“çok şey kullandım, hepsinin kafası ayrı
ama en iyi kafa, açık kafa”
derdi yavuzâbi
paket sigara, kebap ve kola hariç herşeyi
bırakıp namaza başladıktan birkaç yıl sonra
ölüverdi
50 yaşında filandı
akşam yemeğini müteakip fenalaşmış
şakkadanak gitmiş, kalp krizi dendi,
kebap mı yemiş, kola içmiş mi
son sigarası bitmiş mi, bilmiyorum fakat
içkiyle otun bu işte
parmağı olmadığı kesin
aslında galiba
biraya yeni başlamış kızı ile
lâzımken ortaya çıkmayan allahı
arasında sıkışıp kalmıştı da
sıkıntıdan ölüp gitti yavuzâbi
tanışalı 15 yılı geçmiştir
çakmaktaşı gibi adamdı
bitlis tütünü içerdi
bakışı tedirgin, ince sesi bazen titrerdi
evinde cilt presi vardı
ilacı sekiz kat sarıp kıvamında pişirir
en az on dakika basardı
soğur çıtır çıtır olurdu mühürler
yarım litrelik pet şişeden yapılmış
bakır çubuklu bir bong dolaşırdı elden ele
yavuzâbi’den çok şey öğrendik
ufak tefek, cılız biri olsa da
kanatları genişti
sıradan görünen kendine has
çoğumuz kadar kafası karışık
çoğumuzdan belki biraz daha yalnız
hafif mağrur az minnettar
duruma göre bıçkın ya da uysal
içtenliğin kıymetini sezen
yardımsever biriydi
nedense beni severdi
tozlu teninin altında
gümüştendi yavuzâbi
babam, “insan ölene kadar öğrenir
o ölünce de başkaları öğrenir” derdi
yavuzâbi bunu duysa beğenirdi
batuğ ş. – 2 01 3
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane