Son gün oynanan Memphis-Dallas maçıyla başlamak lazım hikayeye. Bitime iki dakika kadar varken, ESPN televizyonu mola dönüşü “what’s at stake?” bilgisi getirdi ekrana. Yazının sonunda parantez içinde kaybedenin San Antonio ile yüzleşeceğini belirtmişlerdi. Gerçekten de uğruna oynamaya değer bir vaziyet. Nitekim iki takım da maçı alabilmek için play-off ayarında bir mücadele koydular ortaya. Normal sürenin son dakikası içerisinde Carlisle müthiş bir itiraz silsilesi sundu ki hakemin kendisini ikinci teknik faulle atamamasından anlaşılacağı üzere haklılık payı vardı. Bu pozisyon yüzünden değil belki ama maçı kaybeden Dallas oldu. Yani Memphis geçen sene kabus gibi bir Konferans Finali oynadığı San Antonio’dan kaçmayı başardı. İyi mi etti, kötü mü etti, orası tartışılır.1
Seriyi konuşmadan önce Oklahoma City’nin şampiyonluk yarışının neresinde durduğunu konuşmak gerekiyor. Keza bu takımın şampiyonluk ihtimaliyle ilgili çeşitli görüşler bulunabiliyor medyada. İşin profesyonelleriyle başlayalım önce. Bahis şirketleri ne der? Heat ortalama 3 oranıyla tahmin edileceği gibi işin favorisi. Ardından 4.5 ganyanla Spurs, 5 ile Thunder, 5.5 ile Pacers ve 10 ile Clippers geliyor.2 Şu halleriyle sezon sıralarını değişseler muhtemelen Thunder ve Spurs’ün oranları da aynı şekilde yer değiştirirdi.
Ben şahsen Thunder’ı Spurs’ün önünde görüyorum. Sezon içindeki maçların tamamını kazandığı için değil, Spurs’ün hücumuna karşı en iyi durabilen takım oldukları için muhtemel bir Batı finalinde ibre bence iki sezon öncesinde olduğu gibi yine Thunder’ı gösterecek. İbre derken, benim ibremden bahsediyorum, yoksa iki sene önce Spurs o seriye ciddi formda gelmişti ve ilk iki maçla birlikte ben bile süpürgeyi hazırlamıştım.
Batı’nın bariz en iyi iki takımı oldukları için eminim çok kişinin heyecanla beklediği bu finale kadar iki takımın da takılmayacağını varsayarak konuşuyorum tabi. Bu yola taş koyabilecek birçok aday olduğunu da atlamamak gerek. Özellikle Thunder’ın yolu oldukça zor gözükmekte. Tersten gidersek; Miami, San Antonio, Clippers ve tabi ki Memphis. Memphis gibi, sakatlıksız geçireceği bir sezonda rahatlıkla 56-57 galibiyet alabilecek bir takımla ilk turda karşılaşmak hoş olmasa gerek. Hatta play-off’a kalabilme uğraşıyla sezon sonunda acayip gaza bastı ve belki tüm ligin en formda takımı durumunda şu an. Adı sanı pek duyulmamış koçun Thunder’ı gözüne kestirdiğini de tahmin edebiliyorum. Bense Grizzlies açısından onun kadar iyimser değilim, ancak korkmadığımı söyleyerek yalan makinesini geçebileceğimi sanmıyorum.
Korkuyorum derken yanlış anlaşılmasın, daha üç hafta önceden fikstürlere bakarak bu eşleşmeyi hayal etmiştim ve kendi hesabıma göre, aynı şu gün olduğu gibi, iki ve yedinci sıraları alarak karşılaşıyorlardı. Alt taraftaki diğer tüm takımlardan açık ara daha zor olduğunu bilsem de, bir Thunder taraftarı olarak geçen sezonun hesabını kapatmak gibi bir beklentim var bir kere. Artı, daha önce muhakkak söylemişimdir, hedef şampiyonluksa eğer, ilk turda laylaylom bir takımla oynamaktansa, ciddi tehdit oluşturabilecek bir takımla final yoğunluğunda bir seri oynamak, sakat vermediğin sürece her zaman daha iyidir.
Bu iki takım play-off’ta ilk kez karşılaştıklarında sene 2011’di. Memphis o meşhur San Antonio serisinden henüz çıkmıştı ve çok az görülen bir işi gerçekleştirerek sekizinci sıradan NBA finaline çıkabileceklerine inanıyorlardı. Oldukça genç bir Oklahoma City’e karşı favori olmasalar da eşit şansta olduklarını söyleyebilirdik. Sonunda nefis bir seri oldu ve saha avantajının da yardımıyla Thunder yedi maçta sorunu çözerken, akıllarda Batı’nın bu iki yükselen değerinin ileride yine karşılaşabilecekleri düşüncesi kaldı…
İşte geçen sene o beklenen eşleşme yeni bir rekabetin tohumlarını atma potansiyelini taşırken Westbrook’un seriyi kaçırması işi biraz tek taraflı hale getirdi. Maçlar her zamanki gibi yine kafa kafaya gitse de maç sonlarında Durant’i bunaltmayı beceren Memphis seriyi lehine çevirirken çok da zorlanmıyordu.
Şimdi Varan 3’teyiz. Artık iki takım da düzenli play-off oynayarak ligin elit takımlarından olduklarını ispatladılar. Memphis’in bir ara yaşadığı bocalamayı, büyük oranda Marc Gasol’un sakatlığına bağlı olduğu için, çok da önemsememek lazım. Gerektiği anda yumruğu masaya vurmayı bilerek 2-3 ay önce öngörmenin zor olacağı bir galibiyet sayısı olan 50’ye ulaştılar. Kendine güvenleri üst düzeyde ve bir kez daha turu geçebilirler.
Buradan direkt olarak geçen seneyle bu sene arasındaki büyük farka atlanabilir. NBA’in en iyi 10 oyuncusundan biri olan Russell Westbrook’un bu kez tam performansla sahada yer alacak oluşu, işin rengini değiştiriyor takdir edersiniz ki. Tam performans demişken, üçüncü diz ameliyatından döndüğünden beri 30-32’de seyreden dakika sınırlamasının play-off’ta da devam edebileceği gibi bir şey okudum. Daha doğrusu, Scott Brooks, birçok şeyde olduğu gibi bu konuda da kararsız. Mesela bir başkası, Jeremy Lamb ve Perry Jones’tan bu sezon için tamamen vazgeçti mi? Lamb benim çok inandığım bir adam ve Caron Butler iyi bir pick-up olmasına rağmen görüntü itibariyle direkt olarak Lamb’in dakikalarını çalmış durumda ve tamamen yedek beşle oynanan kısa dönemlerde özellikle Lamb’in şutlarını arayabilir Brooks. Umarım 10-15 dakika da olsa rotasyonda yer bulur.
İki alçak post uzunuyla oyunu yavaşlatmaya bayılan Memphis’e karşı tempoyu artırmanın şart olduğu düşünülürse, Westbrook’un 30 dakika civarında süre alması işleri karıştırabilir. Tempo Thunder’ın istediği düzeye çıkamazsa yarı sahada Kevin Durant sürekli Tony Allen’a karşı oynamak zorunda kalacak ki, kendi ağzından hiç duymasam da karşısında görmeyi en az istediği üç adamdan birinin Allen olduğuna bahse girerim.
Brooks’un kısmetine Perkins’e uzun süreler vermesi göze batmayacak, aksine Randolph’u en iyi tutan o olduğu için normalin aksine Perkins’in sahada olduğu dakikalarda Thunder daha iyi görünebilir. Ben yine de dört kısanın ikili sıkıştırmalarla Randolph-Gasol ikilisini yavaşlatabileceğine ve Scott Brooks’un ana silahından vazgeçmemesi gerektiğine inanıyorum. Ne kadar oynayacağından bağımsız, Perkins’in play-off öncesi sakatlıktan kurtulmuş görünmesi, uzunlarıyla konuşan bir rakibe karşı her türlü iyidir. Randolph ve Gasol’un Thunder pota altında “veleybol” oynamaları riskine karşı, her zaman oralarda onları sinirlendirebilecek bir adamın bulunmasında fayda var. Bu açıdan Adams ve her zaman olduğu gibi Collison’ın rolleri de kısıtlı ama önemli olacak.
Memphis’in de Westbrook kadar ağır olmasa da, teraziye koyabileceği birkaç adamı var. En büyük zaafları olan dış şuta belli ölçüde çözüm olabilen Mike Miller’ın Thunder sevdiğini unutmuyorum. Nitekim pota altı boğuşmalarından açılan alanları iyi kullanabilecek akıllı bir oyuncu olarak seride fark yaratacaktır. Aynı şekilde neredeyse hiçbir katkısı olmayan, prens olduğu için torpil geçilen Tayshaun’un yerine ondan daha atletik, daha istekli, daha iyi hücumcu, daha iyi savunmacı James Johnson’ın varlığı muhakkak olumlu bir durumdur. Dış şut konusunda fena olmayan Courtney Lee’yi de işin içine katarsak, esasında Memphis’in bir yıl öncesinden baya yukarıda olduğunu varsayabiliriz.
Oynadığı oyun olarak bir yıl öncesinden yukarıda olan Mike Conley ve Serge Ibaka’nın adlarını da bu bölümde anabiliriz. Özellikle Mike Conley’nin Westbrook’u ne kadar kontrol altında tutabileceği, Memphis’in kaç maç alacağıyla doğru orantılı olabilir. Ya da Ibaka’nın orta mesafeyi ne istikrarda sokabileceği serinin gidişatı açısından kilit olabilir. Tabi bunlar ana konunun bir tık altındaki konular hep. İş dönüp dolaşıp Kevin Durant’in normal sezon MVP’sini cebine koymuş bir adam olarak gireceği play-off’a nasıl bir başlangıç uygun gördüğüne bakıyor. Hiç bu kadar gözler üzerinde olmamıştı, belki kariyerinde ilk kez play-off performansı LeBron’dan fazla incelenecek ve ufak tefek tökezlemeler eskiden olduğu gibi hoş görülmeyecek. Eğer ki Durant ligin en değerli oyuncusu gibi oynayıp Ocak ayında yakaladığı o “durdurulamaz” seviyelerde dolaşırsa, bu seride Memphis’in esamesi okunmaz. Sertlikle, yavaş tempoyla, kafaya girerek, belki türlü sokak pislikleriyle ona en iyi oyununu oynatmamak Memphis’in bu seriyi geçmesinin tek yolu. “Kevin Durant atsın, diğerlerini tutalım” diyebilirsin, ama diğerlerini tutacağının garantisi yok. Tony Allen’ın 30-35 dakika Kevin Durant’i birebir tutabileceğine güveniyorlarsa tabi bilemem, ama ben olsam sürekli ikili sıkıştırma getiririm. Önceki yıllarda yoğun baskılı savunma karşısında zaman zaman Westbrook’un arkasına saklandığına tanık olduğumuz Durant’in bu kez maçların başından sonuna agresif oynamasını bekliyorum.
Seriyi heyecanla beklememin görünmez bir sebebi de, Memphis’in ederinin ne olduğunun artık kesin olarak netleşecek olması. 3-5 senedir bazı alternatif yazarların sinsi şampiyonluk adayı hüviyetini taşıyan Memphis’in, Thunder karşısında ne kadar direneceği belki takımın geleceği açısından da belirleyici olacak. Memphis’in contender seviyesinde olup olmadığından ben de emin olamadım henüz. Eğer ki bu seride, geçemeseler bile, belli dönem geçebilecekleri hissiyatını verirlerse rüştlerini ispat ettiklerini söyleyebiliriz. Tahminim böyle bir şey olmayacağı ve Thunder’ın en az üç maçı son dakikalarda kazanarak da olsa 4-1 alacağı yönünde. Ama aklımın bir köşesinde gizlenen bir ses de “yedi maç” diye fısıldıyor.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane