İlk maçında 25-10 yapan oyuncu için ‘bu sene bu isme dikkat edin’ diyen kolej uzmanları herhalde o klikte en rahatsız olduğum tiplere tekabül ediyor. Onlar gibi gözükmek istemediğim için maratonun ana yemeği Champions Classic’ten önce yaymaya çalışacağım. (Yayamadı.)
Devre Arası:
Akın Sel’le Akın Akın Amerika: Mid-Majors
Öncelikle mid-major kavramına biraz değinmem gerekiyor sanırım. Bu yazıda ayrı birer paragraf konusu olmuş altı elit (güç merkezi) konferansın dışında kalan, fakat geri kalan 200 küsur okulla aynı çerçevede ele almanın kimi zaman adil gözükmediği okullar için üretilmiş bir kavram olarak terminolojide yerini aldı. Bununla beraber resmi olarak kabul görmediğinden, çizilen öznel sınırlar da tartışma konusu olageldi. Bu tanımın yaşadığı önemli kırılmalardan biri, rivals.com tarafından 2008’de Haftanın Mid-Major Oyuncusu seçilen Xavier oyun kurucusu Drew Lavender’ın okulunun artık bir mid-major olmadığını öne sürerek ödülü kabul etmemesi oldu. Artık Mountain West, Atlantic 10 ve C-USA gibi konferansları bu şekilde ayırdığınızda, birkaç düşman kazanacağınızdan emin oluyorsunuz. Neyse ki beni bağlamıyor.
Big Ten dışında geçen seneye göre güç kazanan bir elit konferans olduğunu iddia etmek zor. Kolej basketbolunun ağır topları 2011’deki lokavt tehlikesini görüp NBA için ayak sürüyen yıldızlarının arkasını istihdam döneminde doldurmayı ihmal edince bu olağandışı durumdan sağ çıkmayı beceremediler. Diğer konferanslarda ise arz-talep dengesinin bir getirisi olarak, oyuncu çekirdeklerini dört yıl boyunca korumak daha kolay bir iş. Bugün bu sayede 2006’da George Mason’ın açtığı kapıdan girmek için hiç olmadığı kadar çok mid-major kuyrukta bekliyor. Bunu sezon öncesi All-America takımlarına bakarak da görebiliyorsunuz. Big Ten oyuncularını ayıkladığınızda, geriye kalanlar içinde en fazla oy alanlar kolej basketbolunun çorak toprakları üzerinde hayatlarını idame ettiriyorlar: Creighton’da koçun oğlu Doug McDermott bu onuru geçen yıl kazandıktan sonra, bu kez Yılın Oyuncusu unvanına doğru Jimmer Fredette’in yaptığına benzer bir koşuyu amaçlıyor. Bunun için savunmaya pek takılmayan takımını Fredette’in BYU’yu taşıdığı yerin de ötesine taşıması gerekebilir, zira karşısında en az Kemba Walker kadar güçlü bir rakip var. Oyun zekası yüksek bir uzun ve çok iyi şutör. Bu yüzden henüz dillendirmeye cüret eden fazla kişi çıkmasa da, konferansın bundan önceki süperyıldızı Larry Bird’ün ismi bilincin taşralarında kendini gösteriyor. Murray State de süperyıldızı Isaiah Canaan’ın sırtında geçen seneki sürpriz başarının da üzerine çıkmayı umuyor. Mart ayındaki bu deparları bir kısanın peşine takılarak atan takımlara daha çok alışığız. Geçen sene Duke’u daha ilk turdan eve gönderen Lehigh da C.J. McCollum ile tam olarak bunu hedefliyor.1 North Texas’ın seksi uzunu Tony Mitchell ise taşrada göze çarpan en büyük NBA yeteneği ve Haziran ayında kendini Top 10 içine atmaması, ancak sezonunun çok büyük bir hayal kırıklığı olarak geçmesi halinde mümkün olabilir.
Bir de çekirdeklerini büyük oranda koruyan, iyi koçlar tarafından yönetilen ve kağıt üzerinde yukarıdaki gibi etkileyici isimler barındırmasalar da yakın geçmişte Butler ve VCU gibilerinin yaptıklarını tekrarlayabileceğine inanılan takımlar var. Bunların bir kısmının mid-major statülerinin şüpheli olduğundan bahsetmiştim. Fakat biz yine de sıralayalım… Hazır isimleri geçmişken, kolej basketbolunda geri çevrilmesi en zor tekliflerden birine ‘şu anda olmak istediğim takımdayım’ cevabı veren Shaka Smart’ın çocukları yine sağlam bir aday olabilirler. Brandon Burgess’ın yerini nasıl doldurduklarını göreceğiz. Ülkenin kadife bileklerinden Rotnei Clarke’ı transfer etmiş olsalar da, Butler için bu sene o kadar yüksekten uçmayalım diyorum. Ama Brad Stevens’ın 2011 baharında Gordon Hayward’ı kaybeden takımını yeniden Final Four’a taşıyarak mahcup ettiklerinden biri olduğumu saklamayacağım, her şey olur.
Bana göre ise diğerlerinden sıyrılan üç takım var: Gonzaga ve iki Mountain West takımı UNLV ile San Diego State.
Gonzaga şu ana kadar saydığım her takım için bir öncü aslında, onlara kimsenin yenilmez olmadığını defaatle gösterdiler. Buna rağmen hiçbir zaman pastayı yiyen onlar olmadı. March Madness’ın üçüncü haftasını gören ilk mid-major olmalarına kesin gözüyle bakılırken, ayakta kalan son Cinderella olmayı bile başaramadılar. Buna son kez yaklaştıklarında rakip UCLA idi ve maç sonunda Adam Morrison parke üzerinde sığınak2 olacak bir delik arıyordu. “Bu sene o sene” diyebilecek kadar yakın takip edemiyorum ve elde Ammo kalibresinde bir yıldız yahut Jeremy Pargo, Matt Bouldin, Josh Heytvelt gibi sezona girerken bu düzeyde kendini çoktan kanıtlamış tecrübeler yok. Uluslararası düzeyde istihdamı en iyi yapan okullardan biri olmanın meyvelerini almaya devam ediyorlar. Almanya’dan ithal Elias Harris benim beklediğim lotarya oyuncusuna evrilmekte başarısız olmuşa benziyor, fakat bu takımın taşıyıcılarından biri olacaktır. Kanada milli takımında da oynayan Kelly Olynyk ve alt yaş kategorisini Mateusz Ponitka ile birlikte domine eden Polonyalı Przemek Karnowski de bu emeğin ürünleri.3 Bir de geçen sezon oğlunu izlemek için kampüsü sıkça ziyaret eden John Stockton’ı asıl etkileyen isim olduğunu sandığım sophomore oyun kurucu Kevin Pangos var ki bu sezonki maceranın uzamını büyük oranda o belirleyecek.
UNLV ve SDSU da All-America oylamalarında popüler isimleri kadrolarında bulunduruyor: Mike Moser (ben de ikinci takımımda yer verdim) ve Jamaal Franklin. Ancak MWC’de oynanan basketbolun bir süredir Pac-12’in üzerinde seyrettiği düşünülürse bu çok büyük bir sürpriz değil. UNLV’nin pota altı rotasyonuna eklenen çaylak Anthony Bennett ve Pittsburgh bölümünde bahsettiğimiz Khem Birch öyle büyük bir beklenti yaratıyor ki geçen sezonu 14 sayı ve 10.5 ribaundla kapatan Moser muhtemelen daha ziyade 3 numara olarak kullanılacak. Steve Fisher’ın takımı da sadece Franklin’den ibaret değil, fakat böyle bir oyuncunun geri dönmesi başınıza gelebilecek en iyi şeylerden biri. Takımı da beraberinde taşıyan skorerlerden ve SDSU arka alan rotasyonunda onu çok iyi tamamlayan parçalara sahip. Tek sorun Garrett Green ve Tim Shelton’ı kaybettikten sonra çember altında gerekli sertliği oluşturmak olabilir. Fakat yollar eskisi kadar taşlı değil ve adı geçen okullardan herhangi birini Final Four’da görmek kimse için şok edici olmayacak.
4. Big 12
Sezona girilirken Big 12’in havuzu Mizzou ve Texas A&M’in bir başka elit konferansa kaptırılması sonrası daha zayıf duruyor, fakat en büyük sorunları bu değil. Gerek sekiz senedir bu konferansı en tepede bitiren Kansas’ın, gerekse de son birkaç sezon öncesinde sıkça bu hanedanlığı tehdit ettiği konuşulan Baylor’ın güç kaybettiğini düşünüyorum. Konferansın en parlak genç koçu -eskinin keskin şutörü- Fred Hoiberg ise istihdam döneminde yaşadığı zorlukların üzerine takımın omurgası Royce White’ın kaybını telafi edemeyecek gibi duruyor. Bu yaz adı epeyce dolaşıma giren Oklahoma State ise bir anlamda Baylor’ın yolunun takipçisi, yakışıklı gençlerle kağıt üzerinde iyi duran ama bunu üçüncü boyuta taşıması kolay gözükmeyen bir takım. Ve pek de güvenilir bir koça teslim edildiklerini söyleyemiyoruz.
Oynanan basketbol seviyesinden bağımsız olarak, koçların bir kült haline geldiği ortamlar beni biraz rahatsız ediyor. Bu eğilimin en uç noktalarını görebileceğimiz bir atmosferi var kolej basketbolunun, fakat pek de dayanaksız sayılmaz. Son yıllarda John Calipari’nin peşi sıra üreyen Sean Miller, Josh Pastner ve Scott Drew gibi mesaisinin büyük bölümü yaz aylarına denk gelen, istihdam odaklı koçlar okullarına bir albeni kazandırsa da bunu başarıya kanalize etmekte zorlanıyorlar. Valparaiso basketbolunu otuz yıldır yöneten Drew ailesinden çıkan Baylor koçunun, ayarttığı lise yeteneklerine rağmen sahada karakterli bir basketbol oynatmak adına pek ışık verdiği söylenemez. Bunda oyunu çelişkilerle dolu guardlara yaptığı yatırımın da payı var. Curtis Jerrells ve Tweety Carter ekolünün yeni taşıyıcısı Pierre Jackson, konferans koçlarının oylarıyla sezon öncesi POY adayı seçildi seçilmesine ama bunun hakkını verebileceğinden pek emin değilim. Oyun kurucunun stilinin takım için doğrudan belirleyici olduğu bir ortamda Jackson’ın başıboş oyunu bundan önceki üç senede büyük problem oldu.4 Perry Jones III, Ekpe Udoh, Quincy Miller gibi önemli yeteneklerin Waco’daki dönemlerinde iz bırakamamasının müsebbibi olarak görüyordum takımın majör top dağıtıcılarını. Kansas’ın gardı düşmüş gözükse de, bu sene onları tehdit edebilmeleri potansiyelli bir uzunun getirebilecekleriyle doğru orantılı ki aynı oranda karamsar bakmaya itiyor bu tablo beni. Brady Heslip geçen turnuvada ülkenin en iyi birkaç şutöründen biri olduğunu gösterdi ve Deuce Bello da enerjik savunmasını beğendiğim bir kısa. Ama takımın guard rotasyonuna rakip bulamayanları anlamış değilim.
Thomas Robinson ile bu oyunun en dominant iki oyuncusundan birini ve Tyshawn Taylor ile de liderlik meziyetleri en gelişmiş birkaç oyuncudan birini kaybeden Kansas hala konferansı götürmek için favori. Tehlike arz eden birilerinin yokluğu bir etken tabii. Birkaç tane daha var. Soyu tükenen öğretici koçlardan Bill Self’in çaylakları takıma dahil etmekte temkinli davrandığı bilinir ki bu yüzden birçok beş yıldızlı liseli de Lawrence yolunda köprüden önce son çıkışta direksiyonu kırmıştır. Fakat dramatik gelişimiyle ağızları açık bırakan sophomore görme ihtimalinizin en yüksek olduğu yer burasıdır. Şimdilik son örneği T-Rob, bu sene onu geçen seneyi redshirt geçiren bir çaylağın takip etmesini bekliyorlar. Ben McLemore akademik yeterliği sağlayamayınca sezon boyu kenarda oturdu, fakat Self’in tedrisatında epey bir dersi arkasında bırakan şutör guardın nadir bir yetenek olduğu söyleniyor. Geri dönenler içinde Elijah Johnson’ın direksiyonu devralması nasıl sonuçlanacak, emin değilim. Taylor gibi bir patlayıcılığı yok, penetrelerinden hiç ekmek çıkmıyor (geçen sezonki serbest atış oranı 13% civarındaydı) ve harika bir dış şutör sayılmaz. Jeff Withey savunmada hayati bir parça ama hücumunda iddia edilen çapta bir gelişime görmeden inanmıyorum.
Lige yeni katılan iki koç ise baş altı takım olmak için daha ‘seksi’ rakipleri Baylor ve Oklahoma State’e güçlük çıkarabilir. Birisi Illinois’daki beklentilerden sonunda kurtulan ve imzası olan motion offense ile oyuncularına ilk günden serbestlik sağlayacak Kansas State koçu Bruce Weber. Açıkçası South Carolina’da boşalan koltuk için burayı bırakan Frank Martin’in kararına da hazırlıksız yakalanmıştım, zira geri dönen iyi yeteneklerle kaliteli transferlerin harmanlandığı bir takım var ortada. Diğeri ise konferansa yeni katılan Bob Huggins.5 Sezon öncesi ankette takımının pek rağbet görmememesine “Eğer gerçekten bu konferansın en iyi altıncı takımı isek, bayağı acayip bir yere gelmişiz” diyerek sitemde bulundu. Fakat Kevin Jones’un bu konferanstaki herhangi bir takımın kaybettiği, adı T-Rob olmayan, en dominant oyuncu olduğunu söylemeliyiz. La Salle’den gelen Aaric Murray’nin oradaki büyük boşluğa el atmasını bekleyecekler ve Deniz Kılıçlı’nın faulden sakınmayı öğrenmiş olmasını umacaklar.
Süper Final Şampiyonluk Grubu: Kansas Jayhawks
Buraya yazacağım isim konferansı neden SEC ve Big East’in altında konumlandırdığımı da açıklayacak bir anlamda. Withey geçen sezonki 15.3%’lük blok oranıyla Anthony Davis’i bile geride bırakan bir çember koruma uzmanı. Fakat değindiğim üzere, onun orta mesafesini geliştirdiği ve güvenilir birkaç alçak post numarasını cephaneye eklediğine çok fazla inanmamama rağmen onu buraya koyuyorum. Tek yönlü bir oyuncu olduğunu kabul ederek… Fakat genelde oy verenler, tek yönlü bir oyuncuyu ihya edeceklerse bunun hücum tarafını oynayabilen birisi olmasına özen gösteriyorlar. O yüzden bu unvanı alamayacaktır. Jackson’a güvenmediğimi anlamışsınızdır. Sürpriz atım Weber’ın yeni sistemi içinde sayı ortalamasını 20 barajının üzerine çıkarabileceğini düşündüğüm K-State guardı Rodney McGruder. Çaylaklardan Marcus Smart’ın da burayı tehdit etmesini bekliyorum, ona birazdan geleceğiz. Bir de Texas’ın sophomore guardı Myck Kabongo var. Beklentilerden uzak başlayıp vasatı bularak bitirdiği ilk senesinden sonra en büyük avantajı, kampüsü terk eden J’Covan Brown olacak hiç şüphesiz. Bu top arsızını daha önce Doğuş-Cory tandemini bozduğu için de sevmezdim, umarım yolu buraya düşmez.
Onur Listesi: Jeff Withey (Kansas, Sr.) – 9.0 sayı, 6.3 ribaund, 3.6 blok, 53.6% şut yüzdesi, 79.5% serbest atış yüzdesi
Geçen sezon bel bağladıkları freshman Le’Bryan Nash’in ismini ilk duyduğumda kötü bir espri sanmıştım, sahadaki hali de farklı değildi. İsminin çağrıştırdığı oyunculardan çok, üçgen hücum görmüş Ron Artest’i andırıyordu sahada. Bu sezonki freshman daha sağlam kazık gibi duruyor. Pek old-school bir oyun kurucuya benzemiyor, fakat o pozisyona adapte edilecekmiş. Geçiş süreci biraz sorunlu olabilir, fakat yazın birlikte çalıştıkları Billy Donovan’a göre kolej basketboluna katılan en lider karakterli oyuncu. Donovan’ın geçen seneki öğrencisi Bradley Beal’ınkine benzer bir trend izleyip, sezonun belirleyici noktalarında patlama yapabilir. Baylor’ın yeni çocuğu Isaiah Austin bir dönem Muhammad/Noel ikilisinin arasına bile girmişti, sonra gelişim çizgisinde geri gitti ve pek çalışmadığı dillendirilmeye başladı. Jackson biraz cömert davranırsa, Smart’ı yerinden edebilir. McLemore da oyuna 1-0 önde başlıyor. Bilemedim, bu konferansta iyi veletler var.
ConfessKU Yılın En Ateşli Çömezi: Marcus Smart (Oklahoma State) – Flower Mound, TX – ESPN100 Sırası: #10, ülkenin en iyi şutör guardı, McDonald’s All-American
5. ACC
Bu sezon öncesi rüzgarı arkasına alan takım alışılmadık şekilde NC State. Konferansı tanımlayan iki süper güç kederli birer yazı geride bırakmışken, akıllara geçen sene turnuva zamanı spot ışıklarını kendine çeviren takımı büyük ölçüde koruyan NC State’in gelmesi bekleniyordu aslında. C.J. Leslie’nin ilk kez belli bir istikrar çizgisine oturmasıyla başlayan çıkış, neredeyse Kansas’ın canını alıyordu. Fakat bugün bütün konferansın hedefindeki programın hala önceki sezonu 15-16 dereceyle noktalayan ve son ACC şampiyonluğunu 1989’da kazanmış o program olduğunu unutmamalı. Elbette Sidney Lowe ve kırmızı ceketinin kampüsü terk etmesi sonrası -ESPN’den transfer ettikleri- Mark Gottfried ile artık bambaşka bir döneme girdiklerinden bahsediyoruz fakat Wolfpack’in konferansın bir numarası olarak öne çıkması, kendi yükselişinden ziyade duvarların alçalmasıyla alakalı oldu. Büyük Dans’ta geçen seneki başarının da ötesine geçebilirler mi? Gottfried’in geldiği gibi istihdam işine de el attığını hatırlatmalıyız. Pozisyonlarının en iyi on oyuncusu içinde yer alan üç genci bağladı ve bunlardan biri olan skorer guard Rodney Purvis’in ilk günden önemli bir gediği kapatması bekleniyor. Sorumuza bugünün perspektifinden verdiğimiz cevap ise aslında doğrudan Leslie’nin gelişim iradesine ne kadar güvendiğimizle ilgili. Zira oyun kurucu Lorenzo Brown ‘güven telkin etmek’ söz konusu ise ülkenin en tepesine yazılacak oyun kuruculardan. Geçen sezonki 35% asist oranı değerli. Eğer NC State hücumlarında topun her defasında gitmesi gereken yere ulaştırıldığını hayretle izleyenlerdenseniz, Brown’a hak ettiği değeri veriyorsunuzdur zaten. Leslie ilk günden beri bir lotarya potansiyeli gösteriyor. Fakat aşağı yukarı benzer fiziksel özellikler taşıdığı Deshaun Thomas kadar şaşmaz bir hücum silahına dönüşmesi zor gözüküyor. Her iki oyuncunun da hayatı onlar için daha kolay kılan birer oyun kurucu tarafından besleniyor olması ise sezona girerken kolej takipçilerinin en büyük şansı.
Geçen sezon Final Four dışında kalması tamamıyla sakatlıklara bağlanan North Carolina, uzun yaz boyunca önemli bir fırsatı teptiğine aymış olmalı. Neredeyse bütün guardlarını uzun süreli sakatlıklara kaybettikten sonra sezonun en önemli kısmını Kendall Marshall’dan yoksun geçip, onun yerine ilk beşe eski bir walk-on monte etmek durumunda kalmışlardı. Bugün ondan bile yoksunlar, çünkü bir Mormon olan Stilman White takımı ‘misyona gittim döneceğim’ diyerek terk etti. Bunu pek de umursamadıkları açık, onlar ülkenin açık ara en iyi ve kendini kanıtlamış ön alanının (Barnes/Henson/Zeller) yerini doldurma göreviyle boğuşuyorlar daha çok. Geçen sezon Henson-Zeller ikilisinden seken süreler dışında kendini pek gösteremese de aileden yetenekli James Michael McAdoo bu konuda ümit veren tek isim. Fakat bahse konu boşluk çok büyük ve McAdoo sahaya geçen sezon pek de göstermediği katil içgüdüsüyle çıksa bile imkansız bir görevin peşinde koşuyor olacak. Arka alandaysa bu kez sakatlıktan uzak birer sezon geçirmeyi uman Strickland-Bullock-McDonald-Hairston dörtlüsü ile elleri biraz daha zengin. Özellikle Reggie Bullock’ın bu takımın skor liderine dönüşmesi beklenebilir. Organizasyon ise freshman Marcus Paige’in eline verilecek gibi. Sadece bu bile beklentileri şekillendirirken daha temkinli davranmaya itiyor. Tar Heels cemaati bir yandan gözlerini futbol programında patlak veren skandala ve kesilen hesaba çevirmişken bu Roy Williams için biraz daha rahatlatıcı olabilir en azından.
Tıpkı Gottfried gibi görevinde henüz bir seneyi geride bırakmış bir koçla yeni bir yolda ilerleyen Maryland, Ukrayna’dan buldukları Alex Len ile konferans içi derecesini 50% üzerine çıkarabilir. Len sahayı koşan bir uzun, hücumunu her gün biraz daha yontuyor ve bu seviyede önünde durabilecek çok fazla atlet yok. Miami’nin ise bu çekirdekle bugüne değin daha fazla somut başarı elde etmiş olmasını bekleyenlerdendim. Durand Scott ve Reggie Johnson için artık son şans. Okul efsanesine de dönüşebilirler, bir ‘hiç kimse’ olarak da kalabilirler. Artık eskisi kadar ümitli değilim. Unutulmaması gereken asıl takım ise Florida State. Yıllardır sezon öncesi değerlendirmelere ancak bu noktada dahil olabiliyorlar. Geçen sezon Duke’u ve North Carolina’yı ikişer kez yenmiş bir takım olarak kuşkusuz daha fazlasını hak ettiklerine inanıyorlardır. Leonard Hamilton’la önemli bir savunma geleneği oluşturdular ve personeldeki keskin değişimlere rağmen bu durum hiç değişmiyor. Zira Hamilton önemli bir FSU oyuncusu prototipi yarattı ve her sene ışıltısız gözüken, fakat ilk günden o savunma disiplini içine ahenkli bir parça olarak katılacak yeni çocukları kampüse davet ediyor. Chris Singleton ve Bernard James bu türün son örnekleri. Ben konferans turnuvası şampiyonluklarını koruyabileceklerini düşünüyorum, zira NC State dışındaki rakipleri için kilide uygun anahtarı icat ettiklerini gördük. Michael Snaer’in savunmada tüm bu gereklilikleri karşılarken, hücumda ileri doğru kaç adım atabileceği belirleyici olacak.
Herkesi, en çok da kendimi, ters köşeye yatırarak konferansı kazanacak takım olmaya Duke’u aday gösteriyorum. Duke’un 27-7 ile kapattığı (ACC içinde 13-3) ve lotaryaya bir oyuncu gönderdiği 2011-12 sezonunu bir başarı olarak görebilirdiniz. Fakat o oyuncu Austin Rivers’tı ve takımın sonuna kadar gidemeyeceği ilk gün bile o kadar açıktı ki. Lehigh yenilgisine şaşırmadığımı söyleyeyemem, fakat ikinci hafta falan iyi bir kısanın sürüklediği bir rakibin onları madara edeceğinden emindim. Meğer o kısalardan biri Lehigh gizemi içinde saklı tutuluyormuş. Rivers’ı kaybetmek bence bir geri adım değil. Onun yerine gelen Rasheed Sulaimon’ın selefinden daha iyi bir top kontrolü ve dış şutu olduğu söyleniyor. Bunların doğruluğu bence çok da önemli değil, uzun kollarına falan bakılırsa arzulu bir tip olması sefalet içindeki arka alan savunmasını eski haline getirmeye yetecektir ki Mike Krzyzewski dönemi Duke için kaybedilmemesi gereken karakterlerin başına yazılırdı bu baskılı perimetre savunması. Seth Curry maç başına en az 17-18 sayı bulacaktır, kardeşlerin annesini görmek isteyenler6 Golden State maçları yerine buraya bakıversinler. Mason Plumlee (Plumlee 2 oluyor, Şenol 3 gibi) için Coach K erken bir “Kendisi majör Yılın Oyuncusu adayıdır” açıklaması yaptı. Aslında bu tip açıklamalar Jim Calhoun’un imzalarından biridir. Oyuncusunu ihya etmekten ziyade, ‘en iyi takımın en iyi oyuncusu bu ödüle aday olacaktır’ önermesinden yola çıkarak kendi sistemine güvenini ifşa etmesine yarayan bir açıklama olarak algılanmıştır bu hep. Takımın yıldızı net değilse ters tepeceği söylenegelmiştir, ama hiç ters teptiği görülmemiştir. Coach K de bir kere denemekten zarar gelmeyeceğini düşündü herhalde. Plumlee Biraderler içinde en iyisi bu bence,7 aynı zamanda ACC’de onunla aşık atabilecek Len dışında alçak post tehdidi de gözükmüyor.
Süper Final Şampiyonluk Grubu: Duke Blue Devils
Burası için aday olan isimlerin her birine değinmişim yukarıda, sıralayarak başlayalım. McAdoo 5 puan, Leslie 6 puan, Plumlee 8 puan, Brown 10 puan. Şimdi gelen habere göre Eurovision esprilerinin hepsi bayatlamış, devam ediyorum. Snaer’in bir yıldız olarak algılanması süreci çok doğal işlemiş gibi gelmiyor aslında. Çıkış yapan Seminoles içinde en önemli şutları sokan adamdı. Onun dışında adanmışlığı ile ya da düzene gösterdiği sadakat ile rejimin sosyalizm olduğu takımda diğerlerinden ayrılabilen bir adam değildi. Belki bu yüzden zorlama bir aday gibi gelecek ama Florida State’in konferansı sallamasını falan da beklemiyorum. Sadece liseden üç yıldızla gelip, sessiz sedasız bir bireysel gelişim delisi olduğunu gösteren çok fazla örnekle karşılaşıyoruz ve Snaer’in karşımıza bambaşka bir oyuncu olarak çıkması beni çok şaşırtmayacak.
Onur Listesi: Michael Snaer (Florida State, Sr.) – 14.0 sayı, 3.8 ribaund, 1.9 asist, 1.1 top çalma, 40.4% üç sayı yüzdesi
Gottfried’in kampüsteki ilk işi bu çocukla müzakereleri sıklaştırmak olmuştu. Tıpkı Gary Harris gibi komple bir topçu ve adaptasyon gibi faktörler onun için gereksiz bir detaydan ibaret olacağa benzer. Bunun yanında Harris’i layık bulmadığımız bu prestijli ödülü ona vermemizin, hem de Sulaimon ve Paige gibi rakiplerin önünde vermemizin sebebi açık. Bu konferansa dahil takımlar içinde turnuva koşusunu üçüncü haftaya kadar sürdürmesini en muhtemel bulduğum takımda önemli bir açığa doğrudan cevap olabilir ve özellikleri sayesinde bunu göz alıcı istatistiklere dönüştürebilir.
ConfessKU Yılın En Ateşli Çömezi: Rodney Purvis (NC State) – Raleigh, NC – ESPN100 Sırası: #20, North Carolina’da Gatorade Yılın Oyuncusu, McDonald’s All-American, Jordan Brand Classic
6. Pac-12
Hala yazılmayı hak edecek bir şeyler olduğunu düşünüyordum aslında, ama yazmayacağım ve iki büyük hafifletici sebebim var.
Süper Final Şampiyonluk Grubu: Arizona Wildcats
Onur Listesi: Andre Roberson (Colorado, Jr.) – 11.6 sayı, 11.1 ribaund, 1.9 blok, 1.3 top çalma, 51.0% şut yüzdesi
ConfessKU Yılın En Sağlam Çömezi: Shabazz Muhammad (UCLA) – Las Vegas, NV – ESPN100 Sırası #2, ülkenin en iyi kısa forveti, McDonald’s All-American
Final Four: Louisville (Big East), Indiana (Big Ten), Ohio State (Big Ten), UNLV (Mountain West)
All-America Teams:9
Birinci Takım: Aaron Craft (Ohio State), Trey Burke (Michigan), Shabazz Muhammad (UCLA)*, Doug McDermott (Creighton), Cody Zeller (Indiana)
İkinci Takım: Phil Pressey (Missouri), Isaiah Canaan (Murray State), Michael Snaer (Florida State), Deshaun Thomas (Ohio State), Mike Moser (UNLV)
Sözlük:
Fr. (freshman): Birinci sınıf öğrencisi/oyuncusu, mini mini birler, çömez, çaylak, froş.
So. (sophomore): İkinci sınıf öğrencisi/oyuncusu.
Jr. (junior): Üçüncü sınıf öğrencisi/oyuncusu.
Sr. (senior): Dördüncü sınıf öğrencisi/oyuncusu, kadayıf, senyör.
istihdam (recruitment): Aslında kimsenin kimseyi işe aldığı falan yok, daha ziyade genç oyuncuları ayartmak için peşinden koşan koçlar var. Fakat kolej basketboluyla ilgili yazmaya başladığımda bu kavrama öyle bir karşılık bulmuştum, hiç uyaran da olmadı. Şimdi ilk günkü gibi dahiyane gelmiyor ama kişisel devam çizgisini bozmuyorum. Bu olay bu kadar önem arz ediyorken, kolej sporlarında bir tür ‘ölü sezon’un varlığından söz edilemez. Eskiden yılın altı ayını performans sezonu, geri kalan altı ayı ise istihdam sezonu olarak ayıranlar oluyordu. Artık Fenerbahçe’de transferin bitmemesi gibi bu işler de yıl geneline yayılmış durumda ve örneğin 2013 yazında liseden mezun olacak çocukların tamamına yakını, gelecek sene nerede oynayacağına bundan birkaç ay önce karar verdi bile. Önemli konu, dört mevsim usulsüzlük izi süren komiteye meşgale alanı oluyor ve ‘telefonun başında çaresiz bekliyorum’ tarzını tutturan yeni bir koç profilini dolaşıma sunuyor.
redshirt: Kırmızı gömlek. Takımla birlikte bulunan, fakat sahaya sürülme iznine sahip olmayan oyuncular için kullanılır. Bu izni transfer ya da istihdam şekilleri nedeniyle komite kararınca kaybetmiş olabilirler. Ya da kendi talepleri doğrultusunda bu statüyü almışlardır. Bu durum özellikle kolej futbolunda yaygındır, koçlar birinci sınıf öğrencilerinin ilk senelerini karmaşık setleri öğrenmeye adamalarını ister. Basketbolda ise yine freshman oyuncusunu akademik durumunu düzeltmesi için redshirt statüsüne geçiren koçlara rastlanır. Bir diğer yaygın sebep de sakatlıktır. Bu sakatlık oyuncunun takımının maçlarının 30%’luk kısmını kaçırmasına yol açmışsa komite tarafından böyle bir hakla ödüllendirilir. Trevor Mbakwe’nin altıncı sezonunu geçiriyor olmasının arkasında yatan bu işte. Bir de gri gömlek var, White gibi Mormon misyonuna gidenler veya James gibi orduya katılan tipler için. Ona hiç girmeyelim.
walk-on: “Takımın geniş kadrosunda bulunan, rotasyondaki oyunculara antrenman veren, ancak ekstrem durumlar dışında süre almayan oyunculara verilen addır” demişim, bu ekstrem durumlara örnek olarak da John Wooden’ın torunu Tyler Trapani’nin yenilenmesinden önce Pauley Pavilion’daki son basketi atması için oyuna alınmasını vermişim. Kentucky guardı Jarrod Polson’ın güncel hikayesindeki gibi takımda baş gösteren paranormal sakatlık silsileleri de yardımcı olabilir. Genelde basketbolcu olmak gibi bir hayalleri olmasa da hem yoklamadan yırtarlar, hem de kampüste formalarıyla dolaşıp 7.5-8 ayarında kızların radarına girebilirler. Maç sonu seremonisinde iki takım oyuncuları el sıkışırken, bu arkadaşların görüntüsü biraz hüzün verir insana. Ohio State’in Conley-Oden yıllarında kendisi de bu statüde bir oyuncu olan Mark Titus’ın bu fenomeni anlattığı kitabı “Don’t Put Me In, Coach” tavsiye edilir. Çetin Yılmaz’ın da Türkiye’deki en ünlü walk-on olduğu söylenir. “Yapma walk-on ya!” – R. Dilmen.
Dick Vitale: …
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane