Zaman çabuk geçiyor. Bir sene önce, üç yıllık istihkakımızın ilkini gururla tamamlamış, WTA Sezon Sonu Şampiyonası’nı kupayı Kvitova’ya vererek noktalamıştık. Şimdi bir kez daha kadın tenisinin yıldızlarını Sinan Erdem’de görme vakti geldi.
Peki yeni sınava hazır mıyız? Kim kazanır, kim ne yapardan evvel bu sorunun cevabına biraz kafa patlatmak gerektiği inancındayım. Zira, bu işin çok içinde olmasanız dahi geçen seneki auranın bu sene o ölçüde tezahür etmediğini fark ediyorsunuzdur. Muhakkak ki, geçen yıl ilk sene olması hasebiyle açlığın daha fazla olması doğal ama bizim de yapı itibariyle biraz çabuk doyan bir toplum olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek gerekiyor. Tamam Formula olsun, işte bu WTA Masters olsun, bunlar kalorisi yüksek gıdalar ama lifli değiller, bir kere yedin mi öyle 10 sene yeniden acıkmamak gibi bir şeyin olmaması lazım. Hele ki bizim gibi spor ve uluslararası sportif organizasyonlar babında bir deri bir kemik adamın şunları hamuduyla götürmesi lazım.
İşin ahali boyutu bir yana, bir de devlet boyutu var ki o da önemli, hatta belki de daha önemli. Benim kulağıma gelen, bu tür organizasyonların aşırı maliyetli olması sebebiyle spor bakanlığının keyfinin biraz kaçmış olduğu ve yeni dönemde bu tür projelere pek sıcak bakmadığı. Haklılık payı yok dersem yanlış olur keza biz bu gibi beynelmilel etkinlikleri aldığımız zaman misafirperverliği biraz abartıyoruz, dolayısıyla faturalar çok kabarıyor. Haliyle, iyi reklam yapalım derken ayvaz kasap durumuna düşüyoruz. Uluslararası birçok gazeteci geliyor diye basın kafeteryasında ahtapotlu tapas ikram etmek yerine bu paraların birkaç ay önceden başlayacak tanıtımlara, reklamlara, afişlere harcanması daha mantıklı. Eğer bu organizasyon Türkiye’de tenisin gelişmesi için bir kıvılcım tutuşturacaksa, sponsordan, devletten gelen bütçe sosyal sorumluluk için de kullanılmalı. Misal, bir sene önce Van’da meydana gelen depremde mağdur olmuş çocuklar TTF tarafından hatırlandı mı? Ülkenin her bölgesinden insanlar, genç tenisçi adayları bu şampiyonayı izleyebilsin diye turlar, kampanyalar düzenleniyor mu? Bildiğim kadarıyla hayır.
Kort içi organizasyon için TTF’nin şansı milli tenisçi İpek Şenoğlu’nun koordinatörlüğü. İpek dünyanın her yerinde oynamış, Grand Slamlerde boy göstermiş bir profesyonel oyuncu olarak ne nasıl yapılmalı çok iyi biliyor. Ama her işe de İpek’in yetişmesini, yukarıda bahsettiğim şeyleri tek başına yapmasını beklemek insafsızlık olur.
Bir de tabii organizasyonun bayrama denk gelmesi gibi bir talihsizlik var ortada, es geçilmemesi gereken. Merak edenler için söyleyeyim, bu konuda Türkiye Tenis Federasyonu’nun herhangi bir tasarrufta bulunması söz konusu değildi. WTA sezonluk takvimi bir yıl öncesinden, sadece ve sadece WTA’nın kendisi tarafından oluşturuluyor.
Hafif karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım ama yanlış olmasın, ben yine iyi bir doluluk ve atmosfer bekliyorum. Geçen sene çıtayı yükseğe koyduğumuz için o standarda tekrar ulaşabilir miyiz, o konuda kaygılarım var sadece.
Gelelim saha içine. Bu senenin en büyük özelliği elbette Serena Williams. 15 kez slam kazanmış, tarihin en büyüklerinden olan Serena’yı çıplak gözle takip edecek olmak herkesi heyecanlandırıyordur, ben de bir istisna değilim. Serena Amerika Açık’tan beridir tenis oynamıyor ve gayet aç olacak. Böyle uzun aralardan sonra geri dönmek kolay değildir ama turnuvanın round robin formatıyla oynanması bu anlamda Serena için bir şans. İlk maçında kötü gözükebilir, hatta kaybedebilir ama seyircinin de verdiği ivmeyle bir şekilde gruptan çıkacaktır. Azarenka ile oynayacakları maça ise ayrıca dikkat.
Dünya 1 numarası Azarenka müthiş formda ve geçen sene yarım kalan işini tamamlamak için İstanbul’da. Dünyanın çok az yerinde burada olduğu kadar sevilen Vika’nın İstanbul ile ayrı bir bağı oluştu 2011 sonrasında. Bu sene mükemmel oynamasını bekliyorum ve en büyük şampiyonluk adayım da kendisi.
Sharapova geçen yıl ayak bileğindeki sakatlığı sebebiyle ne kendisi bir şey anlayabilmişti, ne de biz ondan tad alabilmiştik. O da bu yıl çok daha iyi durumda ve en azından gruptan çıkacağına inanıyorum.
Büyük üçlünün hemen arkasına yazacağım isim ise Agnieszka Radwanska. Harika bir yıl geçirdi ve bunun farkında. Üzerinde herhangi bir baskı yok ve yılın son turnuvasını her şeyini vererek iyi geçireceğini düşünüyorum.
Son şampiyon Petra Kvitova’dan bu sene çok fazla bir şey beklemiyorum, hakeza Li Na’nın da turnuvaya büyük katkı yapacağını düşünmüyorum. İlk kez Masters oynayacak Sara Errani kapalı kortta çok fazla bir etki yaparsa büyük sürpriz olur, çiftlerde de oynayacağı için enerji bölünmesi de söz konusu olacak onun adına.
Turnuvanın Nefise Karatay’ı bence Angelique Kerber. Mustafa Denizli gibi turnuvayı kafamda sanal olarak oynadığımda Sinan Erdem’in tribünlerinden çıkardığı toplarla seyirciyi ateşe veren bir Kerber görüntüsü gözlerimin önüne hayli sıklıkla geliyor. Turnuvaya iyi başlarsa bütün denklemi alt üst edebilir.
Kimin kazandığından öte, umuyorum ki bu seneki Amerika Açık finalindeki kaliteye yaklaşan, draması bol, maç puanları çevrilen, atlanan zıplanan müthiş maçlar izleriz.
Şimdi müsaadenizle ahtapotlu tapasımla biraz vakit geçirmek istiyorum.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane