Ben Balıkesirliyim. Aslında değilim, annem ve babam Balıkesirli. Balıkesir’de geçirdiğim toplam zaman çok az olduğu için kendimi oralı gibi göremiyorum. Ve “Nerelisin” diye soranlara illa ki bu açıklamayı yapma zorunluluğu duyuyorum. Hiçbir anı biriktiremediğim bir yere kendimi tamamen ait hissedemiyorum. Ama Balıkesirspor’un son 3-4 yıldaki maçlarını ve performansını takip etmeye çalıştım. 2. Lig B Kategorisi’nin müzmin playoff kaybedenliğinden hiç beklenmedik bir şekilde Süper Lig yolcusu oluşunu izledim. Tabii ki gerçek bir Balıkesirli kadar hakim olmam mümkün değil, yine de dışarıdan bakan biri olarak söylemek istediğim şeyler var.
2 yılda 2 küme yükselmek hiç tartışmasız çok büyük bir başarıydı. Ve şimdi Balıkesirpor, Süper Lig’de büyük olasılıkla –tıpkı 40 yıl önceki gibi- bir sezon misafir olup ayrılacakken bunlara Balıkesir şehrinin, ya da takımı, şehri ve hatta ülkeyi yöneten zihniyetin ne kadar hazırlıksız yakalandığını düşünmeden edemiyorum.
Tabii ki bu 7 haftalık performans (takıma uzun vadede hiçbir şey katmayacak Galatasaray galibiyeti ve Rize deplasmanındaki beraberlik dışında 5 yenilgi) beklenmedik bir şey değildi. Takım hiç düzgün transferler yapamadı. Süper Lig’in veteranı olmuş, kariyeri düşüşte olan bedelsiz oyuncular alındı veya kiralandı. Transfermarkt verilerine göre transfere 1 milyon €’dan az para harcandı (bonservis). Hatta geçen yılın takımından bile daha zayıf bir takımla yola çıkıldı. Takımın bu noktaya gelmesinde en büyük emeğin sahibi olan Muhammet Reis 850 bin TL’lik yıllık ücreti kabul ettiği halde, peşinatta anlaşılamadığı için Ankaraspor’a 1 milyon TL karşılığında gitti. Yine çok faydalı olan ve bence Süper Lig’de de iş yapabilecek Karikari ve Lalawele gibi kiralık oyuncuların satın alma opsiyonları kullanılamadı. Bu kadroyla an itibariyle gelinen nokta çok normal, takımın en iyi oyuncularını elde tutamaması da şaşırtıcı değil. Hasbelkader kadrosunda toplamayı başardığı en işe yarar oyuncuları takımda tutma gücünün olmadığını geçen senenin ortasından beri görüyoruz aslında, geçen sene takımın en iyilerinden olan Ankaralı sağ bek Caner Arıcı Ankaraspor’a, kaleci Ahmet Şahin Mersin’e gitmişti devre arasında.
Balıkesirspor’u geçen sene ilk yarıda çok makul ücretlere oynayan oyuncular taşıdı. Takım genel olarak iyi mücadele edip iyi savunma yapıyordu, Lalawele’nin dinamizmi, Reis’in yaratıcılığı ve Karikari’nin golcülüğü, ligin güçlü takımlarının arasında sivriltmişti kırmızı-beyazlıları. İlk yarı bittiğinde de ilk 5-6 haftadaki muhteşem ritmini sürdürmese de zirveye tutunup dördüncü bitirmişlerdi. İkinci yarı başlarken ben hala ligin gediklisi Ankaraspor, Manisaspor, Orduspor ve Mersin İY gibi takımların Balıkesir’i ciddiye aldığını, rakip olarak gördüğünü zannetmiyorum. Performans kaybetmesi beklenen takım, devre arasındaki nokta transferler sayesinde –kaleye Kingson, savunmaya Jabbie, sakatlanan Karikari’nin yerine Nazilli Belediyespor’dan Muğdat Çelik- ve yine Reis’in sırtında üst lige yükseldi.
Passolig saçmalığını kendi çapımda protesto ettiğim için geçen sezon Balıkesir’de bulunduğum bir haftasonu çok istediğim halde kritik Manisaspor maçında kapıdan dönmüştüm (Passolig’in ilk haftasıydı). Bu nedenle Kurban Bayramı’nda gittiğim Balıkesir’de, tuttuğum takım Beşiktaş’ın maçını izlemeye yeltenmedim bile. Tanıdıklar sayesinde girebilme şansım olduğunu sonradan öğrendiğimde de hiç üzülmedim. Maçı izlemedim ama başka bir şeyi gördüm: Balıkesir bütün bunlara hazır değildi henüz. Geçen sene güçlü rakiplerini alt etmesi, belki de en iyi şekilde “gafil avlamak” eylemiyle açıklanabilirdi. Ve tabii ki çok akıllıca yapılmış, orta bütçeli bir takıma cuk oturan transferlerle… Mesela bilen bilir, Balıkesir Atatürk Stadı şehrin göbeğinde bir yerdedir. Stad çok eski, adeta dökülüyor. Takım ikinci kümeden düşeli çok zaman olduğu için stada yatırım yapmak da yıllarca gereksiz görüldü muhtemelen. Artık Anadolu’nun pek çok ilinde stadlarda ışıklandırma varken Balıkesir’in tek stadının ışıklandırma sistemi, geçen senenin ikinci yarısına ancak yetişebilmişti.
Ayrıca takımın mali yapısı henüz oturmadığı için pek çok şehir takımı gibi belediyeye fazlasıyla bağımlıydı. Geçen Mayıs ayında yapılan kongrede Tuna Aktürk yeniden başkanlığa seçildi, sonuca yapılan yasal itirazlar bir şey değiştirmedi. Ama çok önemli bir şey değişti, artık belediye takıma eskisi gibi hayati destekler vermeyecekti. Seçimi kaybeden başkan adayı Feyyaz Çiftçi’nin belediyenin görmek istediği başkan olduğu, o seçilmeyince desteğin geri çekildiği konuşuluyor şehirde. Takım hala forma reklamı olmadan devam ediyor. Geçen sene Balıkesir’in meşhur yağ firması Arı’nın göğüs reklamıyla çıkılıyordu ve şirketin yönetim kurulu başkanı da, son seçimlerde Balıkesir Büyükşehir Başkanı seçilen A. Edip Uğur’dan başkası değildi. Zaten Çiftçi de kongreden bir hafta önce mesajını net bir şekilde vermişti aslında, belki de aba altından sopa göstermişti:
(…) Bizim gördüğümüz bazı eksiklikler var. Tesis meselesinde özellikle, bugün Balıkesirspor kendi tesislerinde belediyenin kiracısıdır. Balıkesirspor’un bugün dikili bir ağacı yoktur. Otobüsleri belediyeden gelir, kulüpte çalışanların birçoğu maaşını belediyeden alır. Çimlerin bakımını belediye yapar. Yemeği, iaşesi, kuru fasulyesinden nohuda, odunundan kömürüne kadar belediyeden gelir. Balıkesirspor bugün maalesef kendi ayakları üzerinde durması mümkün olmayan bir kulüptür (…) Bugün Büyükşehir Belediye Başkanımız Edip Uğur’un desteği bize güç vermektedir. Belediyenin desteği olmadan bugünün şartlarında Balırkesirspor yönetilemez, bu bir gerçektir. İlerleyen dönemlerde hepimizin arzusu Balıkesirspor’un kendi ayakları üzerinde durabilir hale getirilmesidir. Fakat bugünün ortamında şartlarında devletin, mülki erkanın desteği olmadan Balıkesirspor’un yönetilmesi mümkün değildir.
Söylenmek istenen tabak gibi ortada: “Biz olmadan ayakta duramazsınız, bizi seçmezseniz bitersiniz.” Burada eleştirmek istediğim, kişiler ya da partilerden önce zihniyet aslında. A. Edip Uğur’un hangi partiye mensup olduğunu elbette herkes biliyor, ama başka bir partinin üyesi olsaydı da yapılanlar farklı olmayabilirdi. İki taraf da kendi siyasi hesaplarını bir kenara bırakıp binlerce, milyonlarca insanın gönül verdiği bir oluşumu, üç kuruşluk hesaplar uğruna acımasızca harcamamayı tercih edebilirdi. “Siz”, “biz” davaları, bireyler üstü olması gereken kurumları boğuyor, bitiriyor. Türkiye’nin 3 büyüklerinde bile bunlar defalarca yaşanmışken, Balıkesirspor gibi mütevazı bir takımda etkisi çok daha büyük olabiliyor demek ki…
Belediye demişken, Balıkesir şehrinin pek çok şeye hazır olmadığını şehirde biraz dolaşınca rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bir başka garabet yasayla, yeni Büyükşehir yasasıyla son yerel seçimlerden önce büyükşehir oldu Balıkesir. Şehir, daha önce cismen varolmadığı gibi ismen de varolmayan Karesi ve Altıeylül Belediyeleri’ne bölündü. Bu o kadar yapay ve tepeden inme bir şekilde yapıldı ki eskiden Balıkesir Belediyesi olan binanın kapısına asılmış iki tabela dışında ikisini birbirinden ayırmak imkansız. 4+4+4’ten sonra bölünen ilköğretim okulları gibi tıpkı, içindekiler aynı, tabelalar farklı. Okullardaki hocalar, öğrenciler, sıralar, masalar nasıl aynıysa, Karesi ve Altıeylül Belediyeleri’nde çalışanlar da aynı, şehirde yaşayanlar da. Evet, aynı şeyin laciverdi, dostlar alışverişte görsün, ne derseniz deyin.
En uzak semtinden diğer ucuna 1 saatten kısa sürede rahatlıkla yürünerek gidilen bir şehirde kolektif egoyu tatmin eden unvanlardan, kimsenin hayatını değiştirmeyecek vaatlerden fazlasına ihtiyaç var. Şehrin göbeğindeki –benim de çocuk halimle çok sevdiğim- eski otogarı şehir dışında modern bir yapıya taşımak bir şehri “büyük” yapmıyor. Zaten Balıkesir’i büyükşehir yapan merkez ilçesinden ziyade diğer 18 ilçesinin nüfus toplamıydı denebilir. Balıkesirli olmayanlar Edremit, Bandırma, Ayvalık, Susurluk gibi büyük, kalabalık ilçeleri merkezden çok daha iyi tanıyor zaten. Öte yandan hiç kimsenin bilmediği 16 bin nüfuslu Dursunbey’in bile 100’den fazla köyü var ve bunlarla birlikte ilçenin toplam nüfusu 40 bini geçiyor. Ama şekilcilik bilmediğimiz şey değil, Türkiye’de etiketler, altlarında sakladığı şeylerden her daim daha önemli oldu. Benim esasında çok sevdiğim tarafları olan Balıkesir, büyükşehir olsa ne değişir ki? Şehrin sakinleri, aynı arayışlara, aynı hayallere, aynı günü kurtarma telaşlarına sahip olduktan sonra, Savaştepe’nin köyündeki bir amca Büyükşehir Belediye Başkanı’nı seçmek için oy kullansa ne olur, daha katılımcı bir demokrasimiz mi olur?
Balıkesirspor’un da Süper Lig’e çıkması, onu bir “Süper Lig takımı” yapmadı, yapamazdı da. Tabii ki Balıkesir şehri bu beklenmedik başarıya fazlasıyla sevindi ancak bir Samsunspor gibi defalarca (7) düşüp çıkmadan, buraların havasına alışmadan “o seviyenin” takımı olunmuyor (sadece adı “süper” ligimizi matah bir şeymiş gibi göstermek hoşuma gitmese de bunu söylemem gerek). Hem kulüp, hem de şehir halkı bunları yaşayarak öğrenmek zorunda. Görünen o ki, zamanında Akhisar’ın Gekas’ı bulup çıkardığı gibi, kendi Gekas’ını bir yerlerden bulup getirmeden takım ligde kalamayacak. Ancak Gekas’lar tek başına takımı sadece ligde tutar, asıl mevzu Bilal Kısa’ları, fark yaratacak diğer adamları bulabilmekte. Taraftarların bazıları şu anki yönetime çok öfkeli destekler kesildiği için, ancak diğer başkan adayı seçilseydi de uzun vadede dışa bağımlılık konusu çözülmeyecekti. Altyapıdan ya da alt liglerden düşük maliyetli oyuncuları bulmak ve yetiştirmek, sürdürülebilir bir başarının yegane anahtarı. O gün, Balıkesirspor’un kendi yağıyla kavrulup kurumsal bir yapıyla geleceğe dair sağlam adımlar attığı gün, takım Süper Lig’e, bu sefer çok daha kendinden emin bir şekilde katılacaktır zaten. Aynı gün, Balıkesir’deki gençlerin takılmak istedikleri bar tarzı mekanlar, apartmanların en üst katlarında, kimsenin görmediği izbelere sığınmak zorunda kalmamaya başlar belki. Balıkesir’in tek AVM’si dışında da sinemalar açılabilir eskisi gibi. İnsanlar değişirse şartlar da değişir bir ihtimal. Bilemiyorum.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane