Splash Brothers

Jonathan Abrams • Grantland

Stephen Curry ve Klay Thompson bu sezonki performanslarıyla Golden State Warriors’ı zirveye taşıdılar. Ligin en iyi guard ikilisi olduklarından artık kimsenin şüphesi yok. Peki ama buraya nasıl geldiler?

1

Klay Thompson, Oakland şehir merkezine bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan kaçmak için Golden State Warriors’ın antrenman tesislerine sığınıyor. Fırtına Bay Area’yı mahvetmiş. Okullar kapanmış, ani sel baskını ihtimali yüzünden sürekli uyarılar yapılıyor. Ancak bu fırtınalı hava Thompson’ın keyfini yerine getirmişe benziyor:
Eskiden, her yağmur yağdığında basket oynardım. Arka bahçeye çıkıp şut atmaya hiç üşenmezdim.
Jonathan Abrams’ın Stephen Curry ve Klay Thompson’ın müthiş gelişimini ve ilginç dostluklarını anlattığı bu yazı, Ocak 2015’te Grantland’de yayımlandı. Final serisi öncesi Niko ve Anıl, Yazıhane için Türkçe’ye çevirdi.
Warriors’ın neredeyse 40 yıl önce kazandığı son şampiyonluğu temsil eden flama duvarda. Thompson’ın takım arkadaşlarının çoğu antrenman sonrasında farklı yerlere dağılmış. Önceki akşam Houston’ı yenen Golden State, organizasyon tarihinde bir rekor kırarak 14 maçtır üst üste kazanıyor (galibiyet serisi gelecek hafta Memphis Grizzlies karşısında alınan mağlubiyetin ardından 16’da sona erecek). Bir potada Stephen Curry şut çalışıyor. Klay’in amcası ve NBA Entertainment’ın ürün sorumlularından Andy Thompson da kısa bir ziyaret için orada. Yakın taraftaki sahada birkaç şut atıyor ve uzaklardan attığı bir tanesinde isabeti bulunca yeğenine dönüyor: “Bu şutu görmeliydin.”
Klay gülerek cevap veriyor: “En azından duydum.”
Sohbetimiz neden basketbolu seçtiği sorusuyla başlıyor: “Basketbol bireysel olarak çalışabileceğiniz az sayıdaki spordan biri. Tek gereken bir top, bir de pota” diyor Thompson. “Hatta potaya bile gerek yok. Yalnızca bir topla bile çalışabilirsiniz. Ya da 9 kişi daha bulur, 5’e 5; üç kişi daha bulur 2’ye 2 yaparsınız. Mindere gerek yok. Hatta hiçbir ekipmana gerek yok. Tek gereken bir top, bir de pota. İyi bir pota ya da top olması bile şart değil.”
Thompson, her biri profesyonel sporcu olmak için bir kariyerin peşinden koşmaya başlamadan önce, kardeşleriyle yaptıkları maçları hatırlıyor. O zamanki mücadelenin sebebi, yalnızca rekabetçi içgüdüler ve oyundan aldıkları o tarifsiz keyifmiş. Klay “Bu kadar iyi bir oyuncu olmayı beklemiyordum” diyor. “NBA’de etkili bir oyuncu olmayı başarmam beni hala şoke ediyor. Ben en fazla iyi bir rol oyuncusu olacağımı düşünüyordum. İyi şut atıp fena savunma yapmayan, üçlük ve savunma odaklı bir oyuncu olmayı bekliyordum ama şimdi bir franchiseın yapıtaşlarından biri sayılırım. Bu beni gerçekten şaşırtıyor. Bu seviyeye çıkabileceğimi hiç düşünmemiştim.”
Thompson’ın oyunu, zorluklarla ve başarılarla dolu bir yaz mevsiminin ardından yeni bir seviyeye çıktı: Klay, birkaç ay gibi bir kısa süre içerisinde önce Mark Jackson’ın kovuluşuna şahitlik etti. Jackson önceki sezonlarda oyuncusuna sürekli destek olmuş, özgüven kazanmasında kilit rol oynamıştı. Thompson bunun hemen ardından Kevin Love takasıyla ilgili dedikoduların ikinci adamı haline gelip kendini Ricky Rubio’nun attığı pasları asiste çevirirken görmeye başladı. Ama daha sonra ABD Basketbol Milli Takımı’nın İspanya’da oynadığı FIBA Dünya Kupası’ndaki yıldızlarından biri olup eve altın madalyayla döndü. Sonra da Golden State’deki kariyerinin devamını garantiye alan 70 milyon dolarlık (neredeyse maksimum) bir kontrata imza attı. Jackson’ın işini kaybettiğini görmekten hiç hoşlanmamış olsa da koçluk kariyerinin ilk yılındaki Steve Kerr’ün kendisine hücumda tanıdığı özgürlük sayesinde bir üst seviyeye çıktı.
Thompson uzun süredir NBA’in şutör guard protopinin örnek bir temsilcisi olarak görülüyor: Uzun ve ince bir vücuda sahip saf bir şutör, gayretli bir savunmacı ve iyi bir pasör. Ve bu sezon kendisinden beklenen rolü oynuyor, kariyerinin en yüksek ortalamasıyla rakip potalara maç başına 21 sayı bırakırken 3 sayı çizgisinin gerisinden yüzde 43.1’le isabet buluyor. Thompson’ın yükselişi, tarihi bir rekabet ve güç derinliğine şahitlik eden Batı Konferans’ında 26-5’lik galibiyet oranıyla ligin zirvesine oturan Warriors’ın bu noktaya gelmesinin en önemli sebeplerinden biri.
Klay’in bu sezonki performansı oyununun yeni boyutlarını da ortaya çıkardı. Dribbling sonrası potaya gittiği pozisyonların sayısı geçen sezona nazaran artmış durumda. Artık boyalı bölgeyi daha sık ve daha agresif biçimde ziyaret ediyor. Perdeden çıkıp ikili sıkıştırmadan kurtulduktan sonra serbest atış çizgisinin bir adım içinden tüy misali potaya düşen yüksek şutlar atabiliyor. Thompson’ın partneri Curry’yi taklit etmeye çalıştığını düşünenlerin sayısı az değil ve yanılmıyorlar da. Klay çok yönlü bir skor tehdidine dönüşmesinde takım arkadaşlarıyla arasındaki rekabetin önemli bir etkisi olduğunu söylüyor:
İçinizdeki hırsı korumanın Steph’i yakalamaya, onun yaptıklarını yapmaya çalışmaktan daha iyi bir yolu yok. Ama onun gibi olmam mümkün değil. Bu gezegendeki kimsenin de onun gibi olabileceğini sanmıyorum.
Thompson ve Curry ikilisi bu yılki oyunlarıyla, birçoklarının da kabul ettiği üzere, NBA’in en iyi guard ikilisine dönüştü ve çıktıkları bu yolda aralarındaki tek ortak noktanın herkesin diline pelesenk olan “Splash Brothers” lakabından ibaret olmadığı ortada. İkisinin de babası (Mychal Thompson ve Dell Curry) başarılı birer NBA kariyerinin ardından, sırasıyla Lakers ve Hornets’in maçlarında yorumculuk yapmaya başladı. İkisinin de annesi (Julie Thompson ve Sonya Curry) üniversitede voleybol oynadı. Kardeşleri (Mychel Thompson ve Seth Curry) onları NBA’e giden yolda zorladı, teşvik etti ve ikisi de tıpkı kendileri gibi profesyonel basketbolcu. Ama tek başına genetik miras NBA’de büyük bir isim olmaya yetseydi, bugün ligde çok daha fazla Jordan olması gerekirdi. “Mesele, adanmışlık ve çalışma ahlakı” diyor Dell Curry. “Bu değerlerin etrafında olsanız bile, bunları sahaya yansıtması gereken sizsiniz. Beni eski bir oyuncu ve bir baba olarak en çok gururlandıran şey de bu.”
Klay ve Steph de genlerinin ve babalarındaki NBA tecrübesinin onları avantajlı konuma getirdiğinin ve ligde bugün bulundukları konuma gelmelerine yardımcı olduğunun farkında. Ama ikisinin de NBA için yetersiz ve çelimsiz olarak değerlendirildiğini unutmamak gerek ve aralarındaki bunca ortak özellik arasında en önemlisi bu olabilir. Her ikisi de bu noktaya gelebilmek için ne kadar çok çalıştıklarının ve çalışmaya devam ettikleri takdirde daha da iyiye gideceklerinin farkındalar. NBA’in en iyi guard ikilisi daha da iyi olmayı umuyor.
Warriors’ın forveti Draymond Green şöyle diyor: “Steph son birkaç yıldır ligin en iyi oyuncuları arasına girmek için kapıyı zaten zorluyordu. Artık o seviyede ama bunun onu tatmin etmediğini görmek mümkün. O, büyük bir oyuncu olmak istiyor. Üniversitedeyken Davidson’a gitti. Kendisinden büyük şeyler beklenmiyordu, birkaç burs teklifi almıştır belki ama AAU’da oynamadı. Yani, asla o büyük olması beklenen oyunculardan olmadı.”
"Klay de liseyi bitirdiğinde kendisinden büyük şeyler beklenen bir oyuncu değildi. Washigton State Üniversitesi’ne gitti ki orası da basketbol açısından güçlü bir okul sayılmaz. Bu tür beklentilerin onun için yeni olduğu belli oluyor. İkisi için de bu ortam yeni. Bir anda “Daha da fazlası... Daha da fazlasını istiyorum” der gibiler. İçlerindeki bu başarı açlığı kolaylıkla fark ediliyor.”

2

Stephen Curry antrenmandan yaklaşık bir saat sonra, giyeceği kıyafeti seçmek için yola çıkıyor. Oakland şehir merkezine bakan otel odası; adeta bir gömlek, kravat, ceket ve şort cümbüşü gibi gözüküyor. Curry birini giyip birini çıkarıyor. Bir bakıyorsunuz takımını çekmiş bir James Bond gibi janti; bir bakıyorsunuz her an plaja gitmeye hazır, şortlu ve sportif bir genç adam.
Stilistlerinden biri Curry’ye çok yakışıklı olduğunu söyleyip ekliyor: “Ama gündüz yaptığın işi bırakayım deme. Erkek modeller iyi para kazanamıyor.”
Thompson’ın sezon sezon, gelecek vaat eden çaylaktan potansiyel All-Star oyuncusuna dönüşürken gösterdiği gelişim, NBA oyuncular için ideal gelişim eğrisidir dersek; Curry’nin basketbolu bunun yanında hile kodu yazılmış bilgisayar oyunları gibi kalır. Curry’nin günlük hayattaki görüntüsü bile çabuk ama sahadaki hareketleri ekranda göründüğünden de hızlı. Şut atarken topun elinden çıkış hızı gerçek değilmiş gibi ve kuvvet gerektiren uzak mesafelerden bile potada yağ gibi kayan toplar gönderebiliyor. “Benim için mesele sadece bir şutör olarak tanınmak değil; oyun kurucu pozisyonunu tamamen özgün bir şekilde oynayıp basketbol tarihindeki en iyiler arasında anılmayı başarmak, şut atıp oyun kurmanın yanında birkaç şampiyonlukla kendimi ispatlamak.”
Modacı, Curry’ye dönüp Fransa’nın güneyini fotoğraf çekimi için fon olarak kullanmanın iyi bir fikir olabileceğini söylüyor. Saint-Tropez iyi bir seçenek olabilir. “Sezon ne zaman bitecek?”
Curry cevap veriyor: “Haziran sonu.”
Steph birkaç yıl öncesine kadar bu soruya “Nisan ortası” cevabını veriyordu. Play-off’a giremeyen takımlar için normal sezon o dönemde bitiyor, Warriors da artık gelenekleşmiş biçimde yaz boyu pinekliyordu. “Sezonun bitmesine bir ay varken, her şeyin bittiğini bilmek çok kötü bir his. Herkes eşyalarını topluyor, arabaları hazırlıyor.”
Golden State 2009 Draft’ında Curry’yi şans eseri seçmişti. Minnesota önceki iki sıradan iki farklı oyun kurucu seçme kararı almasa, Steph Warriors’lı olamayacaktı. Davidson’lı genç oyun kurucuyu seçmek için daha üst sıralardaki takımlarla takasa girmeye uğraşıp başaramayan takım yönetimi çok mutluydu. Warriors için bir geçiş dönemi yaşanıyordu. Takımın lider point guardı Baron Davis önceki sezon serbest kalarak takımdan ayrılmıştı. 2007’deki “We Believe” fırtınasını yaşatan kadrodan yalnızca birkaç oyuncu kalmış ama o grup bir türlü başarılı bir play-off çıkaramamıştı. Ekibin tecrübeli çekirdeği organizasyonun gidişatından memnun değildi ve Koç Don Nelson’a olan inançlarını kaybetmişlerdi.
Curry NBA’deki ilk sezonunda bu karmaşanın ortasına adım atıyordu. Warriors da genç oyuncuya çaylak sezonunda iyi bir başlangıç yapması için şans vermek istiyordu. Ama Monta Ellis’in medya gününde söylediklerine kimse engel olamadı. Ellis’e göre Curry’yle beraber oynamaları mümkün değildi. Çünkü ikisi de çok çelimsizdi. Nelson oyuncusuna ilk yedi maçta 20 dakikadan fazla şans verip sonraki sekiz maçta üç dakikadan az oynattı. Koç o günleri şöyle hatırlıyor:
Baron Davis’i kaybetmiştik ve takım kaos içindeydi. Bazı veteranlarla sorunlarım vardı. Bu yüzden Curry’yi istediğimden daha yavaş bir şekilde kadroya sokmam gerekti. İşler başka türlü olsa onu hemen ilk 5’e çekerdim. Ama hala maç kazanma hedefimiz olduğu için takıma giriş süreci yavaşladı. Kafamdaki planda ise o çoktan birinci oyun kurucumdu, sonuçta oldu da zaten.
Curry bu iniş çıkışlara rağmen sağlam bir çaylak sezonu geçirdi. Ancak 2010’da Nelson’ın yerine gelen Keith Smart maç sonlarında çoğunlukla Curry’yi değil Acie Law’u oynatacaktı. Smart maç sonlarını topun değerini bilen bir guard’la oynamak istiyordu ve Curry kariyerinin başında top kayıplarına meyilli bir oyuncuydu. Warriors, 2011’de Smart’ı gönderip Mark Jackson’ı göreve getirdi ama takımın düşüşü sürdü: Jackson’ın ilk sezonunu 23-43’lük bir dereceyle tamamladılar. Lokavt yüzünden 2011-12 sezonu kısalmış, tekrar tekrar yaşadığı bilek sakatlıkları Curry’nin kariyerini tehdit etme noktasına gelmişti.
O günler, şimdi çok uzaklarda kalmış gibi.
Curry şu an bir aynanın önünde dikilip siyah smokinin içinde kendine bakıyor. “Çaylaklıktan bugüne değişenlere bakıyorum, Warrior olmanın anlamı bile değişti artık. NBA’e geldiğim zaman, adımız dahi anılmazdı. Şimdi şampiyonluk adayları arasındayız, bu çok özel bir şey.”
Thompson’ın çaylak sezonu lokavtın kısalttığı o felaket sezona denk geldi. Kendinden ne beklemesi gerektiğini, bir NBA oyuncusu olarak ne kadar başarılı olabileceğini bilmiyordu. O günlerde ağzından iki kelimeyi kerpetenle alıyorlardı. Şimdi takım arkadaşlarıyla, medyayla oldukça rahat ve aynı rahatlık parkeye de yansıyor. Curry de bunun farkında.
Yalnızca bir şutör gibi değil aynı zamanda topu yere vurup pozisyonlar yaratarak oynaması hem takım hem de Klay için en iyisi. Bunu yaptığı zaman savunulması neredeyse imkansız hale geliyor. Tam olarak ne değişti bilmiyorum. Sadece özgüveni mi arttı, yoksa başka bir şey mi var... Ama bu değişimi görmek harika.

3

Jerry DeBusk, Klay Thompson’ın Güney California’daki Santa Margarita Katolik Lisesi’ne geldiği ilk günlerdeki sessizliğini iyi hatırlıyor: “İlk yılında iki-üç kelimelik cümleler kuruyordu. İkinci yılında uzun cümlelere geçti, son yılındaysa iyi bir diyalog kurmayı başardık.”
Thompson, Oregon’da babası Mychal’ın Trail Blazers forması giydiği şehre yakın bir yerde büyümüş. Klay ve kardeşleri Mychel ve Trayce için Clyde Drexler yalnızca ligin en iyi guardlarından biri değil aynı zamanda babalarının en yakın dostuymuş da. Thompson ailesinin çocukları ne zaman bir takıma girse; koç, baba Mychal’ı takımı motive edecek bir konuşma yapması için çağırırmış. Klay o günleri anlatıyor: “Gözlerimi devririr şöyle derdim: ‘Zaten bunları her gün evde dinliyorum. Benim için yeni hiçbir şey yok.’ Ama birçok arkadaşım bundan hoşlanırdı, gözlerini babamdan ayırmazlardı. Ben de ‘Siz nereden bileceksiniz’ dercesine gülerdim.” Mychel en büyük kardeşti, Klay ortanca, Trayce en küçük ama Trayce abisi Klay’den iri sayılırdı.
“Trayce benden yaşça küçüktü ama fiziksel olarak daha iriydi. Yani ona bulaşamazdım. Ama Mychel ikimizi de pataklardı. Dolayısıyla pataklanan hep ben olurdum. Çok can sıkıcıydı. Çok sert maçlar yapardık, bire bir, bire iki. Bu sayede lisedeyken kendimi çabuk geliştirdim.” Klay 15 yaşındayken abisi Mychel’ı basketbolda ilk kez yendi. “Kardeşleri olup NBA’e gelen herkes bunun ne kadar önemli olduğunu söyleyebilir. Bir çocuk büyürken en çok erkek kardeşini yenmek ister. Mychel bir mağlubiyetten sonra topu okulun çatısına doğru öyle bir tekmeledi ki top gözden kayboldu.”#
#NBA’de Patrick Beverley, Tony Allen, Avery Bradley gibi harika perimetre savunucuları olmasına rağmen, Splash Biraderler’in nasıl savunulması gerektiğini kardeşlerinden iyi bilen kimse yok demek mümkün. Mychel Thompson “Bugün bile, onu hala yenebiliyorum” diyor. “Hayatım boyunca ona karşı oynadım, sahadaki eğilimlerini çok iyi biliyorum.” Seth Curry ekliyor: “Ben de diğer herkes gibi bire birde Steph’i durduramıyorum. Maçların çoğunu o kazanıyor da demeye pek gönlüm el vermiyor ama en azından beni 10-0 gibi skorlarla süpüremiyor. Sert savunma karşısında çok oyunbaz ve hünerli ama potaya göndereceği bir üçlük yerine orta mesafeden bir ikilik atmasını tercih ederim. Topu sektirip içeri girmesi için uğraşıyor, sonra da şutu kaçırmasını bekliyorum.”
Klay sağlam basketbol temellerine sahip olmasına rağmen, lise kariyeri sırasında oynadığı oyun koçların ve scoutların kafasını karıştırıyordu. Ailesi Orange County’ye taşınıp Santa Margarita için oynamaya başlayınca, Division I’ın önemli yetenekleriyle dolu takımda parlamayı başaramadı. Koçu o günleri anlatıyor: “Eskiden savunmasını çok eleştirirdim. Ayaklarının yeterince çabuk olmadığını sanıyordum ama sonunda sahada kayarak hareket ettiğini fark ettim. Uzunluğu sayesinde çok fazla alan kapatabiliyordu. Savunmada kendisini zorlamadığını düşünmem, benim adıma bir hataydı.” Peki ya şutu? “Bir tek adım öne geçip bir an için boş kaldığında topu potaya gönderirdi. Bugünlerde koçluğunu yaptığım birkaç çocuk şutör olduğunu iddia ettiği zaman, onlara şöyle yanıt veriyorum: “Hayır, şutör değilsin. Şutör, Klay Thompson gibi olur.”
Klay’den önce Santa Margarita’nın yıldızı konumunda bulunan ve şimdi Golden State’nin D-League takımında oynayan Mychel, küçük kardeşinin elit bir oyuncuya dönüşeceğinden asla şüphe duymadığını söylüyor.
Onun yeterince iyi bir atlet olmadığını söylüyorlar. Ama parkede yaptıklarını gördüğüm zaman, bu söylenilenlere pek anlam veremiyorum. Birçok oyuncunun üzerinden smaç yaptığını, rakiplerini blokladığını biliyorum. İnsanların neden ona atletik bir oyuncu değilmiş gibi davrandığını anlayamıyorum. Sırf en yükseğe zıplayamıyor diye atletik değil mi yani? Onu yapamıyor, evet. Ama harika şutları, sanılandan çok daha önemli bir atletizmi var.
Pac-12’in önemli basketbol programları Thompson’ı görmezden gelip bölgenin diğer yıldız guard’larına kadrolarında yer verdiler: USC, DeMar DeRozan’ı; UCLA, Jrue Joliday’i kaptı. Brandon Jennings’in peşinde koşan Arizona’nın hayalleri oyuncunun önce İtalya’ya gitmeyi tercih etmesi, ardından da NBA Draft’ına gireceğini açıklamasıyla suya düştü. İkinci sınıf bir yetenek muamelesi görmek Klay’i kamçılayacak, underdog mentalitesine uyum sağlamakta hiç zorluk çekmeyecekti.
UCLA’in burnunun dibindeydim. Cal’in burnunun dibindeydim. Ama o kadar uzaktaki Washington State, Tony Bennett sayesinde beni kendine çekti. Koç daha önce parlattığı oyuncuları anlatarak beni ikna etti. Ona hemen inandım. İnsanlar bir oyuncunun oğlu olduğum için hemen All-Star olacağımı sanıyordu ama ben aslında sonradan açıldım.
Pac-12’in parlak ışıklarından uzakta Washington State’te oynamak, Thompson’ın kariyeri için önemli bir adım olur. Gösterişli okulların sebep olacağı eleştirilerden ve baskıdan uzakta NBA seviyesinde bir yeteneğe dönüşmesini sağlar. “NBA’e gitmeyi düşünüyordum” diyor şimdi geriye bakarken. “Ama örneğin UCLA’de olsam, daha çok üniversite maçlarındaki performansıma odaklanmam gerekirdi. Washington State bu açıdan özel bir yerdi. Mavi yakalıların okuluydu. Liseden beş yıldızlık bir yetenek olarak çıksam üzerimde çok daha fazla baskı olacaktı. Büyük olasılık biraz da kibirli olacaktım. Oysa Washington State’e geldiğim zaman, başarıya açtım.”
Thompson ilk yılında Bennett’ın ilk beşine yerleşir. 12.5 sayı ortalamayla Cougars’ın üç sayı ve serbest atış yüzdelerindeki lideri olur. İkinci yılında konferansın en iyi oyuncuları arasında yer alacak, 21.6 ortalamayla Pac-12’in sayı kralı olacaktır. Ancak o sezon bitip draft’a gireceğini açıklamasından sonra bile NBA scout’larının çok tanımadığı bir oyuncu olmaya devam eder. Bu ilginç durumu kendisi açıklıyor: “Batı Yakası’nda Kuzeybatı Pasifik’in yukarı ucunda Pullman’da oynuyordum. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi.” Draft öncesi antrenmanları gelip çattığında karşısında en eski rakibi, kendisinden iki yaş büyük abisi Mychel’ı bulur. O da Pepperdine’de üniversite kariyerini sonlandırmış, NBA hayalleri kurmaktadır. Mychel kardeşiyle tekrar rakip olmalarını şöyle hatırlıyor: “Hiç kolay değildi. Scout’lar tribündeydi ve Klay’e rakip olmak zorundaydım. Tek bir şut bile kaçırmıyordu.”
Warriors 2011’de genel menajer pozisyonuna Bob Myers’ı getirdi. Myers aynı yılın Haziran ayında ilk draft seçimini yapacaktı. 2011 Draft’ı Joe Lacob ve Peter Guber önderliğindeki Warriors’ın yeni ve hırslı sahiplerinin de ilk tecrübesi olacaktı. Kendinden ödün vermeyen Klay Thompson takımla yaptığı draft öncesi görüşmesinde çekingen tavrını sürdürdü. Myers görüşmeden aklından kalanları anlatıyor: “Sessiz bir özgüven sezmiştim ki böylesini görmek zordur. Çünkü potansiyel oyuncularla görüşürken, çoğu zaman en çok sesi çıkanlar akılda kalır. İçine kapanık olanları okumak, daha gösterişsiz birini anlamak daha zordur.”
Warriors, 11’nci sıradan Thompson’ı seçti. Topu elinde isteyen iki guardın bulunduğu bir kadroya Thompson’ı eklemek, gereksiz bir risk gibi gözüküyordu. Jackson henüz takımın başına geçmiş, Monta Ellis ve Curry’yi, aynı takımda oynatmanın bir yolunu bulmaya çalışıyordu. Üçüncü bir dış skorerin varlığı, kadronun dengesi için bir tehdit oluşturabilirdi. Her şeye rağmen, Thompson takıma katıldığında Curry kendisine sıcak bir karşılama yaptı. Birkaç yıl önce Ellis’in Curry’ye yaşattığı sıkıntılara kıyasla işler çok daha iyiydi.
Thompson anlatıyor:
Takıma geldiğim ilk günlerde beraber şut çalışırken yarışıyorduk. Bazen kazanacak kadar iyi atıyordum ama sabit şutlar dışında hiç kazandığım olmadı. Ne zaman dribbling üzeri şut atmam gerekse yüzdelerim düşüyordu. Onun top kontrolü ise benim için şaşırtıcıydı. Topla bu kadar akıcı olduğunu, onu adeta eline iple bağlamış gibi taşıyıp, şutunu bu kadar çabuk çıkarabildiğini bilmiyordum.

4

Tekrar oteldeyiz, Curry önüne serilen her türlü kıyafeti denemiş. Birden Kobe Bryant’ın televizyondan gelen sesi odayı inletiyor. Kısa süre önce Lakers’ın bir antrenmanında çekilen görüntülerde Bryant takım arkadaşlarına çatıp küfürler ediyor, onları bir tuvalet kağıdı kadar yumuşak olmakla suçluyor.
Curry gülümsüyor: “Evet, Kobe sonunda konuşmuş.”
Bu tür şeyleri seviyorum. Daha önce buna benzer antrenmanlarda bulundum. Bir şeyleri çözmeye, bir kıvılcım yakmaya uğraşırsın. Kobe’nin ne kadar hırslı olduğunu biliyorum. Bugünlerde bununla baş etmeye çalışıyor.
Bundan kısa bir süre önce, Curry’nin ismi Kobe Bryant, LeBron James, Kevin Durant gibi NBA’in büyük yıldızlarıyla aynı cümlede anılsa; ligi sıkı takip etmeyen basketbolseverler güler geçerdi. Yıldız oyuncu 2013’te Batı Konferansı All-Star Takımı’na girmeyi kıl payıyla kaçırdığında annesi Sonya arkadaşlarından birinin küçümseyici bir tavırla oğlunu takdir eden sözlerini iyi hatırlıyor: “Stephen için iyi deneme ama Lebron, Kobe ya da onun gibi oyuncuların seviyesinde sayılmaz.”
Sonya Curry ise oğlundan asla şüphe etmedi. Stephen çelimsiz bir ergenken bile, onu başarıya götürecek zekaya ve çalışma etiğine sahip olduğunu biliyormuş. Ancak tek eksiği büyümekmiş. “Tanrı’ya oğlumuzu 1.67 boyunda bırakmaması için yalvarıyorduk” diyor Anne Curry. “Benimki kadar büyük ayakları varken öyle kısa olması hiç adil olmazdı.” Curry, 1.90’a ulaşıp NBA’deki bir oyun kurucu için ortalama üstü sayılabilecek bir seviyeye ulaştı ve Davidson Üniversitesi’nin yıldızı oldu ama scout’lar oyuncunun o çelimsiz vücutla ligin fiziksel tarzının ve amansız takviminin getirdiği büyük yükü kaldırıp kaldıramayacağını merak ediyordu. Kendi şutunu yaratmak için gereken patlayıcılığa ve hıza sahip olup olmadığı da şüpheliydi. Ama Sonya Curry oğlundan hiçbir zaman şüphe etmedi.
Dell ve Sonya oğullarına basketbolun bir eğlence biçimi değil babalarının mesleği olduğunu öğretmişti. Tıpkı Klay ve Mychel Thompson’da olduğu gibi, Stephen’ın sahadaki ilk rakibi kardeşi Seth olur. Küçük kardeş o günleri anlatıyor: “İkimiz de yenilgiyi kabullenmezdik. Bu yüzden maçlar da bitmek bilmezdi. Yaptığımız fauller genelde kavgaya dönüşürdü. Annem gelip ayırmak zorunda kalırdı.” Aslında Sonya Curry gerek görmedikçe bu kavgalara müdahale etmiyormuş: “Dell de, ben de her konuda hırslı insanlardık. Çocuklarımızın da böyle olacağını biliyorduk. Böyle olmaları doğal olduğu için fazla araya girmek istemiyordum. Büyüyorlardı ve bu tür şeyleri kendileri öğreneceklerdi. Ama en sonunda mutlaka orada olur, ‘Bundan çıkarmanız gereken ders ne? Davranışlarınıza dikkat edin ve önünüze bakın’ derdik.”
Curry’nin lise koçu Shonn Brown oyuncusunu çelimsiz bulan ve potansiyelini sorgulayan üniversite koçlarıyla toplantılar yapmaya alışmıştı: “Kaç tane koç ‘Ama yeterince atletik’ değil dedi, saymam imkansız. Artık bu söylendikçe ekibimle beraber gülüp ‘Bu çocuğu şimdi getirip senin takımın antrenmanına soksak, en iyi şutörü perişan eder’ diyorduk. Gerçekten anlamıyorlardı.”
Bugün Curry’nin Davidson’da başardıkları kolej basketbolunun efsaneleri arasına girmiş durumda. 2008 yılında March Madness heyecanı North Carolina’daki küçük kampüsü sardı ve Curry ülkenin gündemine oturdu. Basketbol severler için Gonzaga, Georgetown ve Wisconsin potasını üst üste üçlüklere boğan Curry’yi hatırlamak kolay olsa da Davidson’ın koçu Bob McKillop o sezonu anlatırken o maçlardan nadiren bahsedip başka bir şeye dikkat çekiyor:
“Elite Eight’e yükseldiğimiz o yıl, Curry sezon başlamadan önce elinden ameliyat olup sezonu kenarda geçirmeyi planlıyordu. Çok fazla insan bunu bilmez. O yılki maçları tekrar izlerseniz, baş parmağı sarılı halde oynadığını görebilirsiniz. Gösterdiği direnç gerçekten çok önemliydi.”
“İnsanlar bu konuda ne derse desin, hiçbir şey hazır bir şekilde önüme gelmedi” diyor Curry. “NBA’de oynayan bir babam vardı, evet ama buralara gelirken gül bahçelerinden geçmedim. Bazı doğal yeteneklerle kutsandığım doğru ama bu seviyeye sıkı çalışma ve disiplin sayesinde ulaştım.”
NBA’e giren her oyuncu, ne kadar iyi olursa olsun, kariyerinin başında bir şüphe anı yaşar. O an, kendisine şu soruyu sormasına sebep olur: “Bu ligde oynayabilecek kadar iyi miyim?” Curry çaylak sezonunda çok zorluk çekiyordu. O günlerdeki oda arkadaşı Chris Strachan, oyuncunun Davidson’da oynadığı maçları tekrar tekrar izleyip kendisine ne kadar iyi olduğunu hatırlatmak için uğraştığını söylüyor: “Sanki kendi kendine İşte benim oyunum bu. Yeni bir ligde, yeni bir üçlük çizgisiyle, yeni bir takımla ve kişiliklerle beraber oynuyorum ama burada da böyle oynayacağım. Böyle oynamam gerek diyordu.”
Curry’nin dünyadaki en yetenekli ve rekabetçi basketbolculara karşı mücadele etmek için gerekli özgüveni kazanması da o günlere rastlayacaktı. Kariyerinin ilk iki yılında bunun için gereken inancı kendi yaratmıştı zaten ama Mark Jackson’ın Warriors’a koç olması o inancı daha da artırdı. Kendi neslinin en atılgan oyuncularından biri olan Jackson, Curry’ye maç sonlarında mutlaka oyunda kalacağını söyleyip oyuncusundan kendisinin bir zamanlar gösterdiği tavrı ve cesareti göstermesini istedi. Jackson üç sezon sonra yönetimle arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden kovulsa da oyuncularına özgüven aşıladığına ve takımının onun için oynamaktan keyif aldığına şüphe yok.
“Ben onlara inanıyordum. Dünyanın kalanı, hatta takımdan bazıları onlara inanmıyor olsa da ben inanıyordum.# Bu oyunun tarihindeki en iyi guard ikilisi olduklarını söyledim. İnsanlar o zaman bana deliymişim gibi baktılar, bugün herkesin ağzında bu cümle var. Klay’in oyunun her iki yönünü oynayabilen şutör guard’ların en iyisi olduğunu söylediğimde oyuncumu kayırıyormuşum gibi davrandılar. Steph Curry’nin bir süpertar olduğunu, playoff’lara kalacağımızı, başarılı olacağımızı ve iyi savunma yapacağımızı da söyledim. İnsanlar Draymond Green’in üçlük atmasına izin vererek delilik ettiğimi söylediler. Bu çocuklara inanırsanız, er ya da geç, o kıvılcım alev alacaktır. Hiçbir zaman yalan söylemedim, söylediğim her şeye inanıyordum.”
#“İnsanlar Klay’in şutunu ve potaya gitme konusunda kendini geliştirmesini çok beğeniyorlar” diyor Jackson. “Ama daha önemli bir şey var: O, bu lige geldiğinde savunma yapamıyordu. Bir savunmacı değildi. O noktadan gelip bir kelepçeye, elit bir savunmacıya dönüşmesi inanılmaz bir başarı. Bunu başarması sayesinde maksimum kontrat alması da kesinleşmiş oldu.”
#Curry 2013’te Denver’a karşı oynadığı ilk playoff serisini de kendisine güven aşılayan bir dönem olarak niteliyor: “Playoff’lar nasıl olacak, bilmiyordum. İyi oynayacağıma dair güvenim vardı ama sahaya çıkınca işler nasıl gidecek asla bilemezsiniz.”
Curry süperstar olabileceğini rastgele bir anda, 2012-13 sezonunun başında oynanan bir Dallas maçında fark etmiş. “İkinci yarıda büyük farkla gerideydik. Sonra deplasmanda olmamıza rağmen müthiş bir geri dönüş yaptık. Dördüncü çeyreğin son sekiz dakikasında hayatımın en iyi basketbolunu oynayıp maça hükmettim. Aslında herhangi bir maçtı ama bana bunu yapabileceğime dair bir özgüven aşıladı. Büyük anlarda büyük oynayabilirdim.”#

5

Klay Thompson da benzer bir anı çaylak yılında Denver’a karşı oynanan bir maçta yaşamıştı. İlk birkaç maç çok gergindi, ama genç oyuncunun lokavt yüzünden kısaltılan sezonun nefes kesen temposunda midesinde uçuşan kelebekleri düşünmeye vakti yoktu. Ne olursa olsun oynamaya devam etmeliydi ve o gece Nuggets’a karşı tüm parçalar yerine oturdu. Thompson 18 dakikada 19 sayı üreterek nasıl bir skorer olabileceğinin ipuçlarını verdi. “Kendi kendime “Lan bunu ben mi yaptım?” dedim. O günle birlikte bu ligde gerçekten iyi bir oyuncu olabileceğimi fark ettim.”
Mychal Thompson oğlunun NBA’de başarılı olacağının işaretlerini Klay’in Denver’daki performansından daha önce görmüştü. Hem de Lakers’a karşı Los Angeles’ta: “Kobe’nin parkede ne kadar acımasız olduğunu ve genç oyuncuları zorlamayı çok sevdiğini biliyordum. Klay, Kobe’ye karşı ayakta kalabilirse bu lig için hazır olduğunu anlamına gelirdi. Çünkü şu an ligde Kobe Bryant’tan daha rekabetçi bir oyuncu yok.” Mychal’ın oğlu o maç Kobe’nin Lakers’ına karşı sekiz şutunun altısında isabet buldu. Klay o maçı anlatıyor: “Olabildiğince sert oynadım. Her şuta tüm gücümle el gösterdim. Benim için harika anlardı. Ailem, arkadaşlarım kenarda beni izliyordu ve hepsi Kobe hayranı, Lakers taraftarıydı.”
Koç Jackson, Thompson’ı o noktadan daha da ileri taşıdı. Çaylak oyuncusuna eski takım arkadaşları Reggie Miller ve Chris Mullin gibi şutörlerin boşa çıkmak için yaptıkları numaraları öğretti: “Bunlar bana daha da çok güven verdi. Koç gerçekten oyunun iki tarafında da NBA’in en iyi 2 numarası olduğumu düşünüyordu. Her akşam onun için oynamak eğlenceliydi. Beni çok iyi motive ediyor, kendime inanmamı sağlıyordu.”
Thompson’ın kariyeri boyunca sürdürdüğü istikrarlı gelişimin açıklaması, gerçek anlamda en basit olanı olabilir: Klay’in basketbol dışında ilgilendiği pek bir şey yok. Köpeği Rocco’yu, bilgisayar oyunlarını ve (yine) basketbolu saymazsak: “Ben sadece oyunumu oynamak istiyorum. Trendleri etkilemek de, kaslarımı şişirmek de, sosyal medyadaki takipçi sayım da benim için önemsiz.” Thompson’ın istatistikleri her yıl biraz daha yükseliyor. Tamamladığı üç NBA sezonunda sırasıyla 12.5, 16.6 ve 18.4 sayı ortalamalarıyla oynadı.
Thompson çaylak sezonunun sonuna gelirken Golden State, Monta Ellis’i takas edip karşılığında Andrew Bogut’u aldı. Bu hamleyle Warriors resmen Curry’nin kontrolüne geçti ve Thompson’ın da dakikaları arttı. Takım sahibi Lacob şöyle diyor: “Bob Myers ve Jerry West dahil basketbol operasyonlarında çalışan herkese Bogut takasını yaptıkları için teşekkür ediyorum. O takas sayesinde Steph’in gelişmesi ve Monta olmadan sorumluluğu alması için gerekli ortam oluştu ve Klay’le mükemmel bir ikili oldular.” Myers ise asıl amaçladıkları şeyin Bogut’u almak olduğunu itiraf ediyor: “Klay’in varlığı bize Monta’yı takasta kullanma imkanı verdi. Çünkü 2 numarada yüksek potansiyeli olduğunu görüyorduk. Ama daha önemlisi, bu franchise’in 20 yıldır pivotsuz olmasıydı. Bizle beraber büyüyebilecek ve görece genç bir oyuncuyu kaçıramazdık. Çok iyi bir fırsattı.”
2013 playoff’unda Golden State, Denver’la karşılaşıyor; Thompson’ı Andre Iguodala savunuyordu. Warriors’ın kazandığı o seri, Iguodala’nın sonraki sezon Golden State’le anlaşmasında önemli bir rol oynayacaktı. Tecrübeli oyuncu kendini Thompson ve Curry ikilisini tamamlayacak parça olarak görüyordu.
“Klay söz konusuysa kötü şut diye bir şey yok” diyor Iguodala. “Oynayamayacağı bir set yok. Bir hata yapsa bile, bir sonraki pozisyonda bunu telafi edeceği kesin olduğu için çok da fark etmiyor.” Iguodala takım arkadaşındaki bu özgüvenin onu ligin diğer yetenekli şutör guard’larından ayırdığını söylüyor: “NBA’deki herkes yetenekli ama işin mental kısmı genelde göz ardı ediliyor. Böyle bir şeyi sayısal analizlerde göremezsiniz. Bir genel menajerin bir oyuncunun nasıl bir insan olduğunu “ölçmesi” zor iştir. Ama Klay söz konusuysa bunu ölçmek bile mümkün. Çünkü içinde zerre korku taşımıyor.”
Curry ve Thompson’ın uzun menzilli bombardımanları geçen sezon gerçek anlamda ete kemiğe bürünüp rakiplerin içine korku salmaya başladı. Toplamda 484 üçlük isabeti bularak, iki takımdaşın daha önce çıkamadığı bir sayıya ulaştılar. “Savunmacımı hafifçe itip mümkün olan en büyük boşluğu yaratmaya çalışıyorum.” Thompson perdeden çıktığında savunmacısından nasıl kurtulduğu sorulduğunda böyle cevap veriyor: “Sağlam bir hamle yaptıysanız, kafanızın bir yerinde aradaki boşluğu hissedebiliyorsunuz zaten. Şutu çıkarmam için de öyle çok büyük bir boşluğa ihtiyacım yok. Eğer sağlam bir hamle yaptıysam top da çemberden geçiyor.”
2014 playoff’larına kalmayı başaran Golden State, Bogut’un kırık kaburgası yüzünden kenarda kalmasıyla sarsıldı ve yedi maçlık bir seri sonunda Clippers’a kaybetti. Curry, 23 sayı ve 8.4 asistle; Thompson 16.4 sayı ve 3.6 asistle gözleri kamaştırdı.
Sezonun sonuna doğru Curry ve Thompson’ın aynı anda bulduğu üst üste isabetler o kadar sık tekrarlanmaya başlamıştı ki seyirciler artık şaşırmıyor, şutların gireceği anı bekliyordu: “Tabii bu biraz talihsiz bir şey” diyor Draymond Green. “Çünkü bir oyuncu insanların yüzündeki o şaşkınlığı görmek ister. İnsanların Ya adamı gördün mü? demesini ister. Yaptığınız işlerle ilgili birisinin böyle hissetmesi güzeldir. Ama öyle bir noktaya geldik ki üst üste 12-14 sayı atmaları beni şaşırtmıyor artık. İkisi de o kadar iyi oyuncular.”
2014-15 sezonu belirsizliklerle dolu bir yazla açıldı. Golden State’in yönetimle ilişkisi patlama noktasına gelen Jackson’ı değiştirme kararı çoğu oyuncunun keyfini kaçırdı. Steve Kerr, Warriors’ın yeni koçu oldu. “Başa çıkması zor bir durumdu. Çünkü bütün sezon boyunca işinin güvende olmadığını ve özellikle de yönetimle sorunları olduğunu biliyorduk. Sezon sonuna kadar kalacaktı ama sezonun bitişiyle beraber kararı verdiler. Başlarda bu karardan pek memnun değildim. Sonra kimi seçecekler diye bir belirsizlik oldu. Bu iki duruma, iki ayrı karar olarak baktım. Jackson’ı kovma kararlarından memnun değildim ama yüksek basketbol IQ’su ve sahip olduğu tecrübe sebebiyle övülen iyi bir koçu göreve getirdiğimiz için ikinci karar beni mutlu etti.”
Thompson için yaz dönemi bir sinir harbi içinde geçti. Adı sürekli olarak Kevin Love takası dedikodularında geçiyordu. Warriors yönetimi Love’u alıp almamak konusunda ikiye bölünmüştü. Lacob anlatıyor: “Büyük bir takas yapma şansımız vardı. Bunun için Klay’den vazgeçecek ve çok zor bir karar verecektik. Uzun bir süre, birkaç ay boyunca teredütte kaldık. Bizim için sıkıntılı bir karar oldu. İki büyük oyuncu yer değiştirebilirdi. Ama sonunda Steph Curry ve Klay Thompson NBA’in belki de en iyi guard ikilisi olduğuna karar verdik. Böyle bir fırsat kolay kolay ele geçmez.”
Aylar süren söylentilerden sonra, Steve Kerr Klay’e bir kısa mesaj gönderdi: Hiçbir yere gitmiyorsun. Seninle çalışmak için sabırsızlanıyorum.
Splash Brothers, 2014 FIBA Dünya Kupası’nda altın madalya kazandı. Thompson, Team USA’in yıldızlarındandı. Takımın yönetici direktörü Jerry Colangelo şöyle diyor: “Enerjisi her zaman yüksek ki biz de bunu seviyoruz. Onunla ne zaman konuşsak hareketli. Sürekli parmaklarının ucunda. Oynamaya her zaman hazır.”
Amerika turnuvanın finalinde Sırbistan’ı yendikten sonra, Thompson annesine gitti ve hatırladığı kadarıyla şöyle dedi: “Anne, bir NBA şampiyonluğu kazanmak nasıl bir şey hayal bile edemiyorum.” Bu yorum Julie Thompson’ı şaşırtmıştı. Klay kucağındaki altın madalyayla bir zafer turu atmaya bile niyetli değildi. Daha o günden, yaklaşan NBA sezonuna odaklanmış durumdaydı.

6

Steve Kerr bir yandan alçakgönüllü tavrını korurken, bir yandan da Warriors’ı NBA’in zirvesine taşıyor. Ona göre bu göreve gelmesi “şans eseri” olmuş ve bütün parçalar doğru yerdeymiş zaten. Oyuncularına şut atmalarından başka bir şey söylemiyormuş. Kendisinden önce bu koltukta oturan Mark Jackson övgüyü hak ediyormuş.
Tüm bunlar gerçek olabilir. Ama Kerr’ün tevazusu Golden State’i bir üst seviyeye taşıma yolunda yaptıklarını kamufle ediyor. Genç koçun Chicago Bulls ve San Antonio Spurs’de geçirdiği yıllar sayesinde, Phil Jackson ve Gregg Popovich’in öğrencisi olarak edindiği tecrübelerin getirdiği çok dillendirilmeyen ama oldukça sağlam bir özgüveni var. Kerr sezona yanlış bir yaklaşımla başlamak gibi bir hata yapsa, Jackson’ın kovulmasından memnun olmayan bir soyunma odası dolusu oyuncuyla gerginlikler yaşayabilirdi. Bunun yerine oyuncuları tek tek arayıp Warriors’ın halihazırda harika bir takım olduğunu söyledi. O bir kurtarıcı değildi. Çünkü organizasyonun böyle bir kurtarıcıya ihtiyacı yoktu. Kerr’ün öncelikli düşüncesi yapacağı küçük değişikliklerle Golden State’i bir adım ileri taşımaktı.
Tabii ki bu Kerr’ün Michael Jordan’la yumruk yumruğa kavga edecek kadar hırslı bir insan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. O da kadrosundaki bütün oyuncular kadar kazanmak istiyor. İlk video analiz toplantısından önce, takımın asistan koçlarıyla dalga geçilen görüntüleri# takıma izletip aradaki buzları eriten de o, ertesi gün bütün takımı fırçalayan da. “Ama hak etmiştik” diyor Thompson. “O gün çok gevşek çalışıyorduk. Adam kaybetmekten hiç hoşlanmıyor.”
#Bu malum görüntüler arasında Alvin Gentry'nin 70'lerden kalma kabarık saçlı bir fotoğrafı, Ron Adams'ın başka bir eski fotoğrafı ve Family Guy'ın Luke Walton'la dalga geçtiği klibin videosu bulunuyormuş.
Kerr’ün yaptığı ilk değişikliklerden biri Curry’yi rakip oyun kurucuları savunmakla görevlendirmek oldu.# “Takımın kaptanı ve oyun kurucusu olan bir oyuncunun bu tip bir mücadeleye girmesi önemli” diyor Kerr. “Takımın tavrını belli ediyor ve belli başlı bazı eşleşmelerde daha sağlam kalmamızı sağlıyor. Çünkü birçok takımın iyi bir oyun kurucusu ve bir iki sağlam wing oyuncusu bulunuyor. Klay’i eşleşme sorunu oluşturmak için kullanmaktansa iri bir wing oyuncusuna karşı kullanmak daha iyi oluyor.” Curry’nin bu sezonki top çalma rakamları ligin en iyileri arasında. Warriors’ın asistan koçlarından Adams, Curry’nin çaldığı topların takım savunmasına zarar vermediğine dikkat çekiyor: “Genelde kendisi üzerinden post’a indirmeye çalışılan pasları kesiyor. Önce topa müdahale ediyor, sonra da kontrolüne alıp hücumu başlatıyor. Onun bu yaptığı ile pas kanallarına girerek top çalmaya çalışan, bunun için boşluklar arasında koşuşturup başaramazsa da takımı savunmada beşe dört bırakan oyuncuları karıştırmamak lazım.”
#Mark Jackson geçen sezon Curry’yi savunmadaki bazı eşleşmelerde başka bir pozisyona saklamasının sebebini şu sözlerle açıklıyor: “Klay Thompson elit bir savunmacı ve size’ı sayesinde kendisinden kısa guard’ları çok rahatsız ediyor. Steph’in savunmasından hiçbir zaman şüphe duymadım. Klay kimin üzerinde olursa olsun, onun da rakip oyun kurucuyu savunması gereken pozisyonlar oldu. Dolayısıyla bugün başardıkları beni hiç şaşırtmıyor. Yani insanların dediği gibi Steph’in point guard’ları savunmaya bu sezon başladığını düşünmüyorum. Maçları dikkatli izlerseniz, zaman zaman yine eşleşmeleri değiştiklerini görebilirsiniz. Çünkü bu, gerçekten akıllıca bir hamle.”
Kerr, Thompson’ı da topu yere vurarak oynamaya; pas, şut veya penetre tercihini yapacağı anlarda daha kesin kararlar vermeye yönlendirmiş: “Koç Kerr benden açgözlü olmamı, yani potaya gitmemi, faul alıp çizgiye gelmemi, kendimi şutumu yaratmamı istedi.”
Bir anda ligin zirvesine fırlayan genç kadrolar, genelde takım içinde güç çekişmeleri yaşarlar. Orlando Magic’deki Shaq ve Penny, Lakers’taki Shaq ve Kobe ve (az da olsa) Oklahoma’daki Kevin Durant ve Russell Westbrook gibi. Sonuçta paylaşılacak şutların, dolarların ve sponsorluk anlaşmalarının sayısı sınırlıdır. Ama Golden State, Curry’yle Thompson arasında böyle bir sürtüşme olabileceğini düşünmüyor. Thompson anlatıyor: “Steph’in kimseye gidip “Şu kadar şut atmam lazım. Topu elimde isterim” dediğini duymadım. Böyle şeyler benim de doğamda yok. Kendi oyunumu oynar, topsuz oyunda hareketliliğimi korursam şutlarımı atabileceğimi biliyorum. Bizim için mesele hiçbir zaman “franchise oyuncusu” olmak ya da bütün övgüleri kazanmak olmadı. Bence takım olarak egomuzu bir kenara koyuyoruz.”
“Güçlü yanlarımı biliyorum. Top elimdeyken Steph kadar iyi olmadığımı da biliyorum. Perdelerden çıkarak, topsuzken, pası alıp potaya gittiğim pozisyonlarda daha etkili olduğumu biliyorum. Oysa yüksekte perde kullanıp topla öylece dikilirken o kadar etkili oynayamıyorum. Diyelim ki maç sonundayız. Koç, Steph’e bir drag screen çiziyor. Bu duruma itiraz etmem. Çünkü Steph’in o perdeyle savunmanın dikkatini dağıtacağını, bu sayede boş kalıp rahat bir şut bulacağımı biliyorum. Ya da, post’ta Steph’den daha iyi olduğumu, ters bir eşleşme yakaladığımda onun da bunu görüp topu hemen bana indireceğini biliyorum. Ama zaman zaman ritim bulmak, havaya girmek ya da rakip savunma üzerinde baskı oluşturmak için bencil oynadığımız oluyor.”
Bu bakış açısı Golden State kadrosunun diğer üyelerine de sirayet etmiş durumda: “Steph, Klay’in şut atıp atmamasıyla ilgilenmez” diyor Draymond Green. “Klay de, Steph’in şut atıp atmamasıyla ilgilenmez. Onların olduğu bir takımda oynayan bir oyuncu, böyle şeyleri neden önemsesin ki?”
NBA’i takip edenlerin Warriors’la ilgili beklentileri, tıpkı takımın ligdeki pozisyonu gibi, bir anda yukarı fırlamış durumda. Jerry West’in bu durumdan pek hoşlandığı söylenemez. Takım ne kadar harika oynuyor olursa olsun, Bogut’un sağlığıyla ilgili endişeler akıllarda soru işareti bırakıyor. Takımın sık sık sakatlanan uzunu, ligin en iyisi olan Warriors savunmasının en kilit ismi konumunda. Sağ dizinden geçirdiği bir ameliyat sebebiyle 8 Aralık’tan bu yana parkeye çıkamıyor. Ama West bu takımın uzun vadeli hedeflerle bir araya getirildiğinde ısrarcı: “Bence bu noktada şampiyonluktan bahsetmek mümkün değil. Bence şampiyonluk için hala yapım aşamasındayız. Özgüvenimiz giderek artıyor ama daha da iyi olabileceğimizi düşünüyorum. Gerçekten böyle düşünüyorum. Diğer takımlara bir bakıyorum da... Kaçının böyle bir potansiyeli var ki? Bence, bu tip takımların sayısı oldukça az.”
West, Warriors’ı bir şampiyonluk adayı olarak görse de görmese de, NBA’in en iyi galibiyet yüzdesine sahip olmaya ve tarihi bir rekabete sahne olan Batı Konferansı’na liderlik etmeye devam ettikleri sürece, basketbolseverler ve medya onları şampiyonluk adayları listesinin üst sıralarına yazmaya; normal sezonla beraber Curry ve Thompson üzerinde oluşan baskı, playoff’la beraber giderek artmaya devam edecek.

7

Steph Curry ve Klay Thompson, attıkları her şutun girdiği, filenin, yayın her tarafından gönderdikleri şutları yutarcasına içine aldığı o anları tarif ederken benzer kelimeler kullanıyor.
“Pota daha geniş gözüküyor” diyor Curry. “Topu daha rahat kavrıyorum. Parkede nerede olursan ol, şutu atmadan önce nerede durursan dur; hazır hissediyorsun. Özgüvenin son noktasında oluyorsun. Çünkü bunun tam zıttının nasıl bir şey olduğunu da biliyorsun. Zamanlamanın kötü, mekaniğinin hatalı, şutlarının nedense garip gittiği anları da anlıyorsun. Ama elin sıcaksa, acele ya da zorlama şut atabilirsin ve yine de girecekmiş gibi hissedersin.”
Bu kez söz Thompson’da: “Topun üç veya dört kere girdiğini gördüğün zaman, kaçıramayacakmışsın gibi geliyor. Topun o fileden geçip gittiğini görmek, çıkardığı o sesi duymak; dünya üzerindeki en güzel his. Top potaya değmiyor bile. İşte o zaman attığın şutun girip girmediğine bakmayı bile bırakıyorsun. O perdeden çıkıp kaçırmanın mümkün olmadığını hissediyorsan, hemen şutunu çıkarıp diğer potaya yürürsün. İşte o, harika bir his. Bir skorer olarak benim için basketboldaki en iyi şeylerden biri bu. Dünyanın zirvesindeymişim gibi hissediyorum.”
Yağmur damlaları Oakland’a inmeye devam ederken, tekrar Warriors’ın antrenman tesislerindeyiz. Klay Thompson “son bir soruya” daha yanıt veriyor:
Splash Brothers’ın tanımı mı? Tanımı şu: Şutları yağmur gibi yağdırmak, filenin çıkardığı o güzel sesi sevmek; potadan 9 metre mesafede bile topu göndermeye hazır iki şutörü sürekli karşında bulmak ve bir an olsun rahat nefes alamamak.