Skip to content

Hangisi ve Hangisinin Takımı?

Final serisi iki MVP’yi karşı karşıya getiriyor ama sonucu yalnızca onların arasındaki düello belirlemeyecek.

Bir NBA play-off serisinde en iyi oyuncunun hangi tarafta yer aldığı her zaman için kazananı belirleyen faktör olmaz ama çoğu zaman da önemsiz kalmaz. Diğer koşullar ve iki takımın artı-eksileri ciddi bir dengesizlik oluşturmadığı sürece, ibre seride sahaya çıkan en iyi basketbolcunun takımına kayacaktır. Tabii kağıt üzerindeki üstünlüğü parkede de tekrarlanıyorsa.

LeBron James kariyerinin tepe noktasından inişe başlasa da, muhtemelen hala ligin en büyük bireysel gücü. Bu alanda onu tehdit edebilecek iki adamdan bir tanesi sezonu sakat geçirdi, diğeri henüz fazla genç ve asıl önemlisi ikisi de şu an karşısında değil. Karşısında dikilen ise ligin MVP’si Stephen Curry. Curry’nin ödülü haketmediğini kimse söyleyemez, ama MVP sezonluk bir performansın sonucu ve onun James’ten daha iyi ya da en azından onun kadar iyi bir oyuncu olduğu anlamına gelmiyor. Özetle final serisinde en güçlü silaha sahip olma avantajı Cleveland’da.

Ne var ki geçen yıl da aynı avantaj yine LeBron’dan ötürü Miami Heat’teydi ve tek bir maç dışında hiçbir işe yaramadı. Yaramadı çünkü kalan hemen her şeyde rakip Spurs üstündü. LeBron James seride 28.2 sayı, %57 isabet oranı, %52 üçlük, 7.8 ribaund, 4 asist, 2 top çalma gibi ortalamalarla oynadı ama pota altını alan, sürekli penetre edebilen ve dış şutları sokan Spurs’ün hakimiyetine karşı seriyi dengeleyebilmesi için belki de 45 sayı ortalamayla oynaması gerekiyordu.

Bugünün sorusu da şu: Normal sezonu 67 galibiyetle geçen, Batı’daki üç seriden toplam üç yenilgi alarak çıkan, çok daha geniş kadrolu Golden State’e karşı LeBron yeter mi? Hatta dahası, Stephen Curry seriyi James’ten daha iyi bireysel performansla oynayabilir mi?

Cavs’in kötü başladığı sezonun ortasından, yerini garantilediği için serdiği son dört maça kadarki 32-7’lik derecesi ve play-off’ta finale kadar sadece iki kez yenilerek ulaşmış olması, bir an için kulağa Warriors’ın performansı kadar etkileyici geliyor. Beyninizdeki Doğu-Batı filtresini kapalı tutarsanız gelmeye devam edebilir de. Oysa o filtreyi ihmal etmek pek akıllıca değil. Cavaliers finale çıkarken, ilk turda hücumdaki en önemli yaratıcısı, Sacramento Kings’in elinde tutmaya değer bulmadığı, Phoenix Suns’ın yarım sezonda vazgeçtiği Isaiah Thomas olan Boston Celtics’i, sonraki iki turda da rahat şut atamayan, atamadıkları için de takımlarının hücumu tıkanan oyun kuruculara sahip Chicago Bulls ve Atlanta Hawks’ı, savunma planını söz konusu oyuncuların bu zaafının üzerine kurarak geçti. Finaldeki rakibin oyun kurucusunu sağda solda şut sokarken görenler olduğu söyleniyor.

Stephen Curry yalnızca Cavs’in bu play-off’larda karşılaşacağı en iyi oyun kurucu değil, aynı zamanda en iyi oyuncu, hem de açık ara. Derrick Rose’un MVP olduğu günlerden bu yana üç diz ameliyatı ve dört yıl geçti. Artık hem Rose eskisi kadar dağıtıcı değil, hem de pota altına dalıp girmek daha zor. Jimmy Butler play-off’ta Bulls’un en iyisiydi ama bir takımı sırtlayıp götürebileceği yer ancak ikinci tur. Al Horford çok şeyi iyi yapabilir ama hücumunuz durduğunda sizi sırtına alıp taşıyamaz. Ve kısa süre önce gördüğümüz gibi, Jeff Teague’e istediği oyunu oynatmayıp o hücumu durdurmak çok da zor değil. Isaiah Thomas 25 cm daha boy atarsa müthiş oyuncu olacak ama biraz zamana ihtiyacı var.

Hiçbirini savunmak, play-off’larda 29.2 sayı, %44 üçlük ve 6.4 asistle oynayan, Steve Nash’in “Gelmiş geçmiş en iyi şutör” ilan ettiği Curry’yi savunmaya benzemiyor.1 Her şeyden önce, şutu riske edip tüm perdelerde alttan geçme veya birebir kalındığında mesafe bırakmayla başlayan savunma planları, bu seride Curry sahada ve topun sahibi oldukça çöpe gidecek. Üstelik adamın hücumda belirgin bir zayıflığı da bulunmuyor. Belki John Wall-Russell Westbrook familyasından bir atlet değil ama top hakimiyeti onu istediği bölgeye sokabiliyor. Zaman zaman skorer içgüdüsü ve şutuna olan güveni ağır basabilir, ama planınızı bu kadar iyi bir pasörün skor yapma hırsına yenik düşeceği varsayımı üzerine de kuramazsınız.

i-2

Tabii LeBron’u durdurmak için de bilinen ve başarılı bir formül henüz yok. İkinci turda Bulls, Cavs’in Rose ve Teague’e yaptığını yapıp onun şutunu riske etme ve penetresini kesme taktiği uygulayınca, boş şutları bir türlü sokamayan James kuvvet avantajını devreye sokmuş ve hücumları, izole edilen alanda Butler’ı sırtına alıp potaya götürerek oynamaya başlamıştı. Bu değişiklik, beşinci maçın ilk yarısı dışında LeBron’un istediği yüksek yüzdelerle bolca sayı atmasını sağlamadı belki ama rakibin savunmasını bozdu ve bazı kilitleri açtı. James hem harika pas verebildiği, hem de fiziğinden ötürü görüşünü kesmek çok zor olduğundan, üstüne yollanan yardımları doğru pasla cezalandırma yüzdesi de yüksek. O pasın sonunda boş kalan oyuncunun şutu sokarak cezayı kesip kesemeyeceği ayrı bir mesele ama takım arkadaşları şu ana dek bu konuda iyi iş çıkardılar.

Konferans finalinde Hawks, LeBron’un potaya kadar gelmemesi için o topu aldığı anda alan savunması yaparcasına ortayı kalabalıklaştırmayı denese de, savunmayı hemen okuyan ve boşlukları görebilen, etrafında da iyi şutörler bulunan bir adama karşı bu iyi bir plan değildi. Steve Kerr’ün de topyekün onun üstünde yoğunlaşan bir savunma kurması, eminim hem LeBron’un hem de takımının en çok istediği şeydir. Ama Bulls ve Hawks’ın aksine elinde LeBron’un üstüne salmak için birden fazla (Iguodala, Barnes, Green… Çok çok gerek kalırsa Livingston ve Thompson…) savunmacı bulunan ve o her maçta 30 barajını aşsa bile, kendisi aşırı tepki vermediği takdirde Cavs’in skor yarışında takımını geçemeyeceğinin farkında olduğunu düşündüğüm Kerr’ün bu hataya düşeceğini hiç sanmıyorum. Ayrıca Kerr, LeBron’un play-off’larda 68 üçlük denemesinden yalnızca 12 isabet çıkarabildiğinin ve orta mesafeli şutlarda da benzer şekilde kötü gittiğinin mutlaka farkındadır. Kevin Love kenarda takım elbise ve belki omuz askısıyla oturacak ve Kyrie Irving de tam kapasiteyle oynayamayacakken, LeBron’u şut atmaya davet eden ve yardım çabası sonucu şutörleri boş bırakmaktan kaçınan bir savunma, Warriors’ın seçenek bolluğu avantajını gittikçe daha çok ortaya çıkarır.

Tersine, Cavaliers için de kazanma ihtimali muhtemelen Splash Brothers dışındaki oyuncuların kullanacakları top sayısıyla doğru orantılı artacak. Curry ve Klay gibi iki özel adama ve ligin en iyi üçlük yüzdesine sahip olmanın gizlediği bir şey var, o da şu ki Warriors’ın bu ikisi dışında keskin şutörleri yok ve bunlardan biri de zaten takımın ana yaratıcısı. Evet, Draymond Green, Harrison Barnes ya da Andre Iguodala şut atabiliyor ve zaman zaman sokabiliyorlar ama bu üç oyuncu aynı maçta toplam 1/12 atabilse çok şaşırır mısınız? Peki ya aynı maçı Andrew Bogut 2 sayıyla tamamlasa? Warriors’ın Curry-Thompson, savunma ve bazen de bizzat söz konusu oyuncuların iyi performansıyla kamufle ettiği, sadece Memphis serisinde biraz ortaya çıkan bu açığı, Cavaliers’ın kazanmak için vurması gereken yer. Grizzlies’in bazen büyük başarıyla yaptığı gibi, savunmanın kalan kısmında bir kişi eksik kalma pahasına, uzunların katılımıyla Curry ve Thompson’a baskı uygular ve aldıkları bu riski Barnes-Iguodala-Green-Bogut-Ezeli-Speights grubunun cezalandırması için rakibi zorlayabilirlerse dengeler değişebilir. Kolay mı? Değil. Başarı garantisi? Elbette yok.

LeBron James geçen yaz Miami’den Cleveland’a dönerken, PR çalışması bunu bir misyonun tamamlanmasına ve büyüyen memleket hasretine dayandırsa da, bir o kadar etki eden de Heat kadrosunun (daha çok Wade’in) yolun sonuna geldiğini ve eline 1 numaralı draft hakkı da geçmiş Cavaliers’ta finale çıkma serisini devam ettirebileceğini görmesiydi. Hedefi doğrultusunda doğru olanı yaptı ve işte yine burada. Ama rakibini seçemiyor ve üst üste ikinci yıl daha iyi bir kadroya karşı mücadele edecek. Bu yüzden Finaller MVP’si kupasına Stephen Curry daha yakın geliyor.

  1. Houston serisinin dördüncü maçında düşüp maçın yarısını kaçırmasa son iki maçtaki istatistikleri daha da iyi olabilirdi. []