Almanya’da son günlerde taraftar gruplarını şaşırtan bir tartışma aldı başını gidiyor. Konu da stadlarda güvenlik. Futbolu yönetenlere göre Almanya’da insanların maça gelmesini engelleyen, onları korkutan davranışlar giderek artmış. Stadyumlarda şiddet üst boyutlara gelmiş. Daha sıkı bir sporda şiddet yasası gerekiyormuş. Bu konunun detayına girmeden önce bir noktayı hatırlamak gerekiyor. Bunları söyleyenlerin yönettikleri lig, UEFA başarı sıralamasında ilk 5 Avrupa ligi arasında en yüksek seyirci ortalamasına sahip. Aşağıdaki tablo1 da son 3 senede bu liglerdeki ortalama seyirci sayısını ve stadyum doluluk oranlarını gösteriyor.
Ortalama Seyirci Sayısı |
Stadyum Doluluk Oranı (%) |
|||||
Ülke / Yıl |
2010 – 11 |
2011 – 12 |
2012 – 13 |
2010 – 11 |
2011 – 12 |
2012 – 13 |
Almanya |
42.364 |
44.904 |
42.192 |
87,27 |
92,11 |
91,30 |
İngiltere |
35.276 |
34.600 |
35.950 |
90,62 |
90,96 |
91,03 |
İspanya |
27.973 |
28.221 |
28.346 |
70,11 |
71,14 |
70,84 |
İtalya |
23.936 |
23.151 |
23.328 |
51,48 |
51,08 |
54,22 |
Fransa |
19.887 |
18.869 |
18.875 |
68,06 |
70,30 |
68,24 |
Tablodaki rakamlara bakarak Almanya’da (hatta 5 ülkenin hepsinde) insanların maça gelme oranlarında bir azalma olmadığı söylenebilir. Her maçta biletlerin en az %10’unu rakip seyirciye ayırma mecburiyeti düşünülürse belki de stadyum doluluk oranları2 mümkün olan en üst seviyeye ulaşmak üzereler.3 Ayrıca tabloda bulunmayan bir istatistik de bahsi geçen sezonlarda Bundesliga stadlarına toplamda yaklaşık 32 milyon 800 bin insanın geldiğini geldiğini gösteriyor. Bu rakamın ülke nüfusuna oranı 0,4. Başka bir ifadeyle, belirtilen zaman diliminde Almanya’da her 10 insandan 4’ü 1 kere maç izlemiş gibi oluyor. Şu anda oynanan sezon da tamamlandığında toplam sayı 40 milyona yaklaşacağından bu oran her 2 insandan 1’i haline gelecek.
Rakamlara bakıldığında, maçlara insanlar şiddet yüzünden gelmiyor argümanı bir yalan haline geliyor. Buna rağmen 12.12.2012 tarihinde oylanan yasa 36 takımın yöneticilerinin oy birliğiyle kabul edildi. Almanya’da stadlar artık daha güvenli oldu!
Burada gayet subjektif bir şekilde belirtmek isterim ki, senede en az 3-4 farklı yerde ortalama 20 maça gittiğim Bundesliga stadlarında şiddet yok. Subjektif çünkü benim (şiddetin her alanda iliklere kadar işlediği, farklı renklere, tiplere, düşüncelere toleransın sıfır olduğu, kadınların yıllarca evde bile maç izleyemediği, stadlarda 55 bin kişinin üzerine biber gazı atıldığı, stad içinde insanların birbirini bıçakladığı, vs… bir yerde eğitilen, öğretilen birinin) kendi düşüncem. Şiddet tanımımızın limitleri farklı.
Ama Alman taraftarlar da böyle düşünmüş olacak ki tüm taraftar “Ultras” gruplarının dahil olduğu “Ich fühl mich sicher” (Ben kendimi güvende hissediyorum)4 sloganıyla karşıt bir hareket başlattılar. Yasada özellikle Almanya’daki taraftar kültürünü yok etmeye yönelik olduğunu düşündükleri bazı bölümler vardı. Bunlardan birkaçı;
Taraftar grupları başta Dortmund olmak üzere bir çok şehirde yürüyüşler düzenlediler. Buna ek olarak, son iki haftadaki maçlarda, yasanın oylanma tarihine (12.12.2012) gönderme olarak, ilk 12 dakika 12 saniye boyunca sessiz kaldılar. Taraftarın sesi olmadan bir stad atmosferinin ne duruma geleceğini göstermek istediler. Bu protestonun örneklerinden biri Stuttgart–Schalke maçında yaşandı. İki köklü kulübün taraftarları 12 dakika 12 saniye sustular. Bu süre içinde karşılıklı birer gol oldu. Yine de tezahürat etmediler. Bundan daha ilginci ilerleyen dakikalarda, bir pozisyonda Stuttgart taraftarları hakemi protesto ederken gerçekleşti. Stadyumun iki ucundaki Schalke ve Stuttgart taraftarları Alman Futbol Federasyonu (DFB) aleyhinde, karşılıklı, ortak bir tezahürata başladılar.5 Evet birbirini aslında çok da sevmeyen bu iki grup ortak hareket edebiliyordu.6
Son haftalarda konuşulan ana konu olduğundan, “kendimi güvende hissediyorum” hareketi ve DFB’nin koyduğu yeni kurallar bir çok yerde incelendi.7
Bu nedenle daha fazla detayı konu hakkında tarafsız yazılar okuyarak öğrenmekte fayda var. Yeni yasaların olumlu veya olumsuz etkilerini değerlendirebilmek için de uzun bir süre gerekiyor.
Bu noktadan sonra, buraya kadar dayanabilenler için yazı başlığını açıklama zorunluluğu hissettim. Cümle, Nazım Hikmet’in futbol ve taraftarla ilgili 1931 yılında yazdığı söylenen bir köşe yazısında geçiyor. Nazım Hikmet bu cümleyle, sadece futbolda değil, hayatın her alanında ilerleyebilmek için bir çözüm sunuyor.
“Biz büyüdük ve kirlendi dünya” diyen insanların geçmişlerinden kopamadıklarını düşünürdüm. Her filmin, albümün, sporun eskisi daha güzel olamazdı. Ama yine Usta’nın, bu sefer yanılmıyorsam 1936’da söylediği, son senelerde popüler olan şu sözler futbolun giderek tuhaflaştığının biraz da ispatı gibi gelmeye başladı:
“Muayyen bir manada demokrasiyi anlamak isteyenler Taksim Stadyumuna gitsinler. Ben kendi payıma güzel ve berrak ve heyecanlı bir iki saat geçirdim orada.”
Bunlar gidilen bir Fenerbahçe–Galatasaray maçı sonrası, farklı renklerin, seslerin bir arada olabilmesine duyulan hayranlığı anlatmak için söylenmişti. Artık Bundesliga veya başka bir lig fark etmeksizin, o bahsi geçen farklı renkler paraya dönüşüyor, sesler güvenlik bahaneleriyle veya şiddetle kısılıyor. Bir iki “güzel ve berrak ve heyecanlı” saat de artık uzatma dakikalarına giriyor. Kısacası en önemli maç kaybediliyor. Ama son düdük çalmadan maç bitmez. Futbolun belki hala kazanma şansı var. Sevenlerinin futbol için, futbolla ilgilenmeyenlerin Usta için, onu da sevmeyenlerin sadece güzel bir şey için “evinde” veya deplasmanda son bir kez daha söylemesi gerekiyor. Yenilsen de yensen de taraftarın seninle!
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane