Bir NBA takımının 12 yıl boyunca temelinde aynı üç oyuncuyu bulundurması inanılmaz ya da imkansız bir şey değil. Birbirine yakın tarihlerde üç genç ve yetenekli adam bulup neredeyse kariyerleri boyunca kadronuzda tutmanıza bakar. Misal Thunder 2022 yılında hala Durant-Westbrook-Ibaka üçlüsünün etrafında kurulu olabilir. Takımın o 12 yıl boyunca ciddi bir şampiyonluk adayı olarak kalabilmesi de, elbette zor ama yine imkansız değil. 2022’de 34 yaşındaki Durant ve Westbrook ve 33 yaşındaki Ibaka bugünkü kadar uçup kaçamayabilirler ama onları Scott Brooks’tan daha akıllıca kullanacak bir koçun yönetiminde oynamak şartıyla, etraflarındaki takım hala şampiyonluk için yola çıkabilir. Sonuçta bir basketbolcu, çok büyük sakatlık sorunları yaşamadığı, kendine iyi baktığı ve oyununu çeşitlendirdiği takdirde (artı-eksi) yaklaşık 15 yıl üst düzey performans gösterebiliyor. 1996’da lige giren ve 99-00’dan beri süperyıldız yükü taşıyan Kobe Bryant’ın geçen yıl, yani 34 yaşındayken, takımı iyi gitse ve LeBron James’in sapık performansı olmasa kendisini MVP adayı yapacak bir sezon geçirdiğini hatırlayalım. Yani Durant-Westbrook-Ibaka (hatta Harden) veya Duncan-Parker-Ginobili gibi temelleri oluşturabildikten sonra 12 yıl boyunca şampiyonluk adayı olmak, oyuncular 30 yaşında bir araya gelmedilerse gayet ihtimal dahilinde.
Anormal olan şu: Bu adamlar (Duncan-Parker-Manu) ve bu takım (Spurs) birkaç yıl önce şampiyonluk adayı olmaktan çıkmışlardı. 2008 yılında Lakers’a konferans finalinde 4-1, sonraki yıl Dallas’a ilk turda 4-1, ondan sonra Phoenix’e ikinci turda 4-0 ve normal sezonu iyi geçtikleri 2011’de de Memphis’e yine ilk turda 4-2 yenildiler. Ve bu serilerin belki sonuncusu dışında hiçbiri “Haydaa, Spurs’e ne oldu ya?” dedirtmemişti. Memphis serisinden sonra bile konuşulan, Spurs’ünki kadar yetersiz bir pota altıyla play-off’ta bu hale düşülmesinin normalliğiydi. En başta Tim Duncan eskisi gibi değildi ve önceleri rakiplerine 90 sayıyı geçme hesabı yaptıran Spurs, kolay sayı yiyen bir takıma dönüşmüştü. Artık takımı dağıtmaları beklenirken, hatta 2011 yazında Tony Parker’ı takas etmek için başka takımları yoklamışken, sonraki her yıl daha iyiye giderek tekrar ciddi bir aday, hatta neredeyse şampiyon oldular. Böyle bir iniş ve geri tırmanışın benzerini bir daha görür müyüz bilmiyorum. Tahminim: Sanmıyorum.
Duncan-Parker-Manu üçlüsünün doğuşuyla hemen hemen aynı dönemde yükselişi başlayan Mavericks ise Nowitzki dışında herkesi sürekli değiştirerek ve yetersiz kalanların daha iyisini almaya çalışarak, zaman zaman bunu yapabilerek ama asla Spurs seviyesinde bir istikrara erişemeyerek birkaç yıl boyunca iddialı olmayı başardı. Tam onlardan da ümit kesilmişti ki1 2011’de play-off başlangıcında kimsenin öngöremediği bir şampiyonluk kazandılar. Fakat Tyson Chandler’ı kaybedip (daha doğrusu bırakıp) ertesi yıl play-off’a bile zor girdiler ve o günden beri de ancak play-off kovalayan bir takım Mavericks. Bu bakımdan hikayeleri, bugün yine şampiyonluk için en büyük favoriler arasında sayılan Spurs’ten epey farklı.
Bugün bu takımları ayırıp Spurs’ü bir favori yapan, Mavericks’in ise sahip olmadığı için play-off bileti mücadelecisinden öteye gidemediği şey, hücum-savunma dengesi. İzlemeden, kadrolara baktığınızda bile bunu görebilirsiniz. Oyuncuları belli kategoriler altında toplayarak bakarsak…
Duncan&Parker vs. Nowitzki&Ellis: Spurs’ün taşıyıcıları Tim Duncan ve Tony Parker geçen yıl muhtemelen basketbolun en iyi guard-uzun ikilisiydi. Bu sezon ikisinin de istatistikleri düştü ve Spurs’ü izlemeyenler sayılara bakarak takımın geriye gittiğini düşünebilirler. İstatistiklere fazla güvenmek de işte bu yüzden çok iyi değil. Evet, geçen yılki kadar etkileyici bir sezon geçirmiyorlar ama bunda Duncan’ın sezona yavaş başlamasının ve yavaş yavaş toparlamasının, Parker’ın ise hemen her yaz milli takımda da oynamanın getirdiği yorgunlukla vites düşürmesinin ve ayrıca çeşitli sakatlıklar yaşamasının payı büyük. Ayrıca Spurs bir yıl öncesine göre hücum çeşitliliği artmış bir takım. Yani bu istatistiklerin düşüşünde muhtemelen Popovich’in de parmağı var. Play-off’ta ikisinin de sağlıklı ve tam kapasite olacaklarını kabul edersek, bir tanesi hala oyunun iki yönünde de NBA’in en iyi uzunlarından, diğeri bence Chris Paul’dan sonra ligin en iyi oyun kurucusu.
Mavericks’in taşıyıcıları Nowitzki ve bu yılki kafasıyla Ellis birbirini nefis tamamlayan bir hücum ikilisi. Tarihin en iyi şutörleri arasında yer alan bir uzun ve onunla ikili oyunlar oynayan, kararlı olduğunda penetreleriyle savunmaları çalkalayıp duran bir guard… Üstelik Nowitzki muazzam tekniği ve pek bahsedilmese de gayet iyi seviyede olan oyun görüşüyle oyunu posttan kurmak için de müthiş bir koz. Savunmada bu oyuncuları arada kaynatabildiğiniz sürece sorun yok. Peki savunmada Mavericks gibi bir takımsanız? O zaman muhtemelen en fazla buraya kadar gelebilirsiniz. Avantaj: Spurs
Kawhi Leonard vs. Shawn Marion: Spurs’ün 2011’deki Memphis fiyaskosu sonrası grafiği bütünüyle o yaz draft edilen Kawhi Leonard’la ilgili değil ama karşılıklı bir hoşlaşma olduğu kesin. Yine bu sezon Şubat ayında eli kırılıp bir ay oynayamayan Leonard’ın takıma dönüşünün ardından kulüp tarihinin en uzunu olan 19 maçlık galibiyet serisi yakalanması da tamamen Leonard’a bağlanabilecek bir şey değil ama tesadüf de değil. Leonard bu takımın en atletik oyuncusu, en iyi dış savunmacısı, aynı zamanda sakatlık dönüşünden beri ikinci skoreri. Marion ise, şampiyonluk favorilerinden birinde bunları yapan Leonard’ın üst sınırı play-off takımlığı olan Mavs modeli gibi. İki takımı ayıran bu oyuncular arasındaki fark değil ama daha iyi olan daha iyi takımda oynuyor. Avantaj: Spurs
Green&Splitter vs. Calderon&Dalembert: İlk beşin tamamlayıcıları… İşlevi kısaca iyi savunma yapıp boş dış atışları yüksek yüzdeyle sokmak diye özetlenebilecek Danny Green, her takımda var gibi gelen ama örneğin Mavericks kadrosunda her iki işi de de onun gibi istikrarlı yapabileni bulunmayan adamlardan. Geçen sene harika oynadığı Miami serisinde son iki maç hiçbir şeyi sokamaması ibreyi ters çevirmişti. Aynı seride neredeyse sıfır katkı veren Tiago Splitter ise normal sezonu gayet iyi geçirmişti ve Spurs ona güvenip yazın yüklü bir kontratla takımda tuttu. Thunder ve Heat gibi hızlı takımlara karşı yine kaybolur mu, göreceğiz ama Mavericks’e karşı sahada kalıp katkı verecektir.
Diğer köşede Jose Calderon Mavericks’in tek oyuncuda özetlenmiş hali gibi. Pas yeteneği, ceza şutlarındaki isabet oranı, oyun zekası ve top kaybı yapmamasıyla hücum için harika bir guard. Sadece savunmada matadorluktan fazlasını beklememeniz gerekiyor; sorun olmaz di mi? Samuel Dalembert konsantre ve iyi gününde bu takımın çok ihtiyaç duyduğu pota altı bekçisi olabiliyor. Ancak onun da bazı ufak (!) problemleri var: İyi günündeyken bile maç boyu aynı seviyede kalamıyor ve o iyi günleri Mavs’in ihtiyacını karşılamaya yetmiyor. Leylalık seviyesi, bu sezon iki kez idmana geç kalarak ceza yediği bilgisiyle tarif edilebilir. Avantaj: Spurs
Manu Ginobili vs. Vince Carter: 2013 final serisinde beşinci maç dışında yolun sonuna gelmiş gözüken Ginobili kendini toparlayıp iyi bir sezon geçirdi. Ödülü alamayacak ama Altıncı Adam için adaylardan biri. Takımın gizli yedek oyun kurucusu. Daha önce yapmadığı bir şey değil ama geçen yıl o kadar etkisizleşmişti ki, iyi savunma takımlarına karşı Parker kenardayken Spurs kıvranır olmuştu. Şu an sanki bir yıl sonra tekrar Ginobili’yi transfer etmiş gibiler. Onun kadar oyun kurucu tadında değilse de Carter da Dallas için ekstra bir pozisyon yaratıcı. Eskiden bir süperyıldızdı, şimdiyse kendini çok kaliteli bir tamamlayıcı olarak yeniden biçimlendirmiş durumda. Ona çizilen rol içinde hücumda yaptıkları Dallas için gayet yeterli ama savunmada yine Spurs tarafı ağır basıyor.
Mills&Diaw&Belinelli vs Harris&Wright&Crowder: Dokuz kişilik temel rotasyonun diğer parçaları… Spurs bu spotların her birinde geçen yıla göre daha iyi. Mills 2013’te de kadrodaydı ama Cory Joseph’ın arkasında üçüncü oyun kurucu rolündeydi. Şimdiyse Joseph’ın baskı savunması ve Gary Neal’ın şutörlüğünün birleştiği, önemli bir yedek. Neal’ın yerine gelen Belinelli hem daha kalıplı, hem daha uzun, hem daha iyi pasör, hem daha iyi driplingci, hem de daha iyi oyun zekası. Diaw ise şeklen aynı Diaw ama Popovich’in ısrarıyla daha agresif ve hücumda rakibin kafa yorması gereken bir tehdit olmuş durumda.
Dallas tarafında, uzaklarda birkaç sezon ve bir All-Star apoletinden sonra NBA kariyerinin başladığı şehre dönen Devin Harris, savunmayı ateşleyen, rakibi hırpalayan iyi bir yedek. Sorun şu ki, savunması için ona muhtaçsanız hücumda Calderon kadar dengeli oynamasını bekleyemezsiniz. Sanırım Tony Parker’la uğraşmak için sahada olduğu dakikalarda bunun bolca örneğini göreceğiz. Neredeyse %70’le isabet bularak 9 sayı atan Brendan Wright’ın maç başına 20 dakikayı bile görememesinin sebebi Rick Carlisle’ın kendisine takık olması değil, savunma zaafları. O zaaflar bu takım için üstü örtülmesi zor şeyler. Zaten öyle olduğu için de, enerji getirmekten başka pek bir şey yapamayan Crowder’ın bile bu takımda havlu sallamaktan daha önemli bir rolü var. Avantaj: Spurs
Gregg Popovich vs. Rick Carlisle: Her ne kadar bugün NBA’i takip edenlerin %80 civarı bir kısmı “NBA’in en iyi koçu kim?” sorusuna Pop cevabını verecek olsa da, Mavericks’in rakipteki muadiline gıpta etmeyeceği az sayıda adamdan biri Carlisle. Hatta oyun içi yönetim konusunda belki Popovich’ten bile daha iyi. Ne var ki ellerindekiler denk değil ve Popovich de kadro avantajı bariz biçimde kendisindeyken alt edilebilecek bir koç değil.
İlk beşinde buçuğu Dalembert’in kafasının uçuşa geçmediği anlardaki hali olmak üzere sadece bir buçuk iyi savunmacısı bulunan Mavericks’in çıtası çok yüksek Batı’da şu kadrosuyla play-off yapması zaten başarı. Sezonu formda bitirmeyen Thunder’a zorluk çıkarabilir, Clippers ve Rockets’la belki “daha fazla atan kazanır” oynayabilirlerdi ama Spurs… Hiçbir maçta kolay pes etmelerini beklemiyorum ama bir galibiyetten fazlasını almalarını hiç beklemiyorum. Karşılarında geçen yıl kupayı alıp veren ve bu yıl bir şekilde daha da iyi ve derin olmayı başarmış bir takım var. Tahmin: 4-1
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane