Skip to content

D Grubu: Kosta Rika Kim ki?

İngiltere, İtalya, Uruguay... FIFA sıralamasında ilk 10'da yer alan üç ülkeden biri, kupaya üç maç sonunda veda edecek. Bildiğimiz tek şey bu. Bir de Kosta Rika var.

Dünya Kupası olsun, Avrupa Şampiyonası olsun, büyük bir turnuvada grup kuraları çekildiğinde, içlerinden -en az- biri ‘Ölüm Grubu’ unvanına hak kazanır. Euro 2012’de bu payeyi B (Almanya, Hollanda, Portekiz, Danimarka), Euro 2008’de C (Hollanda, İtalya, Fransa, Romanya), 2006 Dünya Kupası’nda da yine C (Arjantin, Hollanda, Fildişi Sahili, Sırbistan) grupları aldılar.1

Bu kupada da unvan D Grubu’na nasip oldu ama öyle yalandan değil, hakkını veriyorlar. Matematikle ispatlamak gerekirse; FIFA sıralamasında ilk 10’da üç takımla temsil edilen, dört takımdan üçünün müzesinde Dünya Kupası bulunan ve toplamda 7 Dünya Kupası’na sahip olan tek grup bu.2 Haliyle, en büyük ilgiyi gören de. Grupla ilgili kesin olan tek şey ise İtalya-Uruguay-İngiltere üçlüsünden birinin kupaya üç maç sonunda veda edecek olması.3

O eski kibrimden eser yok şimdi

Kimden başlayacağımı bilemediğim için mevzuya en renkli takımdan, yani İngiltere’den gireceğim. 1966’da evinde kazandığı Dünya Kupası’ndan bu yana bahtı gülmeyen, Kaan Kural’ın deyimiyle kupaların New York Knicks’i, Goldman Sachs’ın Dünya Kupası raporunda yer alan ifadeyle “taraftarı için süreklilik arz eden bir acı kaynağı” olan İngiltere, gariptir, bu kupaya düşük beklentilerle gidiyor. Hatta, kendileri bile kendilerini favori görmüyor ki İngiliz kibri, muhtemelen tarih boyunca bundan daha aşağı bir seviyede yer almamıştır. İngiltere Teknik Direktörü Roy Hodgson ise durumdan hayli memnun. “Algı konusunda şanslı olduğumuzu düşünüyorum; en azından herkes, bu kez zorlu bir grupta yer aldığımızda hemfikir. Bu bizim için avantaj olacak” diyor Hodgson. Bahislerde favoriler sıralamasında 11. gösterilmeleriyle ilgili ise “Bu biraz at yarışlarına benziyor; uzmanlar atların durumlarına bakar ve öngörülerde bulunur ama bu onların tahminlerinin tutacağı anlamına gelmez, çoğunlukla da tutmaz. Bizi en büyük favori gösterseler sevinmeyeceğimiz gibi, 11. favori olarak göstermelerine de alınacak değiliz” diyerek üstü kapalı bir iddia ortaya koymaktan geri kalmıyor. Aslında, kağıt üzerinde bundan çok daha zayıf ve dengesiz kadrolarla ama çok daha büyük ve anlamsız ümitlerle gittikleri turnuvaları göz önünde bulundurursanız, Hodgson’a hak verebilirsiniz. Nihayetinde, elindeki oyuncuların çoğu Premier Lig’in elit takımlarında top koşturuyor ve bireysel olarak iyi birer sezon geçirdiler. Kalede Joe Hart’ın yeri garanti. Savunmanın ortasında bu kez bir Terry’leri ya da Ferdinand’ları yok ama Cahill-Jagielka ikilisi de uyumlu bir görüntü çiziyor. Sol bek Leighton Baines, Everton’da harika bir sezonu geride bıraktı. Sağda Glen Johnson, şampiyonluk umudunu son haftaya kadar koruyan Liverpool’un direkt oyuncularından biriydi. Orta sahada muhtemelen son Dünya Kupası maceralarını yaşayacak Gerrard-Lampard ikilisiyle birlikte, Wilshere, Henderson, Sterling, Lallana, Oxlade-Chamberlain, Milner, Barkley gibi seçenekler var. Forvet hattında da olgun bir Rooney ile Liverpool’da harika bir sezon geçiren Sturridge’in yanı sıra, Welbeck ve Lambert gibi seçeneklere sahipler. Celtic’li Forster hariç, 23 futbolcudan 22’sinin Premier Lig’den gelmesi, Premier Lig’in kupaya katılacaklar içinde %15 ile en çok oyuncuya ev sahipliği yapan lig olması ve neredeyse her oyuncusunun bu ligde iyi bir sezonu geride bırakması, İngiltere için avantaj gibi görünüyor. Buna karşın, takımın yanına büyük bir soru işareti koyanların da haklı gerekçeleri var. Hodgson’ın takımı için savunma ikilisinin kusursuzluğu, Gerrard-Wilshere orta sahasını tamamlayacak isimlerin performansı ve Rooney-Sturridge hattının verimi belirleyici faktörler olacak. İngiltere, bu üç ayak üstünde emin adımlarla yürüyebilir. Aynı şekilde, ayaklardan birindeki kırılma takımın dengesini bütünüyle alt üst edebilir. Özetle; gruptan çıkmaları da, grupta çakılmaları da kimse için sürpriz olmayacak. Buna Hodgson da dahil. İngiltere demişken, penaltı konusuna değinmeden kapatmayayım. Kupa tarihi boyunca maçların normal sürelerinde kazandığı 8 penaltıyı da gole çeviren İngiltere, seri penaltılarda sadece 14’te 7 isabet sağlayabildi ve üç seri penaltı sonunda da evine dönen taraf oldu. Ancak, bu kez temkinliler. Penaltı sendromunu yenebilmek için 2012 Londra’da Britanya bisiklet takımıyla çalışan spor psikoloğu Dr. Steve Peters’tan yardım alıyorlar. İngiltere bisikletinin başındaki Dave Brailsford, aynı zamanda Ronnie O’Sullivan ve Liverpool ile çalışan Peters hakkında “Yaptığım en iyi şey, onu işe almaktı” diyor. Hodgson da kupa sonrası benzer bir demeçte bulunur mu bilinmez ama seri penaltıları görmek için, önce gruptan çıkmak zorundalar. İşlerine yarayıp yaramayacağı meçhul olsa da çapını bu kadar bilmeyen bir ülke için bu da bir gelişmedir.

Başbakan Pirlo ve Balotelli’nin psikoloğu

Grubun en kariyerli takımı İtalya, kupaya nispeten beklenmedik Euro 2012 finalinin ve Konfederasyon Kupası’nda elde edilen üçüncülüğün motivasyonuyla gidiyor. 2006 şampiyonluğunun üstünden sadece bir kupa geçti ama o kupada da Paraguay, Slovakya ve Yeni Zelanda’nın yer aldığı grupta sonuncu oldular. Favori değiller ama İtalya ile ilgili yorumda bulunan herkes “Yani, tabii, sonuçta İtalya, İtalya’dır” notunu düşerek kendini sağlama almak zorunda hissediyor. Eleme grubundan namağlup lider olarak çıkan takım, buna karşın son 10 hazırlık maçında sadece bir galibiyet alabildi. En ibretlik olanı ise son maçta Lüksemburg’a karşı alınan beraberlik oldu.4 Kupa öncesi iyi sinyaller vermedikleri kesin ama dedik ya; İtalya, İtalya’dır. Ne yapacağı belli olmaz. Nihayetinde, kalesinde gelmiş geçmiş en büyük kaleci Buffon’un5 olduğu bir takımdan bahsediyoruz. Brezilya’da beşinci Dünya Kupası’nı oynayacak Buffon, bu alanda Meksikalı Antonio Carbajal ve Alman Lothar Matthaeus’u yakalayarak rekora ortak olacak. Savunmada Chiellini, Barzagli, Bonucci gibi sağlam alternatiflere sahipler. Orta sahada İrlanda ile oynanan hazırlık maçında ayağı kırılan Montolivo’nun eksikliğini hissedecekler ama ellerinde Verratti ve De Rossi ile birlikte Allah-Kitap-Pirlo var. Forvette ise Rossi’nin yokluğunda Brezilya kadrosunda yer almak için focaccia tüketimini azaltarak 10 kilo verdiği iddia edilen Cassano ve Umut Sarıkaya’nın Haraşo öyküsünden bir alıntıyla “itliği kendine meslek edinmiş” Balotelli’ye bağımlılar. Balotelli’nin kestirilemezliğini herkes kabul etmiş durumda, buna teknik direktör Cesare Prandelli de dahil. Mancini’ye bir gün Balotelli’nin psikoloğa ihtiyacı olup olmadığını sormuşlar. O da ‘Mario’nun değil ama teknik direktörünün var’ demiş. Bunun üzerine ne diyebilirim bilmiyorum ama milli takım özelinde konuşacaksak; o, burada hep uslu bir çocuk oldu” diyor Prandelli ve “Mario’nun potansiyelinin farkına vardığı günler, İtalya için mutlu günler olacak. Umarım Brezilya’da bu günlere sık denk geliriz” diye devam ediyor. İtalya’nın Balotelli’nin gol attığı hiçbir maçı kaybetmediğini düşünürsek haklı. Kupa öncesi sözleşme yenileyen teknik adamın favorisi ise Brezilya. “Kendi kaderlerini kendileri tayin edecek. Başka bir deyişle; Dünya Kupası’nı kazanmak ya da kaybetmek onların elinde” derken, röportajın devamında Brezilya sokaklarındaki kupa karşıtı protestolara da değiniyor. “Takip edebildiğim kadarıyla bunlar sivil protestolardı, birçok insan sokakta tepkisini dile getirdi, çoğu da gençti. Böyle durumlarda karşınızdakini direkt eleştirmek yerine, dinlemek iyi bir yöntemdir. Protesto gerekçeleri bana göre makul sebeplere dayanıyor. Sanıyorum, kupa boyunca da devam edecek. Brezilya ile ilgili en dikkat çekici şey; birileri çok şeye sahipken, birilerinin hiçbir şeye sahip olmaması. Böyle büyük farkların olduğu yerlerde tansiyonun yükselmesi normaldir” diyor Prandelli, ben de buradaki sığırlara ibret olmasını diliyorum. Ne diyeyim.

Mujica’nın askerleriyiz!

Uruguay, 64 yıl sonra Brezilya’ya yeni bir Maracanazo (Maracana Darbesi) için geliyor. En azından, en uçuk hedefleri bu diyebiliriz. 1950 finalinde Maracana’da geriden gelip Brezilya’yı nasıl yendikleri ve koca bir ülkeye ne denli büyük bir travma yaşattıkları ile ilgili binlerce yazı, makale, kitap yazıldı. Tekrara girmeyeyim, dileyen Google’a ‘Maracanazo’ yazsın, okusun. Ne söylesem eksik kalacağı için 2010’da Suarez’in çizgiden eliyle çıkardığı topa da değinmek istemiyorum. Yoksa Afrika tarihinden girer, makyavelizmden çıkarsın ki başlı başına bir yazı eder. Ha “İlla ben sövmek istiyorum” diyen varsa da videosu burada, isteyen açsın sövsün.6 Bugüne dönersek; çok üstünde durulmadı ama kupaya kısa bir süre kala Uruguay futbolunda büyük bir kaos yaşandı. Nacional’in Montevideo’da Newell’s Old Boys ile oynadığı ve 4-2 kaybettiği maçtan sonra çıkan olaylarda 40 kişi tutuklanırken, hem taraftar, hem polis birçok kişi yaralandı. Bunun üzerine Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica, polisi statlardan çekeceğini açıkladı ve devamında gelişen süreç sonunda Uruguay Futbol Federasyonu istifa kararı aldı. Federasyon Başkanı Sebastian Bazua, istifa gerekçesinde “Diğer siyasi görüşlerin ülke futbolunu yönetmesine fırsat vermek istedik” derken, FIFA’nın Uruguay’da yaşananları devletin futbola müdahalesi olarak görme ihtimali ve bunun sonucunda Uruguay’ın kupadan men edilme riski tartışıldı. CONMEBOL Başkanı Eugene Figueredo’nun böyle bir ihtimalin söz konusu olmadığına yönelik açıklaması ise futbolseverlerin yüreğine su serpti. Bunlar saha dışında atlatılan tehlikeler. Bir de saha içinde yaşananlar var. 2010 Dünya Kupası’nda üçüncü olan takım, beklentilerin aksine Brezilya biletini zorlukla alabildi. Elemelerde üst üste altı maçtan galibiyet çıkaramadıkları dönemin sonunda, bitime beş maç kala Venezuela’nın gerisine düştüler. Bu, direkt katılım hakkını geçtim, play-off ihtimalini bile yitirmek anlamına geliyordu ama deplasmandaki Venezuela galibiyetiyle toparlandılar. Grubu beşinci sırada bitirip, play-off’ta Ürdün’ü saf dışı bıraktılar. Kariyerinin en iyi sezonunu geride bırakan Premier Lig gol kralı Luis Suarez, elemelerde attığı 11 golle Güney Amerika’nın en iyisi oldu. Oturmuş bir takım olmaları avantaj, ancak Honduras’la birlikte Arjantin’in ardından kupaya katılan en yaşlı ikinci takımlar. Teknik direktör Oscar Tabarez de kupada görev yapacak meslektaşları içinde en uzun süredir görevinin başında olan isim. Tabarez, takımda çok fazla değişikliğe gitmemesini ve yaşlanan oyunculardan vazgeçmemesini “Uruguay futbolu, kadrosunu rahatça değiştirebilecek sayıda üst seviye yıldıza sahip değil. Oyun açısından da öyle; çok fazla opsiyonumuz yok. İşinize yarayan şeyi bulduğunuzda, fazla kurcalamamanız gerekir” sözleriyle savunuyor ki çok da haksız sayılmaz. Kalesini Galatasaraylı Muslera’nın koruduğu Uruguay’ın savunma hattının lideri Atletico Madrid’de rüya gibi bir sezonu geride bırakan ve La Liga şampiyonluğunu getiren gole imza atan Diego Godin. Eski Fenerbahçeli Lugano, Benfica’lı Maxi Pereira, Juventus’lu Caceres ve Porto’lu Fucile, savunmada Godin’e eşlik edecek. Orta sahada Rios, Gargano, Cristian Rodriguez ve Gaston Ramirez öne çıkan isimler. İlk maça yetişeceği açıklanan Suarez ve Cavani’li hücum hattı ise Messi-Agüero-Higuain’li Arjantin’in çok değil, bir tık altında. Bu kez kulübeden destek vermesi beklenen Diego Forlan’ı da kremanın üstündeki çilek gibi düşünün. Muslera ve Lugano nedeniyle bu toprakların da fazlasıyla ilgisine mazhar olacak Uruguay’ın bir diğer güzelliği ise yukarıda adı geçen Jose Mujica. Ne alaka diyeceksiniz, haklısınız ama yerel seçimler döneminde, EkşiSözlük’te açılan ‘Uruguay vatandaşlığına geçmek’ başlığı altında güzel muhabbet dönmüştü, anmak istedim. Sonuçta, devlet başkanıyla oturup bir tekli sarabileceğiniz çok ülke yok.7 Kıymetini bilmek lazım.

Neydi günahım?

Bu kadar konuştuk, Kosta Rika demedik. Teknik direktörü Jorge Luis Pinto da World Soccer’a verdiği röportajda “Kosta Rika kim ki zaten?” tadında açıklamalarıyla inceden trip atmış, ayıp olmasın. “İyi tarafından bakmak gerekirse yapabildiğimiz en iyi şey savunma. Öyle oyuncu bazında değil, takım halinde savunma futbolu oynayabiliyoruz. Taktik disiplinimiz kuvvetli ve Rooney, Balotelli, Suarez gibi oyuncuları marke etme konusunda kendimize güveniyoruz” demiş Kolombiyalı. Bana, nasıl olsa dinleyen yok diye bol keseden konuşmuş gibi geldi ama neyse. “Kosta Rika kötü oynarsa, bunun sorumlusu ben olacağım. Oyuncular değil” diye de devam etmiş. Valla geçmiş olsun hocam, ne diyeyim. Tanrı senin, yardımcın Paulo Wanchope’un ve elemelerde kalesini 14 maçta gole kapatan Keylor Navas’ın yanında olsun. Saysan Bryan Ruiz, Joel Campbell falan, eli yüzü düzgün üç-beş topçun var zaten, biri de Bryan Oviedo’ydu işte, o da sakatlığı nedeniyle yok. Kadronun değeri desen, Transfermarkt kuruyla üç aşağı-beş yukarı Kayseri Erciyesspor’a denk. Gruptaki üç takıma karşı tarihinde galibiyet alamamışsın. Yani, neresinden baksan zor ama iyi tarafından bakayım hadi; üç tane şehir göreceksin, hiç olmadı seyahat olur.

  1. Yalnız Hollanda’nın bahtsızlığına 10 puan veriyorum; herifler bir kupa olsun gün yüzü görmemiş, yetmez gibi bu kupada da İspanya ve Şili’yle aynı gruba düşmüşler, yazık günah. []
  2. İtalya 4, Uruguay 2, İngiltere 1 []
  3. Kesin demişken; Kosta Rika’nın İddaa’da 2.30 oran açılan grubu puansız tamamlama durumu var bir de, yatarsa beni bulun, temiz para. []
  4. Her şey tamam da böyle taç atan takımı da yeniverin be abi. https://vine.co/v/MpLrh7KFg27 []
  5. Tartışmaya kapalı. []
  6. http://youtu.be/wn_oYeugGiw []
  7.  https://twitter.com/medreruno/status/457122638310424576 []