“… Hoşgeldin William, Shakespeare kadar yaşlı. Ben diyeyim yetmiş, Abdullah desin seksen, siz demeyin artık… Yüz yaşında değil yani ve fakat baston marifetiyle zor yürüyor. Haki yeşil ceketinin yakasında lejyondonör ve lejyondöbişey rozetleri, hafif sinirli, elleri kemik ve damardan ibaret bir eşcinsel. Bu genç oğlanlar da onun sekreteriymiş, laçoları yani. Biri belli ki eski laço, öbürü gıcır laço. Bunu şundan anlıyorsun, eski laço, gıcır laçoya gıcık… Pek anlamam bu işlerden ama belirgin bir İsmet Ay kültürümüz var tabii. Hemen çözdüm olayı. Herkes büyük bir saygı gösteriyor Hoşgeldin William’a. Bizde olsa, hemen herkes elini öpecek, öyle bir saygın durum herifçioğlu. Fakat kimin nesi, hangi çarşının fesi bilemiyoruz. Yanımda oturan Groteski Abdullah’tan bilgi almaya uğraşıyorum:
– Kim ulan bu herif?
– Bu amca eski hippi olayının babalarındanmış. Kendisine üstat muamelesi yapılıyor… Şıh gibi bir şey işte.
– Yazar mıymış?
– Evet… Kitapları falan var yani…
… Bundan çok yıllar önce Hoşgeldin William ve karısı Mexico kentinde yaşıyorlarmış. Demek amcamın bir karısı da varmış! Of kors! Karısı da, kendisi de en hızlı şırıngacılardanmış! Damardan tuzlama yani? Of kors! Hoşgeldin William tabancaları ve tabanca kullanmayı çok severmiş. Bir gece karısıyla kafaları çok iyiymiş, eve gelmişler, Giyom Tell’cilik oynamışlar! Hep oynarlarmış ve amcam her seferinde, bir ortasından delermiş karısının başına koyduğu elmayı. Karısı hiç korkmazmış, Giyom Tell’in oğlu gibi. Ancak o gece nasıl olmuşsa, elma yerine, alnından karısını vurmuş Hoşgeldin William. Hoş, Giyom Tell’in de bir sürü oğlu olduğu birçoğunun bu ve benzeri iş kazalarında öldüğüne yönelik söylentiler de yok değil. Sonunda mahkemeler olmuş, ne olmuşsa Hoşgeldin William beraat etmiş!
– Kafamız çok iyiydi, sayın yargıç!
Durumu süper-hafifletici bir madde var demek ki onların yasalarında… Daha sonra da Hoşgeldin William’ın o kadından olan oğlu bir mide hastalığından ölmüş. Bu olaylar çok koymuş adama. Resim de yapıyormuş yazarlığın yanında. Ağırlığı resme vermiş. Bitirdiği resme uzaktan tabancayla ateş ederek, resimde kurşun delikleri açar olmuş. Bu resimleri çok tutulmuş… Bana bir kitabını verdi Hoşgeldin William. Resimlere bakacağım, fakat kitap resimli değil. Ben de bu kitabı postalayacağım ona, içinde adını görecek, hiçbir şey anlamayacak. Ya çıldırır ya da hızlandırılmış Türkçe öğrenir. Benim tanıdığım William Burroughs öyle bir tip.”
Şüphesiz Türkiye’de giderek daha çok hatırlanan yazarlardan, Ferhan Şensoy’un böyle andığı William S. Burroughs. Ölümünden yıllar sonra Türk ahlakına uygunluğu sınanan isimlerden biri. Yaşasa ipler miydi sorusunun cevabını bir satırını bile okuyanlar biliyor ya neyse…
2 Ağustos 1997’de Kansas’ta son nefesini vermişti, U2’nun Last Night on Earth klibinin sonunda da arz-ı endam eyleyen Beat Kuşağı’nın efsanesi. Zaten orada göründükten üç hafta sonra bize veda etmişti.
Kim bilir birçoklarını mest ederken uzun yaşamı boyunca, bazılarını da pek şaşırtmıştı. O kadar uyuşturucuya rağmen 83 yıllık macerası akılları zorluyordu, tıpkı yazdıkları gibi. Hesap makinesini ticari hayata sokan William Seward Burroughs’un adını taşıyan torunu olarak Şubat 1914’te ağzında gümüş kaşıkla doğan edebiyatçının yolu Harvard’dan Viyana’ya uzanmıştı eğitim uğruna. Çok da sevmemişti tabii üniversiteleri…
Bir gün bir apartmana yerleşti ve olaylar gelişti! En azından yaşadığı topraklara milyonlarca sigara içimi uzaklıkta, ölümünden yıllar sonra asker kütüphanesine uygun bulunduysa da çocukları tehdit edebileceği hükmedildi. Sağolsun 6 45 ve Sel Yayıncılık, dayanışma kültürünü anımsatarak yayımladıkları antolojiyle birilerine selam çaktı: “Beat Kuşağı Antolojisi, bu muzır kuşağın yasaklanması gereken tüm yazar ve şairlerini bir araya toplayarak, ülkemiz çocuklarını muzır olan eserlerden korumak ve halkımızın ahlakının sınırlarını çizmek amacıyla kurulan Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’na yardımcı olmak amacıyla hazırlandı ve yayımlandı!
Umarım işlerini kolaylaştırmışızdır!”
Umarım işleri kolaylaşmıştır…
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane