Şu anda İstanbul çökse, çok kötü mal satan adamların bulduğu saçma sapan bahaneler gibi “çökmedi ya oturdu oturdu” deyip inşaata devam edecek milyonlarca adam var.
Gerizekalılar.
Sabah NTV’de iki buçuk dakika boyunca 11-12 farklı inşaat, ofis, yaşam alanı temalı reklam görünce artık delirdim. Zamanında İnan yazmıştı anlatacak bir şeyimiz kalmayacak minvalli bir yazı,1 belki çok uzak ve imkansız geliyordu ama sona geldik. Şehir bitmek üzere. Koca koca insanat bahçeleri inşa ediyorlar bizim için, sergilenmeyeceğiz bile, sadece içine kapatılacağız.
Üç sene önce Hong Kong’a gittim. Binalar devasa, bir katta 20’ye yakın pencere var, ufacık. 35-40 metrekareymiş evler. Etrafında hektar hektar park var o binanın. Yeşil alan o kadar bol ki, öyle kalsın diye evlerinden feragat ediyor insanlar. Çünkü bizimkilerin “yaşam alanı” diye inşa ettiği şey Hong Kong’dakiler için o yeşillikler, parklar. Zaten bu yaşam alanı geyiğini kim çıkardıysa da o inşaatın şantiyesinde ölsün. Yeşili törpüleyip insanı hazır kalıp betona sıkıştırdığın yere nasıl yaşam alanı dersin? Hem, yaşam alanı inşa edilir mi lan?
Havuzlu, özel güvenlikli, ultra lüks, spor salonlu, şehre 20 dakika mesafede… Böyle özellikleri olan yüzlerce site var. Şehre inmek için o 20 dakikalık mesafeyi gidebileyim diye sürekli yol haritasını kontrol etmek zorundasın. Gideceğin yerler kırmızı. Giderken rögar kapağı olmayan çukurdan fışkırmış kanalizasyondan geçiyor araban. Çünkü site yapıldıktan ve evler satıldıktan sonrası önemli değil. Ziyarete gelen arkadaşın kendisini pasaport polisi sanan güvenlik görevlisine şirinlik yapmak zorunda kalıyor. Seni arıyorlar “bunu içeri alalım mı” diye. Aidat ödedikçe yaşam alanın var ve aidat ödedikçe insansın. Hakikaten bunun mu hayalini kuruyorsunuz?
Taksicilerin yarısı “Zorlu açılınca buraların ağzına sıçılacak” diyordu yanından geçerken. Cevahir’in önüne ayı gibi buluşma alanı yapıp önündeki otobüs durağını içeri taşımayı akıl edemeyen insanlarca katlediliyor trafik. Şimdi bir de Mecidiyeköy’ün tam ortasına Godzilla gibi üç tane bina dikiyorlar. Cehennemin uygulama oteli olacak Mecidiyeköy, İstanbul.
Emsalsiz lokasyondaymış, İstanbul’un yükselen değerine inşa ediliyormuş, ofis ve evler bir aradaymış, şehrin göbeğinde ama gürültüden uzakmış, gerçek İstanbul’daymış, elitmiş. O yaşadığı yükselen değerin Eyüp Belediyesi’ne bağlı olduğunu bilmeyen bir dolu elit var. Sorsan Eyüp’e varoş der. Korkunç binalardan oluşan şeyi yeşilin içinde diye satmaya çalışan gerzek gibi onlar da. Her tarafımız ikiyüzlülük.
Hayatımın tamamını geçirdiğim mahallenin etrafındaki evler bir bir yıkılıyor. O kadar kötü binalar yapıyorlar ki onların yerine, karşılaştırınca insanın ağlayası geliyor. Sürekli bir yerler müteahhite veriliyor. Koca ülkenin en büyük fantezisi müteahhite vermek oldu.
Ben İstanbul’u çok seviyorum, ama sevmek için çok az sebebim kaldı. Günün birinde kapımın yanındaki telefondan özel güvenliği arayıp “arkadaşlarım gelecek, içeri alırsınız” demek zorunda kalırsam, İstanbul’u sevmek için hiçbir sebebim kalmayacak.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane