Skip to content

Yazarlar ve Bisikletçiler

Kaderleri benzeyen iki meslek grubu İrlanda’da başlayan İtalya Bisiklet Turu’nda buluştu. Nasıl mı?

Yakın zamanda hayatını kaybeden Peter O’Toole’un vefat haberini ilk duyduğumda aklıma eski filmleri, hafızalara kazınan meşhur rolleri gelmedi. 20. yüzyılın sinemaya giden insanları İrlandalı aktörü daha çok filmleriyle sevmişti, ben ise daha sonraları yaşlı bir oyuncu olarak tanımıştım onu. Fikrimi değiştiren bir yazı oldu.

Eserleriyle Amerikan dergiciliğini sarsan Gay Talese ile tanışmasam muhtemelen Peter O’Toole’a hak ettiği değeri asla veremeyecektim. Amerikalı yazarın İrlandalı aktör üzerine 1963’te kaleme aldığı yazı her şeyi değiştiren eşik oldu. Sadece birkaç sayfaydı o eşik, bir sinema oyuncusunun şöhretle mücadelesini ve ülkeye dönüşünü anlatan, o kadar.

Talese girizgâhta ünlü aktörün bir çocukluk anısını anlatmış, çağdaşı hemen herkes gibi tornasından geçtiği ağır dini eğitimin açtığı yaralardan bahsetmişti. Arkasından bizi 60’lara götürmüş, bir uçağın içine koymuştu. Dünyaca ünlü bir aktör olarak Dublin’e dönen O’Toole ile birlikte İrlanda’ya dönüş biletimizi almıştı. Yazı o uçak seyahatini anlatmıyordu, sadece bir girişti bu ve okuyucu için birkaç dakika içinde biten bir yolculuktu. Yine de en vurucu satırlar bu uçaktaydı. Size de koltuk numarası almak istiyorum. Davetimi geri çevirmeyin:

“Scotch’undan bir yudum aldı ve pencereden dışarıya baktı. Uçak inişe geçiyordu ve bulutların arasından yumuşak, yeşil tarlaları, beyaz çiftlik evlerini, Dublin’in dışındaki güzel tepeleri görüyordu, eve dönen bütün İrlandalılar gibi biraz mutlu, biraz hüzünlü hissettiğini söyledi. Onları üzen ülkeden ayrılmalarına neden olan şeyleri tekrar görmekti, baskı ve fakirliğin altında asla rüyalarını gerçekleştiremeyeceklerini bilseler de bırakıp gitmekti hüzünlendiren ve suçlu hissettiren; aynı zamanda mutlu oluyorlardı çünkü İrlanda’nın güzelliği çocukluklarından beri bozulmamıştı ve eve yapılan her dönüş kendi gençlikleriyle bir kez daha buluşmak anlamına geliyordu.”1

Olağanüstü değil mi? İtalya Bisiklet Turu’nun Belfast’tan başlayan ilk etabı garip bir şekilde bu satırları aklıma düşürdü. Tarih tam karşımda duruyordu, görmemek imkânsızdı. Bir bisikletçi kılığına girmişti, yerde yatıyordu, sakatlanmıştı. 19 yaşında İrlanda’dan Fransa’ya giden Dan Martin ülke topraklarından başlayan bu yarışın ilk etabında düşmüş, takımıyla birlikte Giro d’Italia hayâllerine son vermişti.

Çok ayrı, özel bir öykü değildi aslında Dan Martin’in sahip olduğu. Ülkenin bisikletçileri yüzyıldır bu sporu yapabilmek için ülkelerini terk etmek zorunda kalmışlardı. Dublin bisikletin ilk icatlarının yapıldığı yer olmasına rağmen yol bisikletinde ilerleyememişlerdi. Birkaç yıl boyunca bisiklet dünyasına katkıları John Dunlop’un icatlarıyla sınırlı kalmıştı.

Tarihin ilk yol bisikleti yarışı 1869’da Paris-Rouen arasında koşulmuş, bir İngiliz tarafından kazanılmıştı. O günün galibi James Moore olmuştu. Ada bisikletçileri Fransa topraklarında ilk yıllarda etkili olmuş, Britanya’daki firmalardan aldıkları destekle yarışları kazanmıştı. Lâkin Avrupalılar musluğun başında durmayı iyi biliyorlardı. Yarışları düzenliyor, gazeteler çıkarıyor, kendi firmalarını kuruyor ve bisikletin kendi topraklarında gelişmesine izin veriyorlardı. Kısa süre içerisinde kendi yıldızlarını da yetiştirmişler, Ada ülkelerinden gelen rakiplerini safdışı bırakmışlardı.

Yol bisikleti Avrupa’nın merkezinde kaldı. Başka bir ülkede doğup büyüdüyseniz başarılı olmak için evinizden çıkmanız, Fransa, Belçika veya İtalya’ya gelmeniz gerekiyordu. İrlanda bisikletinin kaderi de o yıllarda yazılmaya başlanmıştı. 1920’lerle birlikte başlayan yol bisikleti ilgisi ülkedeki iç karışıklıklar nedeniyle bir türlü layığını bulamıyordu. Düzenledikleri yarışlar saldırılar altında kalıyor, bisikletçilerin çoğu bir noktadan sonra farklı mesleklere yöneliyordu.

İrlandalı sanatçılar gibi bisikletçileri de bekleyen şey sürgündü. 1954’te ilk büyük yarışını kazanan Shay Elliott da 20. yüzyıl başında Paris’e giden yazarlar gibi yapmış, farklı bir amaç için vatandaşlarının izinden yürümüştü. Fransa’nın başkentinde bulunan ACBB takımına gitmiş, 1956’da ise profesyonel olmuştu. Het Volk klasiğini kazanan İrlandalı, Giro, Vuelta ve Tour’da etaplar almış, 60’lara kadar başarılı bir kariyer sürmüştü. Akabinde kariyeri inişe geçmiş, mahvolan evliliği ve işiyle birlikte 1971’de intiharla biten yaşamının son bölümünü trajedilerle doldurmuştu.

Shay Elliott tek değildi. 50’lerde ortaya çıkan İrlandalı yeteneklerin hemen hepsi Paris yolunu tutuyordu. Bugünlerde dünyaca ünlü bir bisiklet gazetecisi olan, kendisi de bir zamanlar bisikletçilik yapan Paul Kimmage’ın babası da aynı yollardan geçmiş, ACBB’de geçirdiği iki hafta sonrası eve dönüş kararı almıştı. Paul Kimmage da sonrasında bisikletçi olan kardeşiyle birlikte aynı şehrin ve kulübün yolunu tutmuştu, Paul başarırken kardeşi geri dönme kararı vermişti.

Sadece bu isimler değil, bütün İrlandalı bisikletçilerin kaderi aynı şekilde gelişti. Kitaplarını okuyun, hayat hikâyelerine bakın, benzer duraklar göreceksiniz. Ülkeden ayrılmak ya da ayrılmamak. Fransa’ya gitmek ya da gitmemek. Paris’te kalmak ya da kalmamak. İrlanda’ya dönmek ya da dönmemek. Bütün mesele aslında bu.

Nerede kalmıştık? Bir saniye, hatırladım. Dan Martin düştü, İrlanda’da başlayan 2014 İtalya Bisiklet Turu’ndaki hayâlleri daha ilk günden bitti. Haberlerini aldık, durumu fena değilmiş, yakında bisiklete dönecekmiş. Muhtemelen Fransa Bisiklet Turu’nda yarışacak ve belki geçen seneki gibi bir unutulmaz etap daha kazanacak. James Joyce’un meşhur eserlerinden birinin isminin “Sürgünler” olması boşuna değil. İrlandalı yazarlar gibi bisikletçiler de en iyi eserlerini sürgünde veriyor ve bütün yollar bizi yine Joyce’a götürüyor. Tarih, onun söylediği gibi, hepimizin uyanmaya çalıştığı bir kabus. Dan Martin, sana da günaydın.

  1. Yazıyı okumak isteyenleri buraya alalım: http://longform.org/stories/peter-o-toole-on-the-ould-sod []