Hikaye biraz karışık, başlaması zor. Yolu buraya düşeni ilk paragraftan kaybetmemek için ana konusu çok bilindik, dekoru değişik bir yerden giriş yapmak en iyisi.1
Çocuk doksanlı yılların tam ortalarında, güneyde bir şehirde Public Enemy’nin “Apocalypse 91… The Enemy Strikes Black” albümünü bulabilmek umuduyla, şehrin iki-üç kasetçisinden birisi olan Pioneer’a gider. Hikmeti isminde saklı bu kasetçi, İstanbul’dakilerden fırsat bulabilirse, zamanın popüler albümlerini şehre getirebilen tek yer olarak ün salmıştır. Apocalypse 91 çıkalı üç-dört yıl olsa da aklı yeni yeni bu tip işlere ermeye başlayan çocuğun en büyük şansı bu dükkandır. Çocuk orada çalışan birine albümü sorduğunda istediği cevabı alamaz ama insanları eli boş göndermek bu mekanın adeti değildir. Hemen dükkan sahibi Masum Abi gelir ve duruma el koyar. Buraya gelen insanların %99’unun duyduğu cümleleri çocuk da duyacaktır.
O albümü buluruz da sana ben onların bir “best of”unu çekeyim. Daha güzel olur.
Artık şehirde Public Enemy’nin best of’u serbest dolaşıma girmiştir. Günümüzün terimleriyle Warez olarak ortaya çıkan kaset, P2P paylaşımın geçmiş/gerçek hayat versiyonuyla arkadaşlar arasında elden ele geçecek ve çekme kasetler arşivlerde yerini alacaktır.
O şehirde Masum’un kasetçisi ilklerdendi ama kaset aracılığıyla veri paylaşımı o zamanlar başlamadı. Kaset çekmek için tek kaynak bir kasetçi veya başka bir kaset de değildi. Doğru anda radyo başına geçildiyse, insanlar kendi karışık kasetini oluşturabiliyordu. Ses de kasete çekilebilen tek veri değildi. 70’li yılların sonlarına doğru Commodore ve benzeri, kasetli, kişisel bilgisayarlar sayesinde oyunlar, bilgisayar programları hatta ilk dijital dergiler bu şekilde paylaşılıyordu. Commodore PET ve sonrasında piyasaya sürülen Commodore 64 gibi modellerle ev bilgisayarlarının kullanıma girmesi yeni bir çağın temellerini atıyordu.
Batıdaki gelişmeleri sosyalist Yugoslavya da takip ediyordu. Ülkenin kişisel bilgisayar üzerine çıkan ilk dergisi o günlerde “Bilgisayar devrimini ancak kendi bilgisayarımızı yaparak yakalayabiliriz” şeklinde bir serzenişte bulunuyordu. Sebebi ise basitti. Yugoslavya’da ithalat çok sınırlı ve sadece belirli bir kesimin elindeydi. Ülkeye kaçak olarak getirilen bilgisayarlar karaborsada çok yüksek fiyatlara satılıyordu. ZX Spectrum veya Commodore 64 gibi bilgisayarların fiyatı ülkedeki ortalama aylık gelir seviyesini geçmişti. Yugoslavya’nın bu sorunu aşması ve çağı yakalamasını sağlayacak plan ise bir gazeteciden gelecekti.
Voja Antonić mikro işlemcilerle ilgili okuduğu bir kitap sonrası bilgisayar dünyasına ilgi duymaya başlamıştı. 1976’da LED lambalarla yaptığı “Conway’in Hayat Oyunu” 2006’ya kadar aralıksız çalışmaya devam etmiş, 1981’de Kayak Federasyonu’nun isteğiyle, yarışmacıların kullandıkları süreyi hassas bir şekilde ölçebilen Arbitrar adında bir alet geliştirmişti. Kendisini “mucit” seviyesine çıkaracak buluşu ise 1983 yılında olacaktı. Antonić, Karadağ’da tatildeyken, batıdaki bilgisayarlar kadar güçlü olmasa da, benzer bir işlemcinin, sıradan araçlarla da yapılabileceğini görmüştü. Buluşunu yayınlayabilmek için Belgrad’a giderken çantasında belki de dünyanın ilk DIY (do it yourself, kendin üret) kişisel bilgisayarının diyagramları vardı. Belgrad’da Galaksija adını verdiği bilgisayar hakkındaki makalesini, Dejan Ristanović adlı teknoloji uzmanının yardımıyla, popüler bir bilim dergisinin yine Galaksija adıyla yayınlanan özel sayısında, diyagramlar ve bir yapım kılavuzuyla yayınladı. Üstelik bu bilgisayar üzerinde bir hak da iddia etmiyordu. Böylece ilk DIY bilgisayar, telif hakkı olmadan, sadece yayınlanan makalenin hakları Antonic’e verilerek –copyleft– Yugoslavya’da piyasa sürülmüş oluyordu. Antonić ve Ristanović, bilgisayarın 100 ila 1000 kişi tarafından yapılıp kullanılacağını öngörmüşlerdi. Hatta 1000 rakamı ulaşılabilecek en ütopik noktaydı. Bilgisayar, yayınlanan diyagramlar ve kılavuz sayesinde çevreden rahatlıkla bulunabilecek elektronik malzemelerle yapılabiliyordu ama isteyenlere bir yapım kiti de satılmasına karar verildi.
Tasarımcılar, programcılar hatta sanatçılar Galaksija’ya adeta aşık olmuşlardı. Tamamen el emeğiyle yapılan, çok ucuz, her yönüyle kişisel bir bilgisayara sahip olma fikri çok çekici gelmişti. Hazırlanan yapım kitlerinden 8000 adet satıldı. Derginin o sayısı ise 120 bin adet basıldı. Hazır verilen yapım kiti üzerine kurulsa bile, Galaksija’nın bir kasası yoktu. Kullanıcılardan kendi kasalarını oluşturmaları bekleniyordu. Bu yüzden seri üretim Commodore, Macintosh gibi bilgisayarların aksine hiçbir Galaksija birbirine benzemiyordu.2
Artık Yugoslavya’nın da bir kişisel bilgisayarı olmuştu. Fakat yeni bir engel vardı. Bu bilgisayar için oyunlar veya programlar geliştirmek, onları da rahatlıkla ve en az maliyetle dağıtabilmek gerekiyordu. Bu engel aynı zamanda profesyonel bir pilot olan bir radyo programcısının çabalarıyla aşılacaktı. Nedeni basitti, Galaksija bir kasetle çalışıyordu.
Zoran Modli 1979’da Belgrad 202 Radyosu’nda bir program yapması için teklif aldığında, radyonun miadını doldurduğu, televizyonların hayatlarına girmesiyle insanların radyoya ihtiyacı kalmadığı konuşuluyordu. Zoran aynı fikirde değildi. Programını “Mutlak Radyo” adı verilen bir konseptte hazırlayacaktı. Zoran daha önceleri sadece radyo programları yapmakla kalmayıp, radyo üzerine teknolojik bilgisini de geliştirmişti. Bu sayede kayıt masasından diğer ekipmanlara kadar kendi kontrolünde olan Ventilator 202 adlı programına, tamamen taşınabilir yapıda kurduğu bir stüdyoda başladı. Stüdyonun taşınabilir olması işini daha esnek yapmasına yardımcı oluyordu. Aynı zamanda Jat Havayolları’nda Boeing 727 pilotu olan Zoran, uzun süren test yayınlarından sonra bazı programlarını yine kendi kullandığı özel uçaklardan yapıyordu.3
Ventilator’un ana hedefi yerel müzisyenlerin demo albümlerinden parçalar çalmaktı. Bunu daha önceleri birçok defa deneyen yayıncılar olmuştu fakat hepsi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Zoran farklı bir yol izledi. Sadece demolardan oluşan bir yayın yapmaktansa, çaldığı her popüler parçadan sonra bir tane yerel grubun/müzisyenin parçasına yer verdi. Ventilator büyük bir başarıya ulaşmıştı. Belgrad Radyosu’nun tarihinde en çok dinlenen program olarak yerini aldı. Bu popülerlik Yugoslavya’nın her yerinden Belgrad Radyosu’na demo parçaların gönderilmesini sağlıyordu. Genç müzisyenlerin ülkeye kendilerini tanıtabilmeleri için bir başlangıç noktasına dönüşen program, aynı zamanda dinleyicilerine ana akıma alternatif bir müzik duyma imkanı sunmuştu. İlgi o kadar büyüktü ki, Ventilator 202 ekibi programda yayınlanan demo albümlerin içerisinden seçtiği parçalarla, “Demo Top 10” adı altında “best of” albümler yayınladı.4 Zoran ve programı Ventilator müzik dünyasında küçük çaplı bir devrim yapıyordu ama bununla kalmayacaklardı.
Radyo vericilerinde çalışan tekniker arkadaşları uyarmak zorundayım. Önümüzdeki birkaç dakika boyunca sadece tıslamaya veya hırıltıya benzer sesler duyulacak. Merak etmeyin, yayında bir hata yok. Bunu bilerek yapıyorum. Duyacağınız sesler radyodan yayınlanan bir bilgisayar programının sesleri.
Zoran Modli birçok yeteneğinin yanında, bilgisayar dünyasını da yakından takip eden biriydi. Bildiği bir şey vardı, eğer radyo dalgalarıyla ses transferi yapılabiliyorsa, başka veriler de transfer edilebilirdi. Dinleyicilerine kasetlerini hazırlamalarını ve zamanı geldiğinde kayıt düğmesine basmalarını söyledi. Yayın bittiğinde stüdyonun telefonları uzun bir süre susmadı. Olayı tam olarak anlayamayan dinleyiciler de olmuştu ama birçok kişi yayını kaydedip evlerindeki bilgisayarlarda çalıştırabilmişti. Ülkenin ilk kablosuz dosya paylaşımı denemesi başarıya ulaşmıştı. Ventilator ekibi heyecandan yerinde duramıyordu ama bu ilk yayından herkes memnun değildi. Zoran’ın deli olduğunu düşünenler de vardı.
Radyo sahipleri bunun bir skandal olduğunu söylediler. Onlara bunun radyo yayıncılığında bir devrim olduğunu, şikayet etmek yerine gurur duymaları gerektiğini anlatmakta çok zorlandım.
Zoran durumun önemini anlatmakta zorlanmıştı ama programa olan ilgi giderek büyüyordu. Artık patronları da ikna etmesi kolaydı. Bu ilk yayından sonra Ventilator 202’de seneler boyunca birçok matematiksel hesaplamalar yapan programlar, kısa eğitim setleri, mini ansiklopediler, oyunlar yayınlandı. Hatta ilk birkaç ay boyunca kendi hazırladıkları “Hack Haberleri” adlı dergiyi de bu yolla paylaştılar. Bu oyun veya programların birçoğu da dinleyiciler tarafından gönderiliyordu. Belgrad’da yayınlanan bu radyo programı artık sadece genç müzisyenlerin değil, programcıların da başlangıç noktası haline gelmişti.
Ülkenin ilk kişisel bilgisayarı Galaksija’nın ilk programları o zamanlar belki de daha adı konulmamış “Açık Kaynak Kodu” fikriyle, bu şekilde çekme kasetlere yazılmıştı. Asıl işi gazetecilik veya radyo programcılığı olsa da hayal kurmayı, kendini geliştirmeyi bilen iki insan böylece sosyalist Yugoslavya’da bilgisayar devriminin fitilini ateşlemiş oluyordu.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane