18 mi o?
2012’de saygın tenis yazarı Peter Bodo, Federer için “Herkes bitap düşmüş, partiden ayrılıyorken hâlâ kafasındaki abajurla dans etmeye devam edip “Woohoo!” diye bağıran adam olmaya başlıyor” demişti. “Ya da kendisini terk eden dengesiz dilberin peşini bırakmayıp en sonunda onunla evlenen eski erkek arkadaş.”
Aradan iki yıl geçti ve Federer ne kafasındaki o abajuru çıkardı, ne de online göründüğü halde Whatsapp’ta mesajlarına cevap vermeyen ama ertesi gün sabah 6.57’de eski tarihli alakasız iki Instagram fotoğrafını peş peşe beğenen kırığının yakasından düştü.
2014 Amerika Açık başlarken Roger Federer, 8 Ağustos’ta 33’ünü deviren Roger Federer, eğer benim ve neredeyse bütün tenis kamuoyunun en büyük favorisi konumundaysa eğer, bu adama ceket iliklemekten başka yapacak çok da fazla şey yok.
Elbette çektiği “lokum” kura New York’ta şampiyonluk şansını arttırdı. Ancak ben orada değilim. Kazanabilir ya da kaybedebilir lakin seviyenin ve derinliğin bu kadar yüksek olduğu bugünkü erkekler tenisinde, kariyerinin 15. yılında hâlâ büyük patronlardan biri olması acayip, hatta saçma. Ve daha da saçma olanı, bu gidişle 2016 Rio’da da altını zorlayacak gibi görünmesi. Hedef ne Roger, söyle de bilelim. Rio’da balkon konuşması mı? 2023 mü? Yoksa yarı başkanlık sistemi mi?
Affedersiniz Yehova Şahidi
Serena Williams dendiğinde kafalardaki imaj, tahtında üzüm yiyip aklına estiğinde raketle sopa atmak için “Nöbetçiler bana Errani’yi getirin!” diye gürleyen bir despot kraliçe.1 Eğri oturup doğru konuşalım; çok da yanlış bir resim değil bu. Ne var ki, 2012’den bu yana oynadığı 11 slamin 4’ünü kazanan WTA 1 numarası, diğer 6’sında ise çeyrek finalden önce elendi. Bu sene hiç majör kazanamayan Serena kendi evinde bunun stresini yaşayıp yine erken bir kazaya uğrar mı, göreceğiz. (İlk tur, Taylor Townsend?) O devre dışı kalırsa alt taraftaki Sharapova-Halep çeyrek final muharebesinin galibi ganimeti toplar.
Rindlerin Akşamı
Kısa süre öncesine kadar en sevdiğim Grand Slam’in Roland Garros olduğunu düşünüyordum. Bizim kuşak Roland Garros ve Wimbledon ile büyüdü nihayetinde. Çünkü bu ikisi yazındı, gündüz saatlerindeydi ve televizyondan yayınlanıyordu. Onları gördük, onları belledik. Tabii toprak ve çim gibi iki ilginç zemin, çok talepkâr ve önemli iki turnuva. Bundan mütevellit çoğu insan favori turnuva için sadece ikisinden birini seçme hakkı varmış gibi hareket ediyordu. Şimdilerde bu algı da değişmeye başladı işte. İnsanların Teoman’ın müziğini beğendiklerini itiraf ettikleri gruplar gibi Amerika Açık’ın övüldüğü meclislere şahit oluyoruz artık.
Roland Garros ve Wimbledon’da zeminler çok baskın. Maç yayınlarında, oyuncu basın toplantılarında her yerde toprağın topu ne kadar yükselttiğinden ya da çimde ayakta durmanın ne kadar zor olduğundan falan bahsedilir. Başka bir deyişle koşullar oyunun önüne geçiyor ve saf performanstan bahsetmek, mukayese yapmak güçleşiyor. “Topraktan geldik toprağa gideceğiz” kafasındaki Latinler için çim, pastoral Anglosaksonlar için toprak uç noktada. Haliyle dökülen, saçmalayan çok oyuncu oluyor ve kaliteli maç sayısı azalıyor. Sert zemin ise herkesi kucaklayan, farklılıkları zenginlik olarak gören “milletin zemini”. “Biliyorsunuz kendisi servis-voleci” diye bir şey hiç yok.
Ben yaz mevsimini de pek sevmem. Özellikle de ağustos ayında artık yazdan gına gelmiş oluyor. Amerika Açık nihayet cehennem sıcaklarının bitmek üzere olduğunu müjdeliyor bir açıdan. Saatleri de müthiş. Maçlar TSİ 18’de başlayıp sabah 6-7’ye kadar sürüyor. Ben hem yayıncı hem izleyici olarak daha konforlu saat görmedim. Bu anlamda Amerika Açık diğer üç slamle kıyaslanamaz bile. Tam tabiriyle efil efil.
Bir de şu var, Rafael Nadal 3 Haziran doğumlu ve her sene doğum gününü Roland Garros’ta kutluyor. Oradaki insanlık dışı başarısı malum. Gizli bir el Nadal-Paris ilişkisinin özel olması için her şeyi en ince ayrıntısına kadar kurgulamış adeta. Ben de her sene doğum günümü Amerika Açık’ta kutluyorum, şimdi ben bu turnuvayı sevmeyeyim de ne yapayım? Zaten New York Knicks taraftarı olduğumu da bilenler bilir.
Siz de bu turnuvayı seviniz, izleyiniz ve her sene olduğu gibi yağmur sebebiyle maçlar durduğunda, bol bol üstteki gibi fotoğraflar paylaşarak New York belediyesine ve mention yoluyla başkan Bill de Blasio’ya sataşınız.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane