Skip to content

It Might Get Loud

Yetmişlerde Michigan sahnelerini Iggy Pop ve Jack White değil, bir basketbol sanatçısı sallıyordu. Eyalet yıllar sonra, hem sarı hem de yeşil yakasıyla, gözlerini aynı sahneye çeviriyor.

“Biz üvey kardeşlerdik. Her zaman oyuncularıma şunu söylerdim: Fikstürdeki her maç hanemize bir maç olarak geçiyor. Eğer rakip Michigan değilse… Onlara karşı olanlar bir buçuk maç değerinde.”

Jud Heathcote (Michigan State koçu, 1976-1995)

1977 sonbaharı. Michigan Üniversitesi’nin Ann Arbor’daki kampüsünden James Osterberg adıyla atılan Iggy Pop, The Stooges ile ünü çoktan yakalamıştı ve o günlerde Batı Berlin’de David Bowie ile ilk rehabilitasyon deneyimlerini yaşarken, aynı zamanda “The Idiot” ve “Lust for Life” ile üretkenliğinin doruklarına çıkmıştı. Ann Arbor’ın 60 kilometre kadar doğusunda, Detroit’te, John Anthony Gillis adı verilmiş bir bebekse bir gün garage rock’ı yeniden tanımlayacağından habersiz, kulağına söylenen gospelleri dinlemekle meşguldü.1 Ann Arbor ve Detroit, rock müziği şekillendiren figürlere ev sahipliği yapadursun, bu iki şehir arasındaki Lansing’de her şeyi geri plana iten bir gelişme yaşanıyordu: Magic Johnson, kolej kariyerini Michigan State’te geçirme kararını ilan ediyordu.

Parıltılı Big Ten Konferansı’nda oynamasına rağmen Michigan State, eyaletteki rakibi Michigan’ın gölgesinden hiçbir zaman sıyrılamamıştı. Ann Arbor’dan George Lee, Cazzie Russell, Rudy Tomjanovich, Phil Hubbard ve Rickey Green gibi NBA yıldızları çıkmıştı. Spartans da Johnny Green başta, birkaç NBA oyuncusunun kariyerinde bir durak olmayı becerebilmişti fakat o sıralarda en büyük övünç kaynakları 1950-1954 yılları arasındaki koçları Pete Newell’ın California ile kazandığı şampiyonluktu. Takımın 18 sezonluk mazisindeki galibiyet derecesi 204-233 iken, bu başarısızlıkları gürültücü komşularınca sürekli olarak hatırlatılıyordu.

Fakat o sonbaharda East Lansing’de doğup büyüyen yerel kahraman Magic, Michigan, Maryland, Notre Dame, North Carolina State ve Indiana başta olmak üzere ülkenin en iyi basketbol programlarından gelen teklifleri hiçe sayarak bir Spartan olmayı tercih edecekti. Kararını açıkladığı basın toplantısındaki “Ben anamın karnından Spartan doğdum” sözlerine bakılırsa bu bir tercih bile değildi.

İşin aslı biraz farklıydı. İstihdam sürecinde önce o günlerde kolej basketbolu için yarı tanrı statüsünde bulunan Bobby Knight ile görüştü. Magic için kampüse kadar gelen Knight’ın sabır eşiği, bir ters cevabı bile kaldıracak düzeyde değildi. Çevresindeki herkes tarafından “people person” olarak tanımlansa da Magic’in, eski toprak Knight ile bu ilk konuşması aynı zamanda son konuşması olacaktı. Birkaç hafta sonra ise okuldaki tüm arkadaşlarına “Hollywood’a gidiyorum” diyordu. Kolej basketbolunun dinamiklerini çok iyi bilmiyordu, erken havaya girmişti. Onunla ilgilendiğini açıklayan UCLA yetkilileri, birkaç hafta sonra ağız değiştirip listelerinde Albert King’in altında yer aldığını bildirdiler Magic’e. Kentucky oyuncularının gölgesinde kaldığı WIT günleri2 sonrasında bir kez daha ikinci tercih oluyordu. Batı yakasına olan öfkesini USC yetkililerine, hava alanında, içinde olmadığı bir uçağı bekleterek ödetti. Mychal Thompson ile kurduğu arkadaşlık onu Minnesota’ya çok yaklaştırdı, fakat Big Ten’de doğduğu yerin takımlarına karşı oynamak doğru gelmiyordu. Lisedeki son senesinde East Lansing sakinleri tarafından yapılan imza kampanyasında, 5 bin kişi Magic’i Michigan State’te görmek için imza attı. Ama o, her iki okulu da hayal kırıklığına uğratmamak için büyük bir özen gösterecekti. Cumartesi günleri öğleden sonra sarı-lacivert renkler içinde Ann Arbor’a gidiyor, akşam olduğunda ise yeşilleri giyip MSU maçlarını izliyordu.

Kararındaki belirleyici nokta ailesi oldu. Yedinci Gün Adventist Kilisesi mensubu olan annesinin sebt günü, cuma gün batımından cumartesi gün batımına kadar devam ediyordu. Bu, Magic’in Michigan’ı tercih etmesi halinde annesinin hiçbir iç saha maçını izleyemeyeceği anlamına geliyordu. Michigan State ise iç saha maçlarını cumartesi akşamı, Johnson ailesinin oturduğu evin karşı sokağında oynuyordu. Babasının çalışma saatlerini de etkilemeyecek bir senaryoydu bu. Öte yandan yeni Spartans koçu Heathcote, boyu git gide uzamasına rağmen onu oyun kurucu oynatmayı düşünüyordu ve bu fikir Magic’in de hoşuna gitmişti.3

“Michigan’a gitmeliydim. Hem daha iyi basketbolun oynandığı okul orasıydı, hem de akademik olarak daha iyi olan okul… Ama o kadar basit değildi. Michigan State’in çevresinde doğup büyümüştüm ve çocukluğumdan beri bütün maçlarına gitmiştim.”4

LeBron James’in kararının Akron’da yarattığı hayal kırıklığının bir benzeri Ann Arbor’da yaşanıyordu. Greg Kelser ve Jay Vincent’ın yardımlarıyla Magic’in East Lansing’e getirdiği 1979 NCAA şampiyonluğu, bir devir teslim anlamına geliyordu. 1989’da Glen Rice önderliğinde NCAA şampiyonluğuna uzanacak olsalar da, 1992 ve 1993’te Fab Five5 olarak anılan takımlarla gelen final başarılarının üzerine sürülen leke Amerikan spor çevrelerine bu şampiyonluğu çabucak unutturdu. Heathcote’un bayrağı devrettiği Tom Izzo ise 2000’de MVP Mateen “Emlakçı Metin” Cleaves, Morris Peterson, Charlie Bell ve Jason Richardson ile şampiyonluğu bir kez daha Magic’in mahallesine getirdi. Son 13 sezondaki 6 Final-Four başarısı, NCAA tarihinde benzeri olmayan bir istikrar anlamı taşıyor. Magic’in bu rekabetteki dengeleri nasıl değiştirdiğini görmek için en kestirme yolsa emekli edilen formalara bakmak. Crisler Center’ın kirişlerinde asılı olan beş formadan yalnızca biri (Rice’ın 41 numarası) Magic’in seçiminin sonrasına ait. Eyaletin yeşil yakasında ise dokuz formadan yalnızca biri (Green’in 24 numarası) Magic öncesi dönemlerden kalma.

Yavaş yavaş bugüne saralım…

Böyle bir mirası beraberinde taşısa da, Fab Five skandalıyla façası iyice bozulan -ve dört sezon boyunca sadece bir basketbol bursu hakkıyla cezalandırılan- Michigan bir NIT takımına dönüşmüş ve rekabet bir süredir rekabet olmaktan çıkmıştı. Brian Ellerbe ve Tommy Amaker ile vasatlıktan sıyrılamayan program, ancak West Virginia’yı bir güç merkezi haline getiren John Beilein ile karakterli bir basketbol oynamaya ve bunun sonucunda yetenekli gençlerin ilgisini yeniden çekebilmeye başladı. 2009’da finalde North Carolina’ya kaybeden kadronun temel parçalarını birer birer kaybeden Izzo ise, geçen sezon ilk turda UCLA’e elendiğinde birçoklarına göre henüz dibi görmemişti. Sezon öncesi kimsenin Top 25 listelerinde kendine yer bulamayan Spartans, bu satırlar yazılırken Draymond Green önderliğinde ülkenin 10 numarası konumunda. Takımın geçen sezonki başarısında birinci skorer olmasının yanı sıra, liderliği de üstlenen Darius Morris’in kaybını telafi edeceğinden şüphe duyulan Wolverines ise freshman Trey Burke’ün beklentileri aşmasıyla bugün 20 numarada ve kimilerine göre geçen sezondan da tehlikeli.

Michigan State cephesinde 2009’daki finalin mimarı olan Kalin Lucas, takip eden sezonda uzun süreli sakatlığından bambaşka bir oyuncu olarak döndü. Deliciliğini büyük oranda kaybeden Lucas’ın direksiyonda olduğu MSU hücumu, normalde olduğundan daha şuta bağımlı bir hal aldı. Sezon başlamadan önce ben dahil birçoklarının All-American adayı Lucas’ın bu verimsizliği, MSU’yu ülkenin en etkin 62. hücum takımı yapmıştı. Lucas’ın yanı sıra Durrell Summers, Delvon Roe6 ve Korie Lucious gibi ana rotasyon parçası veteranları kaybetmesine rağmen, Keith Appling’in sorumluluklarının arttığı Green merkezli bu takım şu an için hücum etkinliğinde ülkenin dokuzuncu sırasında. Hücumdaki bu yeni yapıda ilk beşteki Dawson-Green-Payne üçlüsünden gelen maç başına 6 hücum ribaundu ile birlikte daha iyi seçilen jump-shotlar geçen sezondan bugüne değişen karakteristiklerin başında geliyor. Başlangıçta sıradan bir kolej combo guardı  gibi gözüken Travis Trice ise uçak gemisinde oynanan North Carolina maçından beri takımdaki kişisel favorim. Maç başına 19 dakikadaki 5.6 sayı, 2.1 asist, 1.6 top çalma ortalamaları göze çok hoş gelmeyebilir, ama kendinden emin bir freshman guard derinlik sıkıntıları yaşayan Izzo için çok büyük bir rahatlama anlamına geliyor. Kolej otoritesi, hakem hocası, güzel insan Can Birand ile tanıştıktan beri ‘yürek’ parametresinin katsayısını biraz daha yukarı çektik malum… Umarım Trice bugünlerde yaşadığı kalça sakatlığını bir an önce atlatır. Yine aynı maçta Roe’yu onurlandırmak adına onun forma numarasını sırtında taşıyarak tam not alan esas oğlan Green ise, sezon bugün bitecek olsa 15.3 sayı, 10.4 ribaund, 3.7 asist ve 1.1 blok ortalamaları ve bunun ötesine geçen oyunuyla yılın oyuncusu anketlerinde tepedeki üç oyuncu arasında yer almalı.

NBA adaptasyonunda zorluklar yaşayan ve bugünlerde Lakers’ın 4. oyun kurucusu konumuna düşmüş Morris, Crisler Center ahalisi için çok daha özel bir oyuncu olarak kalacak. Fakat onu unutmak için iyi bir sebepleri olduğunu da eklemeliyiz. Kampüse adım attığı günden beri, imkansız görünen bir görevi üstlenmekten çekinmeyen Burke takımın hücumlarında neredeyse Tim Hardaway Jr. kadar yer kaplamaya başladı. Maç başına 5 asist yapmasına rağmen Burke’ün, takımdaki düzenleri Morris’in bıraktığı yerden işletmeye devam ettiğini söylemek biraz fazla iddialı olur. Hücumda ilkel ama etkili bir sağ hook dışında repertuarı bomboş olan, Joel Anthony seviyesinde bir kazma Jordan Morgan’dan maç başına 10 sayı alan Morris’e de büyük haksızlık olur. Michigan’a geldiğinde babasının gölgesinden kurtulamayacak,7 muhtemelen Avrupa’da ya da daha uzak coğrafyalarda ekmek derdine düşecek gözüyle bakılan Hardaway Jr.’ın geçen yaz U19 milli takımının bir parçası olmaya giden hikayesinde de Morris’in payı kesinlikle azımsanmamalı. Burke’ün etrafındakileri limitlerine yaklaştırma konusunda, selefi kadar başarılı olduğunu muhtemelen hiçbir zaman göremeyeceğiz. Ancak skora gitme konusunda genel olarak Morris’in yolunu kullansa da, bu paterni uygularken neredeyse iki kat hızlı ve benim diyen top kesici bile bu ufaklığın hareketlerine reaksiyon vermekte güçlük çekiyor. Bunların yanında yayın gerisinden sıfır tehdit taşıyan Morris’in aksine seriye bağladığında korkutucu olabilen bir dış şutu var. Tüm bunlar sarı-lacivertlilerin zaman zaman kitlenmeye müsait yarı saha hücumunda, Beilein’ın cebinde bulundurmayı dert etmeyeceği çok değerli kozlar anlamına geliyor. Fakat düzeni sağlama ve Beilein takımları için hayli kritik olan tempoyu dikte etme konularında yetersizlikler taşıyor. Michigan’ın bu sorunların üstesinden gelmesi için Zack Novak, Stu Douglass ve Matt Vogrich gibi veteranların sorumluluk alması gerekiyor. Neyse ki Novak yürek koymakta sıkıntı çekmeyen, Aaron Craft ile birlikte ilginç bir Big Ten guardı prototipi çıkarma yolunda ilerleyen esaslı bir çocuk.

Mart ayında öne çıkan ve otoriteleri ters köşeye yatıran takımların geleneksel olarak korunan üç baskın özelliği var. Kadrolarında güvenilir dış şutörler bulunduran, yaş ortalaması yüksek ve iyi yönetilen takımlar, normal sezondaki görüntülerinin üzerine çıkma konusunda en başarılı olanlar. Michigan bu üç alanda da söyleyecek en çok sözü olan takımlardan biri. İlk iki faktör için eyaletteki rakiplerine de ağır bastıklarını eklemeliyiz. Buna geçen sezon üçüncü tur eşleşmesinde 12 sayı geriye düştükleri Duke karşısında maçı son topa taşımalarını sağlayan ve çözülmesi hayli zor 1-3-1 alan savunmasını da eklemeliyiz. West Virginia’yı Sweet Sixteen ve Elite Eight başarılarına taşırken Beilein’ın birincil savunma sistemi haline getirecek kadar etkin yürüttüğü 1-3-1, Michigan’da özellikle bu sezon çok gerekmedikçe kullanılmayan bir silah haline geldi. Ancak bununla hala birçok maçın seyrini değiştirebiliyorlar8 ve işler kızıştığında Beilein’ın bu yola başvuracağından emin olabilirsiniz.

17 Ocak’ta Michigan’ın evinde 60-59 kazandığı ilk kapışma, her iki takımın zayıf ve güçlü yanlarını gösterme konusunda hayli işlevseldi. Bu maçın bir başka önemiyse, tarihte her iki takımın da seribaşı olarak çıktığı yalnızca yedinci Spartans-Wolverines karşılaşması olmasıydı. Michigan daha etkili şut attı, topun kıymetini daha iyi bildi. MSU ise rakip pota altındaki 25 ribaunddan 9 tanesini çekti ve böylece beklendiği üzere çembere daha fazla top gönderebildiler. Maça Burke’ün savunmasında başlayan Appling, hemen ilk dakikalarda aldığı ikinci faul sonrası riske edilmedi ve geri kalan dakikalarda daha zararsız oyuncuları savundu. Burke de bu zayıflığı 8/11 şut (3/6 üçlük) isabet oranı ile cezalandırmaktan geri durmadı. İkinci kilit eşleşmeye gelince…  Morgan’ı ayak çabukluğuyla rencide etmesi kaçınılmaz olan Green’i savunma görevi için, Beilein’ın şapkasından Novak çıktı. Novak’i çembere kadar ittiği pozisyonlarda ise Morgan, diğer uzunu riske ederek yardıma geliyordu. Bu tercih Derrick Nix’in 13 sayıyla sezon ortalamalarının üzerine çıkmasını getirse de, rakibin en büyük silahı 3/8 ile 7 sayıda tutuldu.

Sezonun ikinci randevusu 5 Şubat’ta, bu sefer Breslin Center’da gerçekleşecek. Site bu tarihe yetişmeyebilir9 ve bu yazılanlar kadük10 kalabilir. Green’in savunmasında Michigan’ın eli çok güçlü değil, ancak Beilein’ın konvansiyonel bir savunmayla buradan gelecek tahribatı göze alacağını hiç sanmıyorum. Öte yandan ilk maçtaki yöntemi yeniden kullanmak ve aynı derecede verim almak da pek kolay olmayacaktır. Appling ile Burke arasında da ilk maçtakine benzer bir uçurum olması sürpriz olur. Michigan maç içerisinde önemli farklarla geriye düştüğü maçları dahi son topa götürme konusunda önemli bir alışkanlık edinmiş vaziyette. Yine yakın bir maç sonu görebiliriz, fakat MSU evinde bu maçı kaybetmemek adına her şeyi yapacaktır. Jordan Taylor ve Wisconsin toparlanmış gözüküyor. Purdue, Illinois ve Minnesota gibi takımlar, yukarıdaki bazı takımlara taktıkları çelmelerle ne kadar tehlikeli olduklarını gösterdiler. Fakat 5 Şubat’ta sonuç ne olursa olsun, konferansın ağır abisi Ohio State’in hemen arkasından bu iki Michigan takımının geldiğini söylemeliyiz. Rekabetin tarihinde yeni bir dönüm noktası olacak bir yıla tanıklık edebiliriz. Son sözü Heathcote’un izinden giden Izzo’ya bırakalım.

“Michigan ile ilgili hiçbir şeyi sevmiyorum. Onlar da bizimle ilgili hiçbir şeyi sevmiyor. Bu böyle. Ve olması gereken de bu. Buna saygı göstermelisiniz. ‘Nefret’ doğru kelime mi bilmiyorum, zira birisine saygı duyuyorsanız ondan nefret edemezsiniz. Biz saygı duyuyoruz ama sevmiyoruz. Yani bana sorduğunuz soru ne? John Beilein’a saygı duyuyor muyum? Aşırı derecede. Michigan’a saygı duyuyor muyum? Aşırı derecede. Onları seviyor muyum? Zerre kadar sevmiyorum.”11

  1. Jack White’tan bahsediyorum. Yazıya başlığını veren belgeselden bir sahneyle selamlayalım: http://www.youtube.com/watch?v=xCFXeChXfcI []
  2. Kolej oyuncularından kurulu bir kadronun Sovyetler Birliği, Bulgaristan gibi ülkelerle maçlarını kapsayan ve sekiz gün süren bu kampta Magic ve Larry Bird de yer alıyordu. Ancak büyük bir bölümü Kentucky’den oluşma ve Kentucky koçu Joe B. Hall tarafından yönetilen takımda Bird hemen hemen hiç süre alamıyor, Magic ise ilk beşte çıkabileceğini kanıtlar nitelikte performanslarına rağmen kenardan getiriliyordu. Hikayenin sonu bildik: Hall’un ilk beşindeki oyunculardan Sidney Moncrief dışında hiçbirinden bir şey olmadı. []
  3. Aslında Heathcote’un beynine bu fikrin tohumlarını eken adam, yıllarca MSU’da asistan koçluk yapan Vernon Payne idi. Fakat Magic, o yaz Wayne State’e geçen Payne ile hiç çalışamadı. []
  4. Bu istihdam sürecinin tüm detaylarını, oyunun çehresini değiştiren iki büyük rakibin kariyerindeki her kilometre taşında olduğu gibi “When the Game Was Ours” sayesinde öğrendim. Buradan sipariş edebilirsiniz. Ya da  Amazon’dan her ay dört siparişi olan modern zaman şövalyesi Orkun Çolakoğlu’ndan ödünç isteyin. []
  5. Bazılarınca tarihin en iyi istihdam sınıfı olarak nitelenen Chris Webber, Juwan Howard, Jalen Rose, Jimmy King ve Ray Jackson, birkaç ay içinde takımdaki veteranları kesip ilk beşe yerleşmiş ve takımı Final-Four’a taşımıştı. İlk beşinin tamamı çaylaklardan oluşan bir takım ilk kez bunu yapıyordu ama kolej basketbolunda estirdikleri değişim rüzgarları bundan ibaret değildi. Benzer sosyoekonomik statüde ailelerden gelen bu beş çocuk, sahadaki kibirli duruşlarına o güne kadar görülmemiş bol şortlar ve okul geleneklerini karşısına alan siyah uzun çorapları da ekledi. Fakat kazandıkları tüm başarılar Webber’ın da karıştığı kara para aklama davası nedeniyle geri alındıktan sonra, büyük bir çoğunluğun hafızalarında ilk olarak bunları çağırmıyorlar. Siyah komünitenin bir kısmı içinse bu beş çocuk hala inanılmaz bir ilham kaynağı. Geçen sezon Rose’un yapımcılığında çekilen ESPN belgeseline, bunun akabinde Rose’un varlıklı bir siyah aileden gelen ve Duke’tan mezun olmuş Grant Hill’e “Uncle Tom” diyerek dil uzatışına, Hill’in New York Times’a yazdığı mektupla kendisine tarihin en büyük ayarlarından birini verişine şimdilik değinmiyorum. Ayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor. []
  6. Delvon Roe’nun Aşırı Acıklı Hikayesi: Final oynayan 2009 takımının beşindeki tek çaylak ve kişisel favorim olan Roe, liseden bu yana devam eden kronik diz ağrıları sonrası teslim bayrağını çekti ve basketbolu bırakma kararı aldı. NBA için muhtemelen undersized kalacaktı ama oyuna getirdiği yoğunlukla Avrupa’da Josh Shipp benzeri katkılar verebileceğine inandığım çok iyi bir takım oyuncusuydu. Çok pozitif bir genç ve hiçbir zaman bir NBA sayfası olmayacaksa bile, şimdiden bir IMDb sayfası var. []
  7. Sezon başına kadar takımda aynı zamanda Joe Dumars’ın oğlu Jordan ve Tito Horford’ın oğlu -dolayısıyla Al Horford’ın kardeşi- Jon da bulunuyordu. Fazla forma şansı bulamayan Dumars takımdan ayrıldı ve muhtemelen bir basketbol kariyeri olmayacak. Horford ise sakatlanana kadar 8-10 dakikalık sürelerde takıma katkı verebiliyordu, şu sıralarda tıbbi redshirt kararı alması bekleniyor. Tim’in babası ise hepinizin malumu. Parlak kariyerine rağmen homofobik açıklamaları sonrasında NBA tarafından tamamen aforoz edilmişti, şimdilerde daha çok bununla hatırlanıyor: http://www.youtube.com/watch?v=dr7v_UCsdzc []
  8. Bu sene Beilein’ın takımı 87.9% oranda adam adama savunma yapıyor. Ancak kısıtlı verilere rağmen adam adama savunmada izin verilen pozisyon başına 0.856 sayıya karşılık, 2-3 ve 1-3-1 alan savunmalarının kullanıldığı dakikalarda yenen 0.667 sayı sistemin efektifliğine delalet. []
  9. Evet yetişmedi ve Super Bowl ile aynı gece oynanan maçı ne yazık ki izleyemedim. Maç önünde basına hikayeyi, bir gece önce Illinois karşısında sol dizinden sakatlanıp yere yığıldıktan sonra takımının mağlubiyetini kenardan izlemek zorunda kalan Green verdi. Önce onu kariyerindeki son Michigan maçında oynamaktan alıkoyabilecek şey sorulduğunda “Ölüm” cevabını verdi, sonrasında ise Rasheed Wallace’ı kıskandıracak bir galibiyet garantisi verdi. Maçı Spartans 64-54 kazanırken, Green 14 sayısının yanına 16 ribaund ekledi. Diğer cephede ise form düşüklüğü hakkındaki sorular üzerine Hardaway Jr., “Burke ile sezon öncesinde ulaşmayı umduğumuz kimyayı yakalayamadık” diyecekti. Heathcote ‘bir buçuk maç değerinde’ derken iyimser davranmış olabilir mi? []
  10. “Caner Eler’e selamı çakmış dizi…” []
  11. http://www.youtube.com/watch?v=_pNacJ47ZKA []