A Christmas Carol’ın sayısız sinema uyarlamalarının birinde Ebenezer Scrooge, ölmek üzere olan ortağı Jacob Marley’i ziyaret etmek üzere merdivenleri çıkarken, bir sahanlıkta oturmuş vakur bir beyefendiyle karşılaşır. Scrooge, “Siz doktor musunuz?” diye sorar. “Hayır,” der adam, “ben cenazeciyim; bizim meslekte rekabet çok yoğundur.” Entelektüellerin acımasız dünyası herhalde burun farkıyla ikinci sırayı alır; popüler düşüncelerin ölüm ilanlarından daha fazla ilgi çeken pek az şey vardır. Darwin’in doğal seçilim kuramı her zaman gömülmeye aday olmuştur. En son ölü bekleme toplantısını Tom Bethell, Darwin’in Hatası başlıklı yazısıyla (Harper’s, Şubat 1976) düzenledi:
“Darwin’in kuramının çöküşün eşiğinde olduğuna inanıyorum. (…) Doğal seçilim birkaç yıl önce, en ateşli destekçileri tarafından bile sessizce terk edildi.”
Benim için yeni bir haber, üstelik Darwinci etiketini belirli bir gururla taşıyor olmama karşın, doğal seçilimin en ateşli savunucuları arasında da değilim. Aklıma, Mark Twain’in, zamanından önce çıkan bir ölüm ilanına verdiği ünlü yanıt geliyor: “Ölümümle ilgili haberler çok abartılıdır.”
Bethell’in iddiası, uygulamalı bilimler alanında çalışan bilim adamlarının çoğunun ilgisini çekmiştir. Bir kuramın yeni verilerin etkisiyle düşüşünü izlemeye hazır olsak da, büyük ve etkili bir kuramın formülasyonundaki mantıksal bir hatadan dolayı çökmesini beklemeyiz. Deneysel bilimlerle uğraşanların büyük çoğunluğu düşünce derinliğinden yoksundur. Bilim adamları, akademik felsefeyi boş bir uğraş olarak görme eğilimindedir. Elbette aklı olan her insan yalnızca sezgileriyle düşünebilir. Ancak Bethell doğal seçilimin tabutunu çivilerken hiçbir veri sunmuyor, yalnızca Darwin’in mantık zincirinde bir hata olduğunu söylüyor: “Darwin kuramını çökertecek kadar vahim bir hata yaptı. Bu hatanın ne olduğu tam olarak yeni fark edildi. (…) Darwin, savının bir noktasında yanlış yola saptı.”
Bethell’in iddiasını çürütmeye çalışacak olsam da, bilim adamlarının, savların mantıksal yapısını ciddi şekilde incelemekte isteksiz oluşları beni üzüyor. Evrim kuramıyla ilgili olup bitenlerin büyük bölümü Bethell’in iddia ettiği kadar aptalcadır. Birçok büyük kuram, bulanık metafor ve benzetme zincirleriyle bir arada tutulur. Bethell evrim kuramının çevresindeki zırvaları doğru teşhis etmiştir. Ama onunla temel bir noktada ayrılıyoruz: Bethell’e göre Darwinci kuram temelden çürüktür; bense kuramın merkezinde çok değerli bir mücevher görüyorum.
Doğal seçilim Darwinci kuramın en önemli kavramıdır; en uygun olanlar hayatta kalır ve yararlı niteliklerini topluluklara yayar. Doğal seçilim, Spencer’in sözcükleriyle, en uygun olanın hayatta kalması olarak tanımlanır. Ama meslek argosuyla ifade edilen bu tanım gerçekte ne anlama gelir? En uygun olanlar kimlerdir? “Uygunluk” nasıl tanımlanır? Genellikle uygunluğun “kuşaklar boyunca üreme başarısı”ndan başka bir şey olmadığı düşünülür – topluluktaki diğer rakip bireylere göre, daha fazla sayıda hayatta kalan yavru yapmak. Vay! diye bağırıyor Bethell, daha önce birçoklarının yaptığı gibi. Bu formül, uygunluğu yalnızca hayatta kalma kavramına dayanarak tanımlıyor. Demek ki doğal seçilimin can alıcı ifadesi “hayatta kalanların hayatta kalması”ndan başka bir şey değildir – anlamsız bir totoloji.1
Peki Darwin nasıl böylesine büyük bir hata yapmış olabilir? Ona en sert eleştirileri yöneltenler bile, hiçbir zaman onu su katılmamış aptallıkla suçlamamıştır. Belli ki Darwin -hayatta kalma dışında bağımsız bir uygunluk ölçütü bulmak üzere- uygunluğu daha farklı bir şekilde tanımlamak istemiş olmalıdır. Darwin bağımsız bir ölçüt de önermiştir, ama Bethell haklı olarak, bu ölçütü oluşturmak için benzeşimden yararlandığını söyler – tehlikeli ve kaygan bir strateji. Türlerin Kökeni gibi devrimci bir kitabın ilk bölümünün evrensel sorularla ve genel sorunlarla ilgili olması beklenebilir. Ama öyle değildir; güvercinlerle ilgilidir. Darwin kitabının ilk kırk sayfasının büyük bölümünü, hayvan yetiştiricilerinin tercih ettiği özelliklerin “yapay seçilimi”ne ayırmıştır. Çünkü burada kesinlikle bağımsız bir ölçüt vardır. Güvercin meraklısı kuşkusuz ne istediğini bilir. En uygun olanlar hayatta kalmalarıyla tanımlanmaz. Hayatta kalmalarına izin verilir, çünkü istenen özelliklere sahiptirler.
Doğal seçilim ilkesi, yapay seçilimle kurulacak bir benzeşimin geçerliliğine dayanır. En uygun olan bireyleri, hayatta kalmayı başaranlar olarak tanımlamanın ötesinde, güvercin yetiştiricisinin yaptığı gibi, önceden tespit edebilmeliyiz. Ancak doğa bir hayvan yetiştiricisi değildir; yaşamın tarihini düzenleyen önceden belirlenmiş bir amaç yoktur. Doğada, hayatta kalanların sahip olduğu bütün özellikler “daha fazla evrimleşmiş” sayılmalıdır; yapay seçilimde ise “üstün” özellikler, yetiştirme süreci henüz başlamadan bilinir. Bethell’in iddiasına göre, sonraki evrimciler, Darwin’in kurduğu benzeşimin başarısızlığını görmüş ve “uygunluğu” salt hayatta kalma olarak yeniden tanımlamışlardır. Ne var ki Darwin’in temel önermesinin mantıksal yapısını çökerttiklerini fark edememişlerdir. Doğa bağımsız bir uygunluk ölçütü sağlamaz; o halde doğal seçilim bir totolojiden başka bir şey değildir.
Bethell daha sonra asıl iddiasının iki önemli çıkarımına geçer. İlk olarak, uygunluk yalnızca hayatta kalmak demekse, doğal seçilim nasıl olur da Darwincilerin ısrar ettiği gibi “yaratıcı güç” olabilir? Doğal seçilim bize yalnızca, “verili bir hayvan türünün sayısının nasıl artacağını” anlatabilir; “bir hayvan türünün aşamalı olarak nasıl bir başkasına dönüştüğünü” açıklayamaz. İkincisi, Darwin ve Victoria döneminin diğer seçkin bilginleri, akıldan yoksun doğanın, yetiştiricilerin bilinçli seçimiyle karşılaştırılabileceğinden neden bu kadar emindiler? Bethell, başarıya ulaşan endüstriyel kapitalizmin getirdiği kültürel iklimin, bütün değişiklikleri yapıları gereği ilerleyici olarak tanımladığını öne sürüyor. Doğada hayatta kalma ancak iyiye giden bir süreç olabilirdi: “Darwin’in keşfinin, Victoria döneminin ilerlemeye inanma eğiliminden başka bir şey olmadığı ortaya çıkmaya başlıyor.”
Darwin’in haklı olduğunu, Bethell ve arkadaşlarınınsa yanıldığını düşünüyorum: Doğaya, hayatta kalma dışında bağımsız bir uygunluk ölçütü uygulanabilir ve evrimciler tarafından tutarlılıkla uygulanmıştır. Ama önce Bethell’in eleştirilerinin, evrim kuramıyla ilgili teknik literatürün büyük bölümü için, özellikle de evrimi niteliksel değişimler yerine sayısal değişikliklerle değerlendiren matematiksel yaklaşımlar için doğru olduğunu kabul etmeliyim. Bu çalışmalar uygunluğu yalnızca, kuşaklar boyu hayatta kalma temelinde değerlendirir. Yalnızca bilgisayar ortamında yaşayan topluluklardaki varsayımsal A ve B genlerinin göreli başarıları üzerine kurulmuş soyut modellerle başka ne yapılabilir? Oysa doğa kuramsal genetikçilerin hesaplarıyla sınırlı değildir. Doğada A’nın B ye “üstünlüğü” kuşaklar boyu hayatta kalma kavramıyla ifade edilebilir, ama onunla tanımlanmaz – ya da en azından Bethell ve arkadaşları zafer kazanıp Darwin bozguna uğramasın diye, öyle tanımlanmaması doğru olur.
Darwin lehindeki savunmam ne çok şaşırtıcı, ne yeni, ne de derin. Yalnızca, Darwin’in doğal seçilimle hayvan yetiştiriciliği arasında benzeşim kurarken haklı olduğunu söylüyorum. Yapay seçilimde yetiştiricinin isteği, topluluk için “bir çevre değişikliğini” temsil eder. Bu yeni çevrede bazı özellikler önsel olarak üstündür2. Doğada, Darwinci evrim aynı zamanda çevresel değişikliğe verilen bir yanıttır. İşte anahtar nokta: Bazı morfolojik, fizyolojik ve davranışsal özellikler, yeni çevrelerde yaşamaya yönelik tasarımlar olarak, önsel üstünlüğe sahip olmalıdır. Bu özellikler uygunluğu, hayatta kalma ve yayılma gibi ampirik bir olguyla değil, mühendisliğin iyi tasarım ölçütüyle tanımlamamızı sağlar. Önce hava soğudu, sonra mamut tüylü postunu evrimleştirdi.
Bu konu evrimcileri neden bu kadar rahatsız ediyor? Tamam, Darwin haklıydı: Değişen çevrelerde üstün tasarım, bağımsız bir uygunluk ölçütüdür. Ne olmuş yani? Şimdiye kadar zayıf tasarıma sahip olanın başarılı olacağını ciddi olarak öne süren oldu mu? Evet, hem de birçok kişi. Darwin’in zamanında birçok rakip evrim kuramı, en uygun olanın (en iyi tasarıma sahip olanın) yok olması gerektiğini öne sürüyordu. Şu anda işgal ettiğim büronun daha önceki sakinlerinden biri olan büyük Amerikalı fosilbilimci Alpheus Hyatt, popüler bir görüş olan ırksal yaşam çevrimleri kuramının yılmaz destekçisiydi. Hyatt, bireyler gibi evrimsel soyların da gençlik, olgunluk, yaşlılık ve ölüm (soyun tükenmesi) çevrimlerine sahip olduğunu iddia ediyordu. Düşüş ve soyun tükenmesi, türlerin tarihinde önceden programlanmıştır. Olgunluğun yaşlılığa köprü olması gibi, en iyi tasarıma sahip bireyler de ölür ve yerlerini filum düzeyine ulaşmış, emekleyen, biçimsiz yaratıklara bırakır. Bir diğer Darwin karşıtı görüş olan ortogenez kuramı bazı eğilimlerin, bir kez gelişmeye başladıktan sonra -tasarımı giderek kötüleşip soyun tükenmesine yol açsalar bile- artık durmayacağını ileri sürüyordu. On dokuzuncu yüzyılın birçok evrimcisi (belki yarısından fazlası), İrlanda sığırının soyunun, boynuzlarındaki evrimsel büyümenin durmaması sonucu tükendiğine inanıyordu. Ölmüşlerdi, çünkü ağaçlara takılmış ya da bataklığa (sözcüğün gerçek anlamıyla) boyun eğmişlerdi. Benzer şekilde, kılıç dişli “kaplanların” yeryüzünden silinmesi, zavallı kediciklerin köpek dişlerinin uzamasına ve hayvanların ağızlarını o uzun dişleri kullanabilecek kadar açamamalarma bağlanmıştır.3
Kısacası, Bethell’in, hayatta kalanların sahip olduğu bütün özelliklerin daha uygun olarak görülmesi gerektiği iddiası doğru değildir. “En uygun olanın hayatta kalması” bir totoloji değildir. Ayrıca, evrimsel kayıtların düşünülebilecek ve akla yakın biricik okunma biçimi de değildir. Sınanabilirliği vardır. Karşıt kanıtların ağırlığıyla yaşamın doğasına ilişkin tutumlarını değiştirmiş olan birçok rakibi olmuştur. En azından kapsamını daraltmakta başarılı olabilecek rakipleri de vardır.
Söylediklerimde haklıysam Bethell şunu nasıl iddia edebilir: “Darwin’in ıskartaya çıkarılmakta olduğunu düşünüyorum. Ama Westminster Abbey’de, Sir lsaac Newton’ın yanında huzur içinde yatan muhterem yaşlı beyefendiye gösterilen hürmetten olacak, bu iş olabildiğince halkın gözünden uzak, gizlilik ve nezaket içinde yürütülüyor.” Korkarım Bethell’in egemen düşünceyi aktarmakta pek adil davranmadığını söylemek zorundayım. C.H. Waddington ve H.J. Muller’dan ikisinin arasında bir görüş birliği varmış gibi bahsederken, günümüz kuşağının önde gelen doğal seçilimcilerinden, örneğin E.O. Wilson ya da D. Janzen’den hiç söz etmiyor. Yeni Darwinciliğin mimarlarından -Dobzhansky, Simpson, Mayr ve J. Huxley- ise sadece doğal seçilimin “yaratıcılığıyla” ilgili metaforlarını alaya almak için alıntı yapıyor.4
Peki doğal seçilimi Dobzhansky neden bir besteciyle, Simpson bir şairle, Mayr bir heykeltıraşla ve Julian Huxley hiç kimseyle değil de Shakespeare’le karşılaştırmıştır? Seçilen metaforlan savunacak olmasam da, Darwinciliğin özünü -doğal seçilimin yaratıcılığını- açıklama niyetlerine arka çıkacağım. Bildiğim bütün Darwin karşıtı kuramlarda doğal seçilimin bir yeri vardır. Doğal seçilime uygunsuzluğun celladı olarak olumsuz bir rol verilir (uygunluk ise, kazanılan özelliklerin kalıtımla aktarılması ya da yararlı değişikliklerin çevre tarafından oluşturulması gibi Darwinci olmayan düzeneklerle açıklanır). Darwinciliğin merkezindeki iddia, uygunluğun mimarının da doğal seçilim olduğudur. Değişiklik her yerde sık sık ortaya çıkar ve yönü rastlantısaldır. Yalnızca hammaddeyi sağlar. Evrimsel değişimin akışını yönlendiren, doğal seçilimdir. Yararlı değişiklikleri koruyarak uygunluğu adım adım yaratır. Sanatçılar da yaratım süreçlerine notalar, sözcükler, taşlar gibi hammaddelerle başladığından, başvurulan metaforlar beni rahatsız etmiyor. Bağımsız bir uygunluk ölçütü olarak hayatta kalmanın dışında bir şey kabul etmeyen Bethell’in doğal seçilime yaratıcılık rolü vermesi beklenemez.
Bethell’e göre Darwin’in doğal seçilimi yaratıcı bir güç olarak kavramlaştırması, zamanının toplumsal ve politik ikliminin yüreklendirdiği bir yanılsamadan başka bir şey değildir. İmparatorluk Britanyası’nda, Victoria dönemi iyimserliğiyle değişim yapısı gereği ilerleyici olarak görülüyordu; doğada hayatta kalmanın, totolojik olmayan “gelişmiş tasarım” anlamında bir uygunluğa eşit görülmesi son derece doğaldı.
Bilim adamlarının vazettiği “doğruluğun” çoğu zaman, egemen toplumsal ve politik inançların esinlendiği bir önyargıdan başka bir şey olmadığı yolundaki genel savı bütün gücümle destekliyorum. Bu konuda birçok deneme yazdım, çünkü bu düşüncenin, bilimsel pratiğin diğer yaratıcı insan etkinliklerine ne kadar benzediğini göstererek “gizemden arındırılmasına” yardımcı olduğuna inanıyorum. Ancak genel bir savın doğru olması özel uygulamaları haklı kılmaz; Bethell’in uygulamasının da yanlış bilgilerden yola çıktığını düşünüyorum.
Darwin birbirinden çok farklı iki şey yaptı: Bilim dünyasını evrimin gerçekleştiğine inandırdı ve evrimin düzeneği olarak doğal seçilim kuramını önerdi. Evrimi ilerlemeyle özdeş gören o zamanki yaygın görüşün, Darwin’in ilk iddiasını çağdaşları için daha kabul edilebilir kıldığını ben de kabul ediyorum. Ancak Darwin ikinci arayışında yaşamı boyunca başarısız oldu. Doğal seçilim kuramı 1940’lara değin yaygınlaşamadı. Bana göre kuramın Victoria döneminde popüler olamamasının ana nedeni, evrim sürecine özgü genel bir ilerleme düşüncesini reddetmiş olmasıdır. Doğal seçilim kuramı, değişen çevrelere yerel olarak uyum sağlama kuramıdır. Ne kusursuzlaşma ilkeleri, ne de genel bir iyileşme güvencesi içerir. Kısacası bu kuramın, doğada içkin bir ilerleme olduğu görüşünü destekleyen bir politik iklimin genel onayını alması için hiçbir neden yoktur.
Darwin’in bağımsız uygunluk ölçütü gerçekten de “gelişmiş tasarım”dır. Ama bu, o dönemin İngiltere’sinde inanıldığı gibi kozmik anlamda bir “gelişmişlik” değildir. Darwin için “gelişmiş” demek yalnızca “yerel çevreye daha üstün bir tasarıma sahip” demektir. Yerel çevreler sürekli olarak değişir: Daha sıcak ya da soğuk, daha nemli ya da kuru, çimenlik ya da ormanlık olur. Doğal seçilimin yönlendirdiği evrim, kendi çevreleri için daha iyi tasarıma sahip organizmaların kuşaklar boyu korunmasından başka bir şey değildir: Mamutun postu kozmik anlamda hiçbir ilerlemeye işaret etmez. Doğal seçilimin izlediği çizgi, bazen genel bir ilerleme kavramını akla getirebilir – evrim çizgisinde birbirini izleyen memeli gruplarının beyinleri gerçekten de giderek büyümüştür. Ama büyük beyinler yerel çevrelerde işe yarar; daha yüksek durumlara yönelen içsel bir eğilimi imlemezler. Darwin, yerel uyumun bazen tasarımın “soysuzlaşmasına” neden olduğunu -örneğin asalakların anatomik basitleşmesi- göstermekten hoşlanırdı.
Eğer doğal seçilim bir ilerleme doktrini değilse, popülerliği Bethell’in sözünü ettiği politikayı yansıtıyor olamaz. Eğer doğal seçilim kuramı bağımsız bir uygunluk ölçütü içeriyorsa, totolojik değildir. Safça bir iddia olabilir ama, bana göre kuramın azalmayan popülerliğinin nedeni, evrime ilişkin bilgilerimizin herkesçe kabul edilen eksikliğini başarıyla açıklıyor olmasıdır. Sanırım bir süre daha Charles Darwin’e kaba davranmaya devam edeceğiz.
Darwin ve Sonrası, Stephen Jay Gould
TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları (2003), Çeviri: Ceyhan Temürcü5
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane