İlk yazıya beklemediğim kadar çok geri dönüş aldım. Şunu söylemem gerekiyor, ben bu oyunu yıllardır sadece hayatımda yarattığı hoşluk yüzünden oynuyorum, çok iyi olduğumu da iddia etmiyorum. Bu yüzden oyun içinde yanlış yaptığım şeyler olabilir, her oyuncunun tarzı başka neticede. Benim bu sene sonunda elim boş da kalabilir. Tek hedefim eğlenmek, eğlenirken de mümkün olduğunca her şeyi aktarabilmek. Maç sırasında ya da öncesinde-sonrasında içimden ne geçiyorsa onu yapıyorum. Okurken beklentilerinizi düşük tutun.
FM 12 Maceraları serisinin devam yazısıdır. İlk yazı için burayı tıklayabilirsiniz.
Ligdeki ilk maçıma geçmeden önce basınla ilişkilerimden bahsetmek istiyorum. Şampiyonluk yarışında olduğumuz Jose Mourinho, Pep Guardiola gibi isimler benim maçım hakkında yorum yapıyorlar ve cevap isteyenler var. Genellikle olumlu şeyler söylüyorlar ama ben hiç cevap verme niyetinde değilim. Basın toplantısında bana başka takımların maçlarıyla ilgili sorular sorulduğunda da “ben kendi takımımla ilgileniyorum” cevabını tercih ediyorum. İşlerin kötü gitmesi durumunda basınla çok konuşmam, oyuncuların gözünde saygınlığımı yitirmeme sebep olabilir. Bu yüzden “sukut altındır” düsturunu benimsiyorum. FM 2012’de medya kısmı eskisine oranla çok daha hareketli. Bir kez bile profiline girmediğim oyuncular hakkında transfer dedikoduları çıkıyor. Ancak motorun iyi özelliklerinden biri eksik olan bölgeden oyuncu önermesi. Çok da mantıksız değil.
Hazırlık maçı yapmıyorum hiç. Takımın tüm kayıplarını sezon başında yaşamasına razıyım. Hazırlık maçlarında yakalanan yalan hava sezon içinde sert bir düşüşe sebep olabilir. Bu yüzden kondisyon yüklemesi tercih ediyorum. FM 12’de hazır kondisyon yükleme programları var. Gerçi geç aklıma geldi ama yine de yaptım yüklemeyi. Ligde ilk maçım ligde Racing Santander ile. İlk 11’de düşündüğüm sağ bek Miguel ve santrafor arkası serbest oyuncu Canales sakat. Genç de olsa yeni transfer Vrsaljko’yu denemek için iyi bir fırsat. Ancak ön tarafta Pablo Hernandez’i oynatmak zorundayım. O yüzden Vrsaljko ileride çok boşluk bulamayabilir.
Biraz mecburiyetten daha ilk hafta istediğim sistemi uygulayamıyorum. GK / DL-DC-DC-DR / MC-MC / AMC-AMC-AMR / ST sistemi ve Diego Alves / Mathieu-Vertonghen-Rami-Vrsaljko / Costa-Banega / Piatti-Willian-Pablo Hernandez / Soldado 11’iyle başladım. Kenardan “oradan sık” manasına gelen Shoot on Sight bağrışlarım sayesinde kaleye 24 şutum var, Soldado çok kaçırdı. Banega’nın 32’deki golüyle 1-0 kazandım. 57’de Banega sakatlandı. Yerine Albelda’yı aldım. Aynı dakikada sarı kartlı Pablo Hernandez’i çıkarıp, Dani Parejo’yu oyuna aldım ve hedeflediğim üç AMC’li sisteme döndüm. 78’de diğer sarı kartlı Mathieu yerine Jordi Alba girdi. Maçın adamı Mathieu oldu.
İkinci maç Atletico Madrid’le. Miguel ve Canales hâlâ sakat, Jordi Alba da idmanda sakatlandı. Sol bek yedeğim yok, umarım Mathieu’ya bir şey olmaz. Olursa da Barragan’ı (DR) kullanmayı planlıyorum. Bir önceki 11’i bozmadım. GK / DL-DC-DC-DR / MC-MC / AMC-AMC-AMR / ST sistemi ve Diego Alves / Mathieu-Vertonghen-Rami-Vrsaljko / Costa-Banega / Piatti-Willian-Pablo Hernandez / Soldado 11’iyle başladım. Hedefim erken gol bulup iç sahada havaya girmek. Soldado’nun atması kremanın üzerindeki vişne olur. Bu yüzden maç başlar başlamaz saha kenarında Control stratejimi Overload yaptım ve work the ball into the box talimatı verdim. Soldado kaçırdı, dördüncü dakikada kornerden Vertonghen attı. Pozisyonlar çılgınca kaçıyor, memnunum. Shoot the ball on sight talimatı vererek Atletico’nun işini ilk yarıda bitirmeyi hedefliyorum. Pablo’nun bir şutunda top Godin’e çarpıp girdi. Own goal. Dakika 35, 2-0. Fakat korktuğum başıma geldi. Sol bek yedeğim yokken Mathieu hafif sakatlandı, devreyi bekledim. Oynatma riskini göze alamadım, 2-0’ın da rahatlığıyla Barragan’ı sol beke soktum. İkinci yarıda ataklar bol, Overload’dan vazgeçmedim. Piatti 78’de 3-0 yaptı, rahatladım. 80’de Mario Suarez’in uzaydan vurduğu şutu kaleye aldık. 84’te Vertonghen ve Banega’yı alkışlatmak için kenara aldım. Ricardo Costa ve Albelda oyunda. 3-1 bitti. Maçın adamı Jan Vertonghen. Transferlerim iyi oynayınca mutlu oluyorum.
Üç gün sonra Porto deplasmanına çıkıyorum. Hava gayet iyi. Hazırlık maçı yapmadığım için takım birbirine yeni alışıyor. Ben hâlâ istediğim sistemi kullanamıyorum ama Pablo Hernandez’in iyi oyunu da sevindirmiyor değil. Rotasyonda kullanacağım bir oyuncum daha oldu. Sakatlıklar sürdüğü için aynı 11’i bozmuyorum Porto deplasmanında. Bu sefer overload macerasına girmiyorum, ancak work the ball into the box talimatım önemli. Porto savunması hata yapıyor. Orta sahada topa hakim olmakta zorlanıyorum. 33’te ilk penaltı geliyor, 45’te ikincisi: 2-0 gerideyim. Porto’nun kaleye şutu yokken iki penaltı golü yiyorum. Anlıyorum ki bu o maçlardan biri. Ne yaparsan yap, kazanamayacaksın. Yetmiyormuş gibi ikinci yarının başında Vrsaljko kırmızı kart görüyor. 56’da üçüncüyü yiyorum. Maç sonunda hakemleri soruyor basın. “Hakemin kararı doğrudur” dedim. Çok sinirliyim ama olumsuz hava yaratmaya gerek yok. Yine de disiplini elden bırakmıyorum. Kırmızı gören Vrsaljko’yu uyarıyorum. Maaş kesme cezası verecek kadar ciddi bir durum yok, sonuçta agresif oynaması gerektiğini ben söylüyorum. Ayrıca oyun motoru kaybetmemizi istedi, bu durumlarda bir şeyi değiştiremeyeceğimi bilecek kadar tecrübeli bir FM oyuncusuyum. Allah’tan Portekiz’le İspanya arası uzak değil. Yoksa dönüşte uçak yolculuğu çekilmezdi!
Sporting Gijon deplasmanındayım. Sakatlar devam ediyor. Rakip zor değil, artık rotasyon yapabilirim. GK / DL-DC-DC-DR / MC-MC / AMC-AMC-AMR / ST sistemi ve Diego Alves / Alba-Vertonghen-Rami-Vrsaljko / Costa-Albelda / Parejo-Willian-Pablo Hernandez / Soldado 11’iyle başladım. İtiraf edeyim, rakibi küçümsedim. Maçın başında stratejiyi overload yaptım ve yedinci dakikada Diego Alves çok kötü bir hata yaptı: 1-0 gerideyim. Yapılacak bir şey yok, overload’dan hiç vazgeçemeyiz artık. İlk yarı böyle bitiyor. Soyunma odasında maçı kazanabileceğimizi söylüyorum ama maçın başında sakince şans dilediğin adamları bir devre arası konuşmasıyla değiştiremiyorsun. İkinci yarıda 54 ve 57’de Eguren atıyor. 3-0 gerideyim. Şok! 87’de Pablo Hernandez atıyor, skor 3-1 oluyor. İnanamıyorum. Hem Soldado’dan gol bulamıyorum, hem de savunmaya öncelik veren bir adam olarak iki maçtır üçer gol yiyorum. Skandal.
Bu durumda panik yapmadan sistemde ısrar edebilmek çok önemli. Sakatlıklar yüzünden bir türlü istediğim 11’i bulamadım ki! Neyse ki üzerimde bir baskı yok, oyuncular da mutsuz değil.
Üst üste iki maç üçer gol yiyen takımın başına daha kötü ne gelebilir? Barcelona! İçeride oynuyorum Barcelona ile. Ancak sakatlarım iyileşti. Hafta boyunca ağır bir şekilde defensive positioning çalıştım. İlk kez tam kadro çıkıyorum, heyecanlıyım. GK / DL-DC-DC-DR / MC-MC / AMC-AMC-AMC / ST sistemi ve Diego Alves / Alba-Vertonghen-Rami-Miguel / Costa-Albelda / Piatti-Canales-Willian / Soldado 11’iyle başladım. Maça inanıyorum, topu ayağımda tutmam gerek. Oyunculara iddialı bir şekilde taraftar için kazanmaları gerektiğini söyledim. Terim tarzı “bam bam bam” oynayacağız. Maçın başında retain possession talimatını verdim. Sert olmak zorundayız. Çok iyi başlıyoruz. Üçüncü dakikada David Villa sakatlanıyor. Bu maçta iyi bir şeyler olacak, kesin. 21’de Soldado beklediğimiz golü atıyor. Taç sonrasında Mathieu ceza sahasına ortalıyor, Soldado gelişine vuruyor: Gol be! Yerimden sıçrıyorum. Çok iyi oynuyoruz, ilk yarı sonunda %52 topla oynama bizde. İkinci yarıda değişiyor işler. Barcelona saldırıyor. Messi’nin iki topunu çıkarıyor Alves. Dayanın çocuklar, olacak bu iş. Derken 69’da bir korner sonrası Puyol ceza sahasına gireceği yerden vuruyor, gol. Hayatında oradan golü yok adamın, yediğimiz gole bak. Sinirleniyorum. Exploit the flanks işe yarıyor. Piatti inanılmaz bir gol kaçırdı. Maç bitiyor. 1-1 eşitlik var. Kazanabilirdik, ama olmadı. Umutlanıyorum.
Fakat zor maçlar bitmiyor. Beş gün sonra Sevilla deplasmanındayım. Yorgun oyuncularım var, Jordi Alba sakat, ancak sistemi değiştiremem. Aklımdaki ideal 11 yine sahada. . GK / DL-DC-DC-DR / MC-MC / AMC-AMC-AMC / ST sistemi ve Diego Alves / Alba-Vertonghen-Rami-Miguel / Costa-Albelda / Piatti-Canales-Willian / Soldado 11’iyle başladım. Overload, eski adıyla Gung Ho saçmalığından vazgeçtim. Sanırım bir daha girmeyeceğim, hatadan dönmesini bilmek de gerek. Defensive positioning çalıştırmaya devam ediyorum. Yardımcılarım bizim underdog olduğumuzu söylüyor ve bu yüzden oyunculara “hadi çocuklar, taraftarı utandırmayın” dememi istiyor. Olmaz, bu takımın karakteri bu değil. Soyunma odasında oyuncularımdan üç puan istiyorum. Olumlu tepki verenler var. Maç iyi başlayacak. Bu maç çok kritik, hissediyorum. Kazanırsak toparlanırız. Kontralara hızlı çıkmak önemli, ancak biz oyunu kendi sahamızda kabul edersek intihar olur. Bu yüzden Retain Possession, Get the Ball Forward ve Exploit the Flanks talimatlarını veriyorum. Yani amacım topu kazanmak, rakip yarı sahaya taşımak ve mümkün olduğunca rakibin boş alanlarını değerlendirmek. Savunmayı zaten önde kuruyorum. Kadroda sol bek yedeğim yok ya, daha 16. dakikada Mathieu sakatlanıyor. Vrsaljko’yu sokuyorum. 26’da Miguel sağ kanattan savunmanın arkasına bir top atıyor, Navarro sektirdi. Willian mücadeleyi bırakmadı, topu aldı ve ceza sahasına girer girmez vurdu. GOL! 1-0 öndeyim. Söylediği şeyler uygulanınca gerçekten iyi hissediyor kendini insan. İlk yarı böyle bitiyor. İkinci yarı başlar başlamaz Sevilla Allah ne verdiyse kaleme yükleniyor. Adil Rami ve kaleci Diego Alves iyi oynuyorlar. Tek sağ bekimi sol bek yedeği olarak kullandığım için, oyunun kaderi gereği 59’da Miguel sakatlanıyor. Bu kadarı da ayıp be kardeşim! Stoper Ricardo Costa’yı çekiyorum oraya. Catenaccio oynamak zorunda kalıyoruz, hücumcular yoruldu, bekler top taşıyamıyor. Yine de Rami’nin uzun toplarıyla pozisyonlar buluyoruz. Canales kaçırmasa, durum farklı olurdu. Neyse, 1-0 kazanıyoruz. Artık düzlüğe çıktık, orası kesin.
Ekim ayının sonuna geldik. Sırada Kral Kupası var. Eğer ciddi bir sakatlık yaşamazsak önümüz açık. Gelecek salı görüşmek üzere.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane