Geçtiğimiz aylarda 2008 Draftı’nda seçilen oyuncuların kontrat uzatmaları için son gün geçti, Russell Westbrook, Kevin Love gibi isimler takımlarıyla olan sözleşmelerini uzattılar. Böylece milyon dolarlar içinde yüzen oyuncuların kariyerleri boyunca karşılaştıkları maddi anlamda nadir acı verici süreçlerden biri olan sınırlı serbest kalma dönemini yaşamaktan kurtulmuş oldular. Normal şartlarda sezon başlamadan bu işlerin bitmiş olması gerekiyordu, ancak herkesin malumu lokavt nedeniyle böyle tuhaf durumlara NBA’de çok sık rastlıyoruz bu yıl. Öte yandan, bu olay bana NBA tarihinde çaylak sözleşmelerinin gelişimine ve sonuçlarına kısaca bakma hevesi verdi, “extension”lar özelinde. Bu oyuncular çok eskiden sınırsız, sonra 7, sonra 6 yıl sözleşme uzatabiliyorlardı, şimdiyse 5 yıl. Acaba bu oyunculardan kaç tanesi sözleşmenin sonuna dek aynı takımda kalıyor, daha önemlisi kaç tanesi anlaşmayı yaparken sonuna dek o takımda kalmayı umarak yapıyor? Elbette NBA gibi üst düzey profesyonellikle yaklaşılan organizasyonlarda bu tür sorular eski moda ve anlamsız, yine de anlaşmayı imzaladıktan 1-2 yıl sonra birdenbire gitmeye bu kadar hevesli olduklarını nasıl anlıyorlar? Bunu açıklayacak tek şey para olabilir, düşünülenin aksine şampiyonluk yaşama hevesi olsa daha önceden giderler diye düşünüyorum. Herkes böyle yapıyor diyebilirsiniz, ben de herkesin yapması bir şeyi doğru yapmaz derim (doğru nedir derseniz işte ona bir şey diyemem). Peki ya takım sahipleri? Onlar da nihayetinde patronlar ve en büyük yatırımın genç insanlara olduğunu biliyorlar (daha kısa süre önce bulduğum ve akabinde kovulduğum işimde bile patronum beni aynı mantıkla işe aldığını açıkça söylemişti, çok kalifiye olmamama rağmen). Belki kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığıyla hareket ediyorlar, belki de adet yerini bulsun diye, çünkü özellikle yüksek sıralardan seçilen oyuncuların beklentileri biraz karşılamaları halinde serbest kalmadan sözleşme uzatmaları bir standart haline geldi…
Sonuç olarak bu uzun vadeli sözleşmelerinin hakkını verip, sonuna kadar takımında kalan ve beklentileri karşılayan oyunculara çok rastlayamıyoruz. Bunu yapabilenler de zaten çok büyük yıldız olan oyuncular. Bu yazıda çaylak sözleşmelerinin uzatılmasının kısa tarihini, bazı örnekleri, -sınırlı- serbest kalmalarına fırsat verilmeden takımın gelecek planlarına dahil edilen oyuncuları, kontratlarıyla hatırlatmaya çalışacağım. Sınırlı serbestlik noktası önemli, nitekim takımlar oyuncunun sınırlı serbest kalmasına izin verseler dahi onu kadrolarında tutmayı büyük ölçüde başarabiliyorlar. Ancak erkenden sözleşme uzatmak artık “bir güven göstergesi” olarak algılandığından takımlar değeceğini düşündükleri oyunculara parayı garanti etmekten çekinmiyorlar.
NBA’de sözleşmelerin sürelerine gelen ilk kısıtlama 1995 CBA’deydi. Yeni CBA sonrasında olası bir sözleşme kısıtına uğramaktan korkan bazı üst seviye kolej oyuncuları, 1994 Draftı’nda erken profesyonel olup uzun süreli kontratlarla kariyerlerine başlamıştı. Glenn Robinson 10 yıllığına 68 milyon $’lık, Jason Kidd 6, Grant Hill ise 8 yıllık kontratlar alırken, 1993’ün 1 numarası Chris Webber tam 15 yıllık sözleşme yapmıştı (ancak ilk yıl geçtikten sonra opsiyonunu kullanıp serbest kalmış, takas olabilmek için 1 yıl 2 milyon $’lık yeni sözleşme imzalamak zorunda kalmıştı). 1995’teki kısa lokavttan sonra çaylaklara en fazla 3 yıllık sözleşme imzalatılması, bunda da takımların şimdiki gibi belirli bir ölçeğe göre hareket etmesi kararlaştırıldı (rookie scale). Bu nedenle 1995’in 1. sırası Joe Smith, 3 yıllığına 8.5 milyonluk sözleşme yapabilmişti. Ancak bunun oyuncular için iyi yanı, çaylak sözleşmeleri bitiminde istedikleri miktarda parayı alabilmeleriydi. Hatta 2. sezondan sonra kontrat uzatma görüşmeleri bile başlayabiliyordu. Nitekim Timberwolves’un sahibi Glen Taylor, 1995’te liseden gelen genç yıldız adayı Kevin Garnett’e 6 yıllığına 121 milyon $’lık fazlasıyla uçuk kontratı vermek için 1997-98 sezonunun bitmesini bile beklememişti. Benzer şekilde Rasheed Wallace da Portland’dan 6 yıllığına 80 milyon $’lık sözleşme uzatımını kontratı bitmeden alabilmişti. Bu biraz da sezon sonunda gelmesi muhtemel lokavtın yarattığı belirsizliğin bir sonucuydu.
Kısacası 1999 CBA’e dek veteran sözleşmeleri gibi çaylak sözleşmelerinin devamındaki ücrette belirli bir kısıt yoktu. 1999’da sınırlı serbest oyuncu kavramı NBA’e girdi, çaylak sözleşmesinden çıkanlar artık istedikleri parayı alamayacak, istedikleri takıma gidemeyeceklerdi. Oyuncu başka takıma gitmek istediğinde kazanabileceği maksimum paradan fedakarlık etmek zorunda kalacaktı. Sözleşmeler 3+1 yıl formatında olacak (+1 yılı takım opsiyonu), 4. yılın bitiminde oyuncu sınırlı serbest kalacak, 3. yılın bitimiyle 4. yılın sezon başlangıç gününe dek ise kontrat uzatma görüşmeleri yapılabilecekti. Sınırlı serbestlik küçük şehir takımlarını korumaya yönelik bir düşünceydi şüphesiz, ama geçen 10 yıldan uzun sürede ne kadar işe yaradığını, 2005, hatta 2011 CBA’lerinde dönen pazarlıklara bakarak görmek mümkün sanırım.
1998 Draftı’ndan önceki çaylakların halihazırda yapılmış sözleşmeleri bulunduğundan bu kurallar onları etkilemedi. Mesela 1996’nın 1 numarası Allen Iverson, 6 yıllığına 74 milyonluk maksimum kontrat uzatımına yeni CBA imzalandıktan hemen sonra, 3. yılı başlamadan imza koymuştu. Aynı drafttan gelen Kobe Bryant da 3. sezonu bitmeden 6 yıllık sözleşme uzatmıştı. Onların aksine 1997’nin 1 numarası Tim Duncan, 3. yılı bitene dek yeni sözleşme imzalamayınca 2000 yazında sınırsız serbest kalmış, Orlando Magic’e gitmekten son anda vazgeçince adeta 2000’li yılların tarihinin bambaşka bir şekilde yazılmasına engel olmuştu.
1998 Draftı’ndan sonra gelen çaylaklar için bu kurallar geçerli olmaya başladı. Örneğin 2001’de Vince Carter, 6 yıl için 94 milyonluk1, 2002’de Steve Francis, 6 yıl için 80 milyon $’lık maksimum kontrat uzatma imzalayarak kendilerini çok uzun yıllar takımlarında tutacak anlaşmalara imza atıyordu. Ama sözleşmesi bitene dek Francis’in tam 3 kez takas edildiğini, sonunda bitimine 2 yıl kala Blazers tarafından sözleşmesinin satın alınarak serbest bırakıldığını gördük. Carter’ın 2004’te ortalığı nasıl velveleye verip Nets’e neredeyse bedavaya yollandığını biliyoruz. Bunun gibi bir yığın örnek bulunabilir. Bu yazının derdi sadakat, öngörü gibi değerleri masaya yatırmak değil zaten. Bunların hem NBA’de, hem de profesyonel iş yaşamında ne kadar oynak ve sübjektif kavramlar olduğunu zaten bu yazıyı okuyan herkes biliyordur. Amaç sadece tarihsel gelişim skalasına ışık tutmak.
2000 ve 2001 Draftı’nda gelen oyunculardan çok büyük “extension” imzalayanlar olmadı, 6 yıl için 90 milyon $’lık kontratla New Jersey’den Denver’a giden Kenyon Martin de sınırlı serbest kaldıktan sonra yeni sözleşme bulabilmişti. Bu draftlardan gelen en kayda değer sözleşme uzatımını 2004’te Pau Gasol, 6 yıllık 86 milyonluk kontratla Memphis’le yaptı. Zaten bu draftların görece olarak zayıf kaldıkları hep konuşulur, bunun sözleşme uzatımına yansımış olması şaşırtıcı sayılmamalı.
2005 CBA’de çaylak sözleşmelerinin formatı 2+1+1’e çevrildi, ancak sözleşme uzatmak için 3. yılın sonunu bekleme kuralı değişmedi.
Extensionlar tarihinde ilk kez 2006’da bu kadar çok oyuncu maksimum sözleşme uzattılar. Muazzam 2003 Draftı’nın en gözde oyuncuları, LeBron James, Dwyane Wade, Chris Bosh ve Carmelo Anthony, hepsi takımlarıyla olan kontratlarını 2010’a kadar uzattı (Anthony hariç, o 2011’e uzattı). 2007’de ise sadece Dwight Howard maksimum paraya imza atabildi. Onun dışında Luol Deng de oldukça iyi bir paraya sözleşmesini uzattı ve karşılığını 2012’de All-Star seçilecek performansı göstererek bir bakıma ödedi. 2008’de Chris Paul ve Deron Williams maksimum sözleşmeler imzaladılar, ancak ikisi de sözleşmelerinin sonunu göremeden takımdan çeşitli sebeplerle ayrılmak istediklerini belli edip takas edildiler. 2009’da kimsenin beğenmediği 2006 Draftı’nın oyuncuları için pazarlıklar yapıldığında sadece Brandon Roy maksimum sözleşme imzaladı, ancak onun da parasının hayrını ne yazık ki göremediğine şahit olduk.
Son 2011 CBA’iyle birlikte çaylak sözleşme formatında büyük değişiklikler yapılmadı, ancak aynı takımın 1’den fazla maksimum paraya sözleşme uzatmış çaylak barındırması engellendi. Bu yolla biraz daha dengeli bir lig oluşturulması amaçlandı, ayrıca takımların yatarak draftlardan 2-3 tane süper yıldızı toplamasının da önüne bir derece geçilmeye çalışıldı. “Designated player” olarak tanımlanan bu oyuncular, yeni kontratlarının ilk yılında o yılki salary cap’in %25’ine eşdeğer parayı alabilecekler. Bu kuraldan ilk yararlanan oyuncu Russell Westbrook oldu. Ancak ek olarak bir kural daha kondu, buna göre belirli başarı ölçütlerini sağlamaları halinde oyuncular salary cap’in %30’unu alabilecekler ve o şekilde “designated player” olacaklar (söz konusu oyuncuların 3 performans kriterinden birini sağlaması yetiyor: 1. 2 defa All-NBA takımlarından herhangi birine girmesi, 2. 1 kez MVP seçilmesi, 3. 2 kez All-Star maçında ilk 5 çıkması). Bu kuraldan ilk yararlanan isimse Derrick Rose oldu, kurala da gayrı resmi bir şekilde adını verdi ve 5 yıl için 94 milyon $’lık sözleşmeyi imzaladı. Ancak ilginç bir şekilde Kevin Durant de bu kuraldan yararlanmayı başardı. Sözleşmesini geçen yıl, yani eski CBA yürürlükteyken uzatan Durant, normalde 5 yıl için 80 milyon $ alacaktı. Ancak belirlenen performans kriterlerini, 5. yılına girmeden sağladığı için mevcut sözleşmesi toplamda 8-9 milyon $ kadar yükselmiş olacak. Bütün bunlar olurken Thunder kulübünün belirlediği özel oyuncu da olmayacak, çünkü sözleşmesini uzattığında böyle bir tanım yapılmamıştı. Ne var ki yapılan tanıma göre bir takımın “Rose kuralı” sayesinde kadrosunda barındıracağı oyuncunun sınırı yok.2
Aslına bakarsanız takımların geleceklerini emanet ettikleri oyunculara böyle garantiler vermesi normal. Belki de incelenmesi gereken, süperyıldızlığın bir seviye altındaki oyunculara verilen kontrat uzatımları olmalı. Zaten bu tür kontratlar kısa sürede takas dedikodularının joker nesnesi haline geliyorlar. Çünkü bu tür oyuncuların piyasa değerini belirlemek zor, takım sahipleri biraz cimri davransa bunca beklenti içinde oldukları oyuncuyu bir şey alamadan kaybetme riskleri artıyor (çünkü hayal alemindeki bazı oyuncular, istedikleri sözleşmeyi istedikleri zaman alamayınca takıma kırılıp darılabiliyor, sonra bağlasanız da durmuyorlar), hala patlama yapmasını umduklarından hakettiğinin biraz fazlasını vermek durumunda kalıyorlar. Ancak böyle kontratlar yapıldıkça giderek orta ve orta üstü seviye oyuncular için yüksek bir standart oluşturmaya başlıyor (sosyal psikolojinin meşhur Asch çubuk deneyi gibi, herkes yanlışı doğru sanmaya başlıyor) ve piyasa daha da yükseliyor, sonra da takım sahipleri ağlıyor ve lokavtlar oluyor. Kendi kendilerini engellemek için kurallar koymak ve oyuncuları da kazanılmış haklarından vazgeçirmek durumunda kalıyorlar. Tam bir kısır döngü oluşuyor. Ama bütün bunlar belki başka bir yazının konusu olmalı.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane