Skip to content

İçinden Arda Turan’ın Geçmediği Bir Milli Takım Yazısı

Arda Turan konusunda kim haklı? Terim mi, Arda mı? Bu yazı bununla ilgilenmiyor ve içinde Arda’nın adını bile geçirmiyor. Rahat rahat okuyabilirsiniz.

“Saha dizilişleri önemli değil. Bu çok abartılıyor. Futbol değişkendir. Sürekli bir hareket vardır. Bu yüzden esnek olmalı ve dizilişinizi her sezon, hatta iki ayda bir değiştirmelisiniz.”1

Marcelo Bielsa, geçtiğimiz hafta Amsterdam’da katıldığı bir spor etkinliğinin oturumunda söyledi bunları. Türk spor medyasında haber değeri olarak görülmeyen oturumda başka önemli sözleri de vardı. Örneğin dışarıdan antrenmanı izleyen birinin oyuncuların hangi pozisyonda oynadığını bilemeyeceği bir takımı yönetmeyi hayal ettiğini de söyledi Arjantinli teknik adam: “Her oyuncu saha üzerinde tek bir pozisyondan çok daha fazlasını işgal etmelidir.”

Bunlar, Türk milli takımının oynadığı kısır oyun ve hakkında yapılan klişe tartışmalara gömülmek istemeyenler için farklı bir perspektif açabilecek sözler. Oyuncuların mevkilerini kestirememek… Şu sıralarda oynattıkları oyunlarla Avrupa futboluna damgasını vuran Pep Guardiola, Jürgen Klopp, Mauricio Pochettino, Thomas Tuchel, Jorge Sampaoli, vs. gibi teknik direktörler takımlarını Bielsa’nın bu idealinin peşinde sürüklüyorlar. Çok da iyi yapıyorlar.

Bu yüzden hiç kimse Manchester City’de, “David Silva merkez orta sahada oynar mı?”; Borussia Dortmund’da, “Raphael Guerreiro’nun sol içte ne işi var?”; Tottenham Hotspur veya Liverpool’da, “Bu takımın santrforu nerede?”; Sevilla’da, “Bu kadar çok sayıda merkez orta saha oyuncusuyla oynanır mı?” gibi sorular soramıyor. Çünkü ortada bir futbol bilgisi ve kusursuza yakın işleyen bir oyun modeli var.

Türk milli takımı için ise tam tersi bir durum söz konusu. Bu hem oynanan oyunla hem de onu yorumlayanlarla ilgili bir husus. Örneğin Ukrayna maçının ilk yarısında çoğunluğa göre sorun, Hakan Çalhanoğlu’nun 4-4-2’nin solunda oynayamamasıydı. Cenk Tosun ve Enes Ünal’ın beraber çıkmasının da orta sahada bir oyuncu eksik oynanmasına neden olduğu söyleniyordu. Halbuki Ukrayna maçından beş gün önce Çalhanoğlu, Dortmund’a karşı 4-4-2’nin solunda oynamış ve Leverkusen maçı 2-0 kazanmıştı. Almanya’daysa hiç kimse “Çalhanoğlu 4-4-2’nin solunda oynayamaz” demedi. Zira zaten Çalhanoğlu’nu geçtiğimiz sezonda da ligde oynadığı 31 maçın 12’sinde sol kanatta izlemişlerdi. Aynı şekilde hiçbir Alman seyircisi ya da futbol yorumcusu, ilerde Javier Hernandez-Admir Mehmedi ikilisinin birlikte oynamasını, “orta sahada eksik kalınıyor” diye eleştirmedi. Hatta orta sahanın merkezinde de Kevin Kampl ve Charles Aranguiz gibi iki ofansif karakterli oyuncuyla oynamayı tercih etmişti Roger Schmidt. Buna rağmen Dortmund’u kendi yarı sahasından çıkartmamayı başarmışlardı. Orta sahasında Mehmet Topal-Ozan Tufan ikilisiyle maça başlayan, hatta ikinci yarıda Kaan Ayhan ve Tolga Ciğerci gibi defansif yönü kuvvetli iki orta saha oyuncusunun daha oyuna girdiği Türk milli takımıysa, maç boyunca Ukrayna tarafından delik deşik edildi ve 90 dakika içerisinde dört defansif orta saha oyuncusuyla oynamasına rağmen merkezinin zayıf kaldığı şeklinde eleştiriler topladı.

calhanoglu-schmidt

İzlanda maçı için ise genel kanıya göre sorun tam tersiydi. Ukrayna maçına iki santrforla çıkılması eleştirilmişti, İzlanda maçındaysa bu sefer santrforsuz oyun tercihi hedefteydi. Hatta şu bile söylendi: “Santrforsuz oyun mu olur?” Öncelikle bunu söyleyenlerin maç izlemedikleri kesin bilgi, yayalım lütfen! Ama bu yazıyı okuyanlar için bu soruyu ciddiye alırmış gibi yapalım ve cevap vermeye çalışalım: Evet, santrforsuz oyun olur. Çok da güzel olur. Örneğin Jürgen Klopp’un Liverpool’unda bir merkez santrfor bulunmuyor. Fakat Liverpool, Klopp’un göreve geldiği Ekim 2015’ten beri attığı 71 golle Premier League’in en çok gol atan takımı durumunda. Bunun nedeni basit: Pozisyona girme ve nihayetinde gol atma görevini sadece tek bir oyuncunun omuzlarına yüklemiyor Klopp. Oyunu rakip sahada oynamak istiyor ve tıpkı Bielsa’nın öğütlediği gibi oyuncuların mevkilerini bilinçli olarak belirsizleştirerek her oyuncusundan rakip kale önünde pozisyona girebilmesini bekliyor. Önceki günlerde konuk olduğu Sky Sports’ta Liverpool efsanesi Jamie Carragher’ın da yorumculuğunu yaptığı “Monday Night Football” programında bunu şöyle açıklıyordu Klopp:

“Sahte 9’la oynamak veya santrforsuz oynamak ya da adına her ne derseniz, bunları kafama takmıyorum. Her şey esnek olmakla alakalı. Bütün oyuncularım, rakip ceza sahası içerisinde karşılaşabilecekleri her duruma karşı önceden hazırlıklı olmakla sorumlular.”2

Oyuncuların saha içerisinde karşılaşabilecekleri durumlara karşı önceden hazırlıklı olması… İşte mesele bu. Neden Çalhanoğlu Leverkusen’de 4-4-2’nin solunda oynayabiliyor da milli takımda oynayamıyor? Neden başkaları santrforsuz oynayabiliyor da milli takım oynayamıyor? Neden Mainz’da sahte 9 rolünde harikalar yaratan Yunus Mallı’dan santrforsuz oynanan bir maçta bile faydalanmak akla gelmiyor? Neden Bundesliga’nın en iyi stoperlerinden Ömer Toprak, milli takımda istikrarlı bir şekilde çok kötü oynuyor? Çünkü emin olabilirsiniz ki, Roger Schmidt’in Leverkusen’deki her maç öncesi hazırlığı Ömer’in saha içerisindeki iş yükünü daha maç başlamadan yarı yarıya azaltıyor. Milli takımda ise tam tersi bir şekilde, iş yükünün %200 arttığını söyleyebiliriz. Bu yüzden ya Ömer’in ve diğer oyuncuların bireysel performansları tartışılmaya başlanıyor ya da sığ bir şekilde saha dizilişi tartışmalarına geçiliyor.

Bu görüşe göre Ukrayna maçı 4-4-2, İzlanda maçı da 4-6-0 oynanmasaydı, başka türlü olabilirdi. Her zaman başka türlü olabilme ihtimali vardır. Ama saha dizilişleri üzerinden oyun içi senaryoların bir anda değişmesini beklemek fazla iyimser bir bakış açısı. Türkiye, Laugardalsvöllur Stadı’na Eylül 2014’te de çıkmış ve o maçı da 3-0 kaybetmişti. O günkü sonucun nedeni olarak da Fatih Terim’in maça üçlü savunmayla çıkması gösterilmişti. Değildi. 3-5-2, 3-4-3, 4-2-3-1, 4-4-2, 4-3-3, 4-6-0… Milli takımın denemediği bir formasyon kaldı mı? Daha ne kadar dizilişlerde suç bulunacak?

Halbuki Johan Cruyff, sahaya horizontal değil de vertikal bakılması gerektiğini göstereli epey oluyor. Cruyff’un ayak izlerinin günümüzdeki en önemli takipçisi Guardiola’nın yaptığı ihtilâller de oyuna bakış açımızı değiştirmemizi ya da en azından oyuna dair düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmemizi sağlayabilir. Ama Jules Verne’in dediği gibi, “Bak, bütün gözlerinle bak.” Maçları yarım gözle seyredince ya da İzlanda yenilgisinin ardından maç sonu programında Sergen Yalçın’ın itiraf ettiği gibi hiç seyretmeyince, değil Guardiola, rahmetli Valeriy Lobanovski mezarından kalkıp ücretsiz geometri dersleri verse neye yarar?

Carlo Ancelotti, Guardiola’dan devraldığı yeni takımıyla ilgili şunları söylemiş: “Takımın futbol bilgisi çok yüksek. Bayern’deki oyuncuların bunu Guardiola’yla geliştirdiklerini düşünüyorum. Son üç yılda oyunla ilgili çok şey öğrenmişler. Şimdi de ben o bilgilerle yeni bir şeyler yapmaya çalışıyorum.” Takımın futbol bilgisi… Bu ne demek? Keşke elimizde bunu ölçebileceğimiz bir cihaz olsaydı. Konu kendiliğinden kapanırdı.

  1. http://www.footballqatar.com/my-game-my-world-bielsas-view-of-football/ []
  2. http://www.skysports.com/football/news/11669/10594659/jurgen-klopp-talks-tactics-liverpool-the-premier-league-and-more-on-monday-night-football []