Tüm dünya Jeremy Lin’in New York’ta yaptıklarını konuşuyor. Harvard’dan çıkan delikanlı her maçında harikalar yaratıyor. Muhteşem oyun kurucu manşetleri süsleyedursun, herkes parkede çekilmeye başlayan filmin sonunu merak ediyor. NBA’de oynayan ilk Tayvan asıllı basketbolcunun kökeni ise pek bilinmedik bir öykünün sayfalarını aralıyor.
Hikâyeyi biraz geriye sarmalı…
1544’te bugünkü Tayvan’a çıkan Portekizli denizciler, adaya Ilha Formosa (Güzel Ada) demeye başlıyordu. Bir süre Hollanda sömürgesi olan topraklar, sonradan Çin’deki hanedana bağlanıyor, 19. yüzyılın sonunda Japonya kolonisi oluyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda Çin’e iade edilen adanın yazgısı, birkaç sene içinde belli oluyordu.
Çin Cumhuriyeti’nin başındaki milliyetçi Çan Kay Şek, komünist lider Mao ile mücadelesini kaybedince, 1949’da beraberindeki iki milyon kadar insanla birlikte çaresiz güzel adanın yolunu tutmuştu. Mao, Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurarken, kurduğu ayrılıkçı hükümetle Batı’nın desteğini alan Çan Kay Şek’in keyfine diyecek yoktu. O diyarların Süleyman Demireli’nin Başkan Eisenhower’ı bile ağırlamışlığı vardı.
Amerika, komünist Çin’i boyunduruk altına almak için Tayvan’ı kullanıyordu. Yardımlar yağıyordu. Mao’nun ülkesi bir nevi kuşatma altındaydı. Birleşmiş Milletler’de küçücük adadaki devlet, dev toprakları temsil ediyordu. Fakat her şeyin bir sonu vardı.
Mao, Sovyetlerle kapışıp yüzünü Batı’ya dönünce bir anda olaylar gelişmişti. Pinpon diplomasisi Amerika ile Çin Halk Cumhuriyeti’ni masa tenisinde buluşturduğunda çanlar Tayvan için çalıyordu. Ülke, sadece Birleşmiş Milletler’deki koltuğunu kaybetmiyor ayrıca birçok devlet de ilişkileri durduruyordu.
Başkan Nixon’ın tarihi gezisiyle ilişkiler taçlanmış, hediye edilen pandaların Washington’daki hayvanat bahçesinde arz-ı endam etmesiyle güzel Formosa ülküsü metamorfoza uğramıştı. Dün dündü bugün bugün. Çin ile ilişkileri üç hayırla özetlenen Tayvan’ın bir zamanlar çok güçlü olan eli, yirmi yıl içinde pamuğa dönmüştü.
1950’lerdeki “Çin Halk Cumhuriyeti ile uzlaşmaya hayır, ilişkiye hayır, müzakereye hayır” süreci, rüzgârın terse dönmesinden sonra “Tayvan’ın bağımsızlığına hayır, iki ayrı Çin’e hayır, Tayvan’ın uluslararası örgütlere katılmasına hayır”a dönüşmüştü.
Bugün sadece 23 ülkenin tanıdığı, dünyanın büyük çoğunluğunun tanımamakla birlikte ilişkilerini devam ettirdiği Tayvan, özel statüsü sayesinde 1984’ten bu yana Olimpiyat Oyunları’na katılıyor. Ancak bayraklarını kullanmaları yasak, milli marşlarını çaldırmaları yasak. Adları deseniz Chinese Taipei olarak yazılıyor zira iki ayrı Çin olamıyor, Tayvan deseniz büyük abi rahatsız oluyor.
Amerika ile Çin’i birbirine yaklaştıran pinpon, 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda da düşman kardeşleri buluşturmuştu. Oldukça gergin bir havada oynanan kadınlar finalinde Çinli Yaping Deng, rakibi Chen Jing’i yenmişti. Fakat mücadele sırasında yaşanan bir olay bir anda dünya basınında haberleri süslemişti. Tayvan bayrağını sallayan iki izleyici polis tarafından gözaltına alınmıştı. Zira yasaktı! Tribünlerde olabilecek bayrak, aşağıdaki videonun sonlarında Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Başkanı Samaranch’ın iki sıra arkasında görünen bayraktı.
Adını bile kullanması yasak olan ada, 2004’te rüya görüyordu. Tekvandoda önce kadınlarda Shin-Hsin Chen, ardından da Mu-Yen Chu ile erkeklerde altına ulaşan Tayvan ya da olimpik adıyla Chinese Taipei, tüm dünyaya milli marşlarını olmasa da bayrak törenleri sırasında çalınan marşlarını dinletmeyi başarmıştı.
Linmania, Yeni Dünya’yı sararken, genç yeteneğin hangi milli takımı seçeceği şimdiden konuşuluyor. Lin, Çin forması giyebilmek için Amerikan vatandaşlığını bırakmak zorundayken, Tayvan çifte vatandaşların milli takımda oynamasına izin veriyor.
Ailesine danışarak önceden Çin’e hayır diyen harika çocuğun şimdi de lock-out sırasında da bu ülkeye gitmeye sıcak bakmadığı ortaya çıktı. Sanki şaşırmamalı değil mi…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane