan önlemler sürekli artarken Popovich’e Miami’ye karşı izlediğimiz Leonard geçen yıldan daha fazla lazım.
Sezon ortası takası için en uygun adaylar, sona eren sözleşmelerinin toplamı 10 milyon doları geçen Boris Diaw, Matt Bonner, Nando De Colo, Cory Joseph, Patty Mills… Hiçbiri vazgeçilmez değil ve yanlarında belki gelecek yılların bir draft hakkıyla, başka bir takımın elden çıkarmaya razı olduğu önemli bir oyuncusu karşılığında gönderilerek basketbol sahasındaki katkılarının çok daha fazlasını sağlayabilirler.
Aleyhte klişe:
Spurs’ün devri geçti.
Bunu bir on yıldır falan dinledik, bazen söyledik.
Son iki yılın şampiyonu çünkü başta dünyanın tartışmasız en etkili aktif basketbolcusuna sahip. Dwyane Wade’in tüm takımların ikinci adamları arasında en iyisi olduğu tartışılır ama Chris Bosh son iki yılda üçüncü adamların en iyisiydi. Ayrıca geçen yıl en işlevsel bench de Miami’ninkiydi. Ve Mike Miller haricinde herkes yerli yerinde.
Bu defa olmayabilir çünkü eğer sakatlıklar diğer takımları yine birer ikişer vurmazsa, geçen yılın aksine bu kez finale gelmeden önce de kendi seviyelerinde rakiplerle boğuşmak zorunda kalacaklar. Ne bench’ten hiçbir şey alamayan Indiana, ne de Rose ve Deng’siz Chicago seriler başlarken Miami’yi elemesine ihtimal verilen takımlar değildi. Sağlam Chicago, tam kadro Brooklyn veya genişlemiş Indiana’yı yutmak o kadar kolay olmayacak.
Gözler üstünde: 2013 play-off’ları, akıllı savunma yapan takımlara karşı Wade’in LeBron için idealden çok uzak bir partner olduğunu iyice ortaya çıkardı. Wade şut atamadığı, LeBron ise geliştirmesine rağmen halen atarken tereddüt ettiği için, yanlarında iki uzunla sahada oldukları anlarda savunması belli ölçüde organize her takım önce potaya giden yolları kapatmaya başlıyor ve set hücumlarında Heat’i sıkıştırıyor. Tek uzuna dönüş ise Indiana (West), Brooklyn (Garnett), Chicago (Boozer), Clippers (Griffin), Memphis (Randolph) gibi takımlara başka fırsatlar sunuyor. Wade’in top kontrolünde değilken en iyi performansını gösteremediği de artık iyi bilinen bir durum. Bunun yanında diz problemleri ve ilerleyen yaşı da (Ocak ayında 32 oluyor) var.
Sezon ortası takası için Spurs’teki gibi biten kontratlı oyuncuların tümü aday. Shane Battier, Rashard Lewis, Michael Beasley, James Jones, Greg Oden, hatta Mario Chalmers… Sadece Ray Allen’a hiçbir şekilde dokunulmayacaktır. Fakat Riley’nin karşısına çok iyi bir fırsat çıkmadığı ve takım gerçekten kötü gitmediği müddetçe şampiyon kadroyu kurcalamak isteyeceğini sanmıyorum.
Aleyhte klişe:
Üçüncü şampiyonluk en zorudur.
Bu daha çok iki şampiyonluğun yarattığı doygunluk ve mental yorgunlukla ilgili söylenen bir şeydir ama Heat’in bütün oyuncuları 2011’in Ekim ayındaki kadar motive olsalar dahi, bu defa çok daha zor bir yolu aşmaları gerekecek.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane