NBA play-off’larının ilk turu spor takviminin en güzel günleri olabilir; bence dünyanın en üst düzey basketbolu, sekiz tane seri söz konusu ve iki hafta boyunca günde en az iki tane maç var. Bu seneki gibi, şampiyon olmasına ihtimal verdiğim takımların sayısını azlığı (2) ve kendi takımımın maç kazanamadan gitmesi bile tadımı kaçıramıyor. Her maçı izlemeye çalışıyorum, haliyle hepsini canlı izleyemediğimden kaçırdıklarımı League Pass’ten yakalıyorum ve söyleyecek şeylerim birikti. Bugünlük sadece iki seriyle başlıyorum.
Oklahoma City Thunder – Houston Rockets
– Serinin ilk maçını takımları hiç tanımayan birine izletseniz, Houston Rockets için “Bunlar ilk kez play-off oynuyor herhalde” derdi. Panik basketbolu onlara 30 fark olarak döndü. Ellerini ayaklarını birbirine dolandıran heyecandan sonraki en büyük hataları ise, Greg Smith’in 4 numarada ilk beş çıkmasıydı. Smith sezonun son bölümünde de ilk beşteydi, fena da oynamamıştı ve rakipte Serge Ibaka var, hepsine tamam ama bu takım Ömer dışında dört şut tehditli oyuncuyla oynamaya yönelik kurulu; hatta sezon ortasında uğruna o güne kadar ana rotasyonda yer alan iki şutör power forvet Patrick Patterson ve Marcus Morris’i gözden çıkardıkları Thomas Robinson başta dış şutu olmadığı için geldiğinden beri doğrudürüst süre bulamadı. İlk maçta 91 sayıyı garbage time’da savunmaların cıvıması sayesinde görebilen Rockets sonraki dört maçta da 100’ü aştı. Bu, ilk şoku atlatmak kadar ikinci maçtan itibaren kısa ve dört şutörlü beşlere dönmeleriyle de alakalı.
Kevin McHale ikinci maça bir uzun olan Smith yerine kısa bir guard olan Patrick Beverley ile başladı. Böylece Rockets üç guard, bir kısa forvet (Parsons) ve bir pivot (Ömer) şeklini aldı. Belki fazla kısa ama oynamak istedikleri şeye daha uygun bir beş, üstelik Kendrick Perkins çok kötü oyuncu olduğu ve Scott Brooks alternatif plan olarak Ibaka-Collison’ı yan yana oynatmaktansa daha çok Kevin Durant’i 4’e çekmeyi tercih ettiğinden fizik bakımından ezilmediler. Yeni beşin sırıtan adamıysa Jeremy Lin’di. Lin kötü bir oyuncu değil fakat James Harden gibi topu teslim etmeniz gereken bir oyuncunun ideal partneri de değil, çünkü dış şutu çok istikrarsız ve vasat bir savunmacı. Rockets Harden’ı sezon başlamadan hemen önce değil de yazın başında alabilseydi, Lin’e dönüp bakmazlardı bile. Beverley’nin bir diğer guard olarak ilk beşe yerleşmesiyle iyice lüzumsuzlaşmıştı. Onu da sakatlığı devredışı bıraktı ve bu beş için çok daha uygun bir parça olan Francisco Garcia yerini aldı. O andan itibaren Rockets çok daha dengeli bir takım. Russell Westbrook’un sakatlığının serinin gidişatının değişimindeki rolü yadsınamaz ama oraya takılıp Rockets’ın bu kadroyla Thunder’a çok daha fazla problem çıkardığını gözardı etmemeli. Acaba seriye böyle başlayıp, benim kullanılması gerektiğini düşündüğüm çaylak power forvet Terrence Jones’a da rol verseler ne olurdu?
– Sam Presti ve Daryl Morey ligin en çok saygı duyulan yöneticilerinden ikisi. Kendini yenilemeyen eski usül anlayıştan uzak, dünyayı izleyen adamlar. Presti, San Antonio Spurs okulundan yetişme, Morey bugün bütün Amerikan spor dünyasının artan bir hızla yönlendiği sayısal analizlerin öneminin farkına ilk varanlar arasında ve bu konu üzerine düzenlenen yıllık konferansın da arkasındaki adam. İkisinin de takımları genç çekirdeklere sahip ve Rockets’ın Harden’ın yanındaki iki numarayı bulmasına bağlı olarak önümüzdeki yıllarda Batı’da kafa kafaya gitmeleri ciddi bir ihtimal. Ama bugün için şampiyonluk için iddiası olan sadece Presti’nin Thunder’ı.
Diğer taraftan kadro kalitesi noktasında ayrılsalar da, takımları hücum planlarının basitliği konusunda epey benzeşiyor. Basit hücum kötü hücum anlamına gelmiyor; istatistiklere göre Thunder ligin verimli hücum eden ikinci, yeni bir araya gelen bir kadro olmasına rağmen Rockets da Spurs’ün bile üstünde altıncı takımı. Yine de sorulması gereken soru şu: Yeterince verimli mi, yoksa daha iyisi olabilir mi? Bu özellikle Thunder açısından daha fazla tartışılması gereken bir konu. Normal sezonda vurup geçtikleri Wizards, Hornets maçları o istatistikleri şişiriyor, play-off’ta da şimdilik Rockets gibi zayıf savunmalı bir takıma karşı, çok iyi hücum etmeseler de en azından problemleri bu değil. Ama daha üst düzey rakiplere karşı, Harden gibi planlarının basitliğini sorun olmaktan çıkaracak üçüncü bir süperyıldız da elde bulunmayınca, Westbrook sakatlanmasa bile Thunder hiç de ligin en iyi ikinci ofansif takımı gibi gözükmeyebilirdi. (Westbrook’un sakatlığına birazdan döneceğim.)
Bu noktada merak ettiğim, Presti’nin, koçluğunu üstün yetenekli skorerlerinin sırtına dayayan ama bu takımı daha iyiye götüremeyip tıkanan koç Scott Brooks’a ne kadar daha şans vereceği. Yalnızca tahmin yürüterek, Presti’nin Brooks’un koçluğuna bayılmadığını fakat ortada genel kabul görecek bir başarısızlık bulunmadığından şimdilik onu değiştirmeyi aklına bile getirmediğini düşünüyorum. (Buna da döneceğim.) Rockets ise şimdilik büyük hedeflerle uğraşmıyor ve evlenilecek değil eğlenilecek basketbolları kimseye batmıyor. Ama ikinci Harden da bulunur ve başarı standartı bir anda değişirse, bugün yılın koçu adaylarından biri olan Kevin McHale da, gerekli adaptasyonu gösteremezse aynı yollardan geçen Brooks gibi gözükebilir.
– Westbrook’un sakatlığı play-off’un tadını biraz daha kaçırdı. Şahsen Thunder’ın şampiyon olabileceğini düşünmüyordum ama adaylardan biri oldukları ortadaydı. Westbrook’un tarzını eleştirebilirsiniz ama şu ayrımı yapmak gerekiyor: Thunder çok organize şekilde hücum etmeye çalışıyor da bunu dikkafalı Westbrook bozuyor değil. Westbrook, kendisine izin verildiği gibi oynayan bir adam. Dolayısıyla onun sakatlığının Thunder’ı daha verimli bir hücuma yönelteceğini düşünmek hata olur. Bu arada Westbrook, Danilo Gallinari, takım halinde Lakers, şu anki görüntüye göre Blake Griffin, David Lee, Derrick Rose, Amare Stoudemire, Rajon Rondo, Danny Granger derken dokuz play-off takımında boyutları farklı ama direk bu dönemi etkileyen ve ciddi darbe vuran sakatlıklar yaşanmış durumda. Bu takımların kaç tanesinin final ve şampiyonluk adayı olduğu ayrı ve uzun bir tartışma konusu ama Miami-San Antonio finali için yolun epey açıldığı ortada.
– Scott Brooks elbette Westbrook’un sakatlığına çok üzülmüştür ama bu kötü gelişme onun hakkındaki tartışmaları bir yıl daha erteleyecek. Brooks bu seneye kadar kağıt üzerinde başarısız olmadı ama ben bu durumun onun kabiliyetiyle değil, elindeki kadroyla ilgili olduğunu düşünenlerdenim. Bu yıl konferans finalinde, belki öncesinde elenmek Brooks’u görevinden etmese de koltuğunu ısıtacaktı. Şimdiyse Rockets’a elenmediği sürece ciddi bir mazereti var. Bu yüzden Westbrook’un sakatlığının sadece bu yıla değil, +1 yıla malolma tehlikesi sözkonusu. Ne var ki, Oklahoma City’ye hizmet aşkıyla yanıp tutuştuğundan mı bilmiyorum, 3-0’dan seriyi verip daha bu turda elenmek için elinden geleni yapıyor. O da hiçbir şey yap(a)mamak. Beşinci maç boyunca ne takımın kesik başlı tavuk gibi hücum etmesine engel olabildi, ne kendilerini mahveden pick&roll’lara bir çözüm bulabildi, ne de en iyi uzun ikilisi Serge Ibaka-Nick Collison’la oynayıp kısa Rockets’a fizik üstünlük kurmayı ve maçı pota altında kazanmayı denedi. Koçluk namına tek hamlesi son çeyrekte Ömer’e kasti faul yaptırmak oldu ki, o da hem takımına bence çok kötü bir mesajdı hem de Ömer’in yüksek sayılabilecek isabet oranıyla taktiğin geri teptiğini bir türlü farkedemedi. Çok kötü koç.
– Ve tabii Westbrook sakatlandığında her Thunder taraftarı James Harden takasını hatırlayıp bir küfür daha savurmuş olmalı. Ardındaki lüks vergisinden kaçma motivasyonunun farkındayım ama Thunder’ın bu tasarrufuna (Sam Presti’nin yaptığı takasa değil) ne olursa olsun saygı duyamıyorum. Böyle özel bir çekirdek yakalamış ve şampiyonluk adayı olmuşsan bunu korumalısın. En azından artık faydası minimuma inmiş Perkins’in kontratının salary cap üstündeki yükünden kurtularak biraz daha az maliyetli olacak şekilde Harden’ı tutmaları gerekirdi. Benim umrumda değil ama taraftarlarına ayıp ettiler.
San Antonio Spurs – Los Angeles Lakers
– Seride oynanan basketbola dair herhangi bir şey söylemenin anlamı yok. Kobe Bryant sezonu kapatıp, Steve Nash’in de ancak sakat sakat oynayabileceği ortaya çıkınca seri zaten başlamadan bitmişti. İlk maçta Jodie Meeks, ikinci maçta Steve Blake’in de sakatlanmalarıyla Lakers’ın hali şaka gibi oldu. Guard rotasyonunun ilk dört oyuncusu oynayamıyorken, Ron Artest de ameliyat sonrası iyice kısıtlanmış durumdaydı ve son maça o da çıkamadı. Herhangi bir basketbol takımı 1-2-3 rotasyonundaki ilk beş oyuncusu sakat sakat oynuyor ya da sahaya bile çıkamıyorsa bunun altından kalkamaz, hele bugünün basketbolunda ve Lakers gibi kadrosunu dört büyük yıldız üzerine kurmuş, derinliği olmayan bir takım söz konusuysa. Lakers bu sezonun en ilginç konularından biri ama o konu buraya sığmaz, ayrı bir yazı yazmak en iyisi.
– Spurs bana göre sezonun önemli bölümünde ligin en iyi takımıydı ama Heat’in serisi ve Tony Parker’ın sakatlığı sonrası son bir ayda vites düşürmeleri biraz küçümsenmelerine yol açtı. Unutulmaması gereken iki şey var: Bir, evet şu anda Miami kesinlikle en iyi gözüken takım ama geçen yıl bu tarihlerde aynı şey San Antonio için geçerliydi, Miami ise Indiana’ya karşı 1-2, Boston’a karşı 2-3 geriye düşmüştü. Play-off’un ilk iki turunun en etkileyici takımının şampiyon olamadığı bir sürü örnek sezon bulunabilir. İki, hem Miami’nin en zayıf noktası pota altında güçlü olup hem de Indiana gibi hücum sorunları yaşamayan tek takım San Antonio ve muhtemelen finalde karşılaşacak bu takımları bu sezon hiç tam kadro karşı karşıya göremedik. İlk maçta Spurs üç yıldızı + Danny Green’i, ikinci maçta Heat LeBron-Wade + Chalmers’ı oynatmadı. Rehavet faktörü gözardı edilemeyeceği için Heat’in LeBron ve Wade olmadan bile deplasmanda Spurs’ü yenmesinden bir anlam çıkarmaya kalkışmayalım, ilk maçta da Spurs’ün yedeklerinin az daha kazanacaklarını unutmayalım.
– Parker ve Duncan’ın rakip kim olursa olsun %50 isabetle 20 sayı-7 asist ve 18 sayı-11 ribaund-2 blok vereceklerinin garantisi yok elbet ama bu standartların altına çekilmeleri de kolay değil ve bunu yapmak büyük ihtimalle rakipten de götürür. Onlar bu standartları korudukları sürece Spurs’ün kaderini belirleyecek başlıca adamlar Manu Ginobili ve Tiago Splitter. Ginobili sezonun son haftalarını sakat geçirdikten sonra play-off’a hazır geldiğini Lakers’a karşı gösterdi ve Spurs için daha iyi bir haber olamazdı. Sıradaki hedef onun dakikalarını 30 civarına çıkarmak ve Parker’la, Duncan’la çok daha fazla yan yana oynamalarını sağlamaktır. Splitter ilk turu iyi geçirmedi ama bu biraz da Dwight Howard’a karşı oynaması, fizik üstünlüğü olmaması ve Lakers’ın onu çok da boş bırakmamasıyla ilgiliydi. Üçüncü maçta geçirdiği sakatlık, araya giren boşluğun da yardımıyla büyük problem yaratmayacak gibi. Pek önemsenmiyor ama normal sezondaki ortalamasını oynayan bir Splitter, finalde Chris Bosh’ı iki kalın uzundan biriyle boğuşmak zorunda bırakır. Bu Miami’nin çok canını sıkabilecek bir şey. Play-off’ta sinmeyip o ortalamayı oynayabilecek mi, mesele bu.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane