Gazetecilikteki temel kurallardan birisi, elinde haber tutmamaktır. Ama bu sefer bir istisna yapacağım ve ta Şubat ayında yaptığım bir röportajı paylaşacağım. O günlerde Britanya Spor Bakanı Hugh Robertson Şubat’ta İstanbul’a gelmişti. Pek çok hükümet yetkilisiyle görüştü ve Olimpiyat adaylığı konusunda ekspertizini sundu. O günden sonra çok şey değişti elbette, ancak İstanbul’un 2020 adaylık projesinin büyük ölçüde inşaat-tesis-TOKİ üçgenine kurulduğu gerçeği sabit. Dahası, bu ülkenin Spor Bakanı her gün uzatılan mikrofonlara da Türkiye’nin talip olduğu 2020 Olimpiyatları’nı aldığı takdirde nasıl bir spor politikası izleneceği üzerine pek bir kelam etmedi. Hoş, kendisine bu pek de sorulmadı, o da ayrı konu. Ben de 2020’nin adresinin belli olacağı bu günlerde Robertson’la yaptığım röportaja döndüm. Olimpiyatları düzenlemek bir ülkeye nasıl bir spor mirası bırakır, en azından oradan bir fikir edinelim istedim.
İstanbul’un Tokyo ve Madrid karşısındaki şansı nedir sizce?
İstanbul çok kuvvetli bir dosya sundu. Çok komplike ve çok basit. Olimpiyatları alabilmek için iki şeyi yapmanız gerekiyor. Uluslarası Olimpiyat Komitesi’ni (IOC) bunu yapabileceğinize inandırmanız gerekiyor. Size oy vermeleri için onlara hem kafada, hem de kalpte bir sebep vermeniz gerekiyor. Sizin bu işi kotarabileceğinize mantıken ikna olmaları gerekiyor. Sonra da size oy vermeleri için duygusal adımı atmaları gerekiyor. İstanbul’un iyi tarafı, bu iki faktöre de sahip olması. Planları gördüm. İstanbul’un başarabileceğine dair hiç şüphem yok. İstanbul’un adaylığının gerisinde çok kuvvetli bir vizyon var. Avrupa ve Asya’nın en iyi yönlerini bir araya getirmesi, enerjik ve yükselen bir şehir olması, zamanının gelmiş olması, genç nüfusu ve dünyadaki kontaktları. Bu merak uyandıran bir vizyon. Eğer bunu IOC’ye doğru şekilde satabilirseniz, bence İstanbul’un şansı oldukça yüksek.
Olimpiyatlar söz konusu olduğunda hep düzenleyen şehre bıraktıkları konuşulur. Nedir Olimpiyatların mirası?
Olimpiyatlarla ilgili ilginç olan şu ki: Eğer bu soruyu bana bir yıl önce sorsaydınız size şu anda vereceğim yanıttan daha farklı bir yanıt verirdim. Oyunların en güçlü mirası, dünyanın geri kalanının sizin hakkınızdaki duygularını değiştirmesi. Olimpiyat Oyunlarından önce Londra’yla ilgili belli düşünceleri vardı, ama sonra bunu başardığınızı, insanları ağırladığınızı, Londra’ya gelip harika vakit geçirdiklerini ve muhteşem spor etkinlikleri izlediklerini gördükten sonra bu insanların size bakışını tamamen değiştiriyor. Eğer İstanbul oylamayı kazanırsa ve iyi bir Olimpiyat düzenlerse eminim benzer bir değişimi İstanbul’da göreceksiniz. Şehrinize ve Türkiye’ye bakışınızı değiştirecek.
Londra için 2012 nasıl bir miras bıraktı?
Beş temel mirastan söz edebiliriz. Ekonomik boyutu var: Ülkenize gelen iş ortaklıkları, ekstra turist sayıları gibi. Yenileme boyutu var: İstanbul’da da şehrin belli taraflarını yenileme çalışmalarınız var. Belediye başkanı bana altyapının yapılmakta olduğunu ve yapıldığını söyledi. Bizde de Stratford bölgesini yenileme durumu vardı, burası şu anda Londra’nın son 100 yıldaki en geniş şehir parkı konumunda. Üçüncü olarak, sosyal etkisinden bahsedebiliriz: Oyunları işletmek için 70,000 gönüllüyle çalıştık. Bu gönüllüler bir arada kaldılar ve ileriki etkinliklerde de gönüllü olarak çalışacaklar. Bu insanları ve toplumu başka hiçbir şeyin yapamadığı şekilde bir araya getirdi. Dördüncü konu, spor boyutu. 2012’den sonra Britanya’ya gelecek spor etkinliklerine bakacak olursanız, Olimpiyatlar olmadan bunlar gerçekleşemezdi. İnsanlar bunu yapabildiğinizi görüyorlar, tesislerinize bakıyorlar ve ülkenize gelme konusunda cesaretleniyorlar. Ve son olarak, engelliler üzerindeki etkisi var. Paralimpik Oyunları düzenledikten sonra İstanbul’da kimse engelli insanlara eskisi gibi bakmayacak. Londra’daki insanlar, metroda engellilerle karşılaştıklarında konuşuyorlar, onlara eskisinden tamamen farklı bir şekilde bakıyorlar. Ve elbette Paralimpik Oyunların düzenlenmesi için harcanan para da tüm toplu taşımayı engelli insanların kullanımına çok daha açık hale getirdi.
2012’de Britanya için spor anlamında da çok görkemli bir performans vardı. 2005’ten 2012’ye kadar gelen yolda nasıl bir spor politikası izlediniz?
Bir Olimpiyat altın madalyası almak için dört şeye ihtiyacınız var. Paraya ihtiyacınız var. İkinci olarak sporda doğru bir sisteme ihtiyacınız var. Spor seven insanlardan sporculara kadar ulaşan doğru bir yapı. Üst düzey antrenörlere ihtiyacınız var. Belki şansınız vardır ve her şeyi kendi başına yapabilen sıradışı yetenekte bir atletiniz olabilir ama çoğu zaman çok iyi bir antrenöre ihtiyaç duyacaklardır. Nihayetinde de, fiziksel ve mental olarak buna uygun olan yetenekli sporcularınızın olması lazım. Pek çok sporcumuz bir savaşçının zihinsel sertliğine sahiptir, ki bu onların acı duvarının üstünden atlamalarını sağlar. Önce madalya kazanabileceğimiz birkaç sporda başladık ve onlara odaklanarak alttaki sistemi oturttuk. Ve her Oyunlardan sonra daha çok sporda madalya toplamaya başladık. Çok iyi inşa ediyoruz ve umarım bu devam eder.
Yakın zamanda federasyonlara verdiğiniz bütçeleri açıkladınız ve bazı sporların ödeneğini tamamen kestiniz. Bu da epeyi tartışıldı.
Çok doğrudan bir sistemimiz var: Başarıya yatırım yapıyoruz. Paramızı madalya kazanma şansımızın en yüksek olduğu dallara koyuyoruz. 1996 Atlanta’da sadece bir altın madalyamız vardı, şimdi ise 65 madalya kazanıyoruz. Başarılı olacağımız sporlara yaptığımız yatırım sayesinde bu noktaya geldik. Bunu yapmak için biraz sert olmanız gerekiyor. Ama ilginç olan, Londra Oyunlarından önce başarımızın olmadığı bazı sporlar kendi paylarının kesilmesinden sonra bu işe kafa yordular. İçeriden ve dışarıdan destek aldılar. Nerede gelişim sağlayabileceklerine baktılar ve Londra’da madalyalar kazandılar. Cimnastik en bilindik örnek. Atina’da facia yaşamıştık. Ödenekleri kesildi ama Londra Oyunlarında büyük başarı sağladılar. Görüyorsunuz ki bu konuda nazik olmak zalimlik.
Bütçe dağılımını neye göre yaptınız?
Para isteyen tüm federasyonlar UK Sport’a [Ulusal spor ajansı] birer plan sundular. Bu da Rio’da ve 2020 Oyunlarında, belki de İstanbul’da, kaç sporcuyu podyuma çıkarabileceği üzerineydi. UK Sport bu planları inceledi ve bunu sporun yetkilileriyle tartıştı, daha sonra bir panel düzenledi ve nihayetinde benim Spor Bakanı olarak onlara verdiğim paraya bakıp bunu sporlara, başarı şanslarına göre dağıttı. Bu paranın bir kısmı doğrudan sporculara gitti. Sporcular bunu kendi hayat giderlerine ve antrenmanlarına göre kullanabiliyorlar. Bir kısmı da antrenörlere gidiyor. Bir miktar para da kondisyonerleri, sağlık ve beslenme uzmanlarını bir çatı altında toplayan İngiliz Spor Enstitüsü’ne gidiyor. Federasyonlara giden para oldukça az. Ve bir spor o parayı doğru kullanmıyorsa bütçeleri kesiliyor.
Çift pasaportlu sporcular konusu da epeyi tartışıldı, “plastik Britanyalılar” dendi. Türkiye de devşirme yoluyla sporcular getiriyor. Bu tartışmalar hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Konu tartışmalıydı ama çok da tartışmalı değil. Bence bunu Birleşik Krallık veya Türkiye gibi ülkelerde kabul etmek zorundasınız. Türkiye’nin de büyük bir diasporası var, Türkiye’yle bağları olan ve yurtdışında yaşayan çok sayıda insan var. Eğer geri dönüp Türkiye için yarışmak istiyorlarsa ve Türkiye’de yaşama şartlarını karşılıyorlarsa bunda hiçbir sorun göremiyorum. Ben 2012 Britanya takımı için Britanya vatandaşı olmayan hiç kimsenin seçilmemesi konusunda çok hassastım. Tabii ki Amerikan aksanlı sporcular vardı, ama onların Britanyalı ebeveyni vardı. Bazen bu yola başvurabilirsiniz. Biz basketbolda pek kuvvetli değiliz, o yüzden Birleşik Devletler’e baktık, NBA’de oynayan ve Britanya pasaportu olan bazı oyuncular vardı. Luol Deng en bildik örneklerden birisi, geldi ve Olimpiyatlarda bizim için oynadı. Yurtdışında yaşayan ve kendini Türk hisseden sporcular Türkiye için yarışmak istiyorsa bence bu normal.
Son yıllarda sporun en büyük iki başağrısından birisi şike konusu. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Ben IOC’nin bu konuyla ilgilenen grubunda da görev alıyorum. 2012 Londra’dan önce bu konuda çok endişeliydik, bu uğraşması çok zor bir sorun. Kendi ülkemizde bahisleri düzenleyen en iyi sistemi kurabiliriz ama Uzakdoğu’da, Asya’da veya başka yerlerdeki yasadışı bahis düzenekleriyle savaşmamız çok zor. İki şeyi yapan bir sistem kurmalısınız. Birinci düzeyde buna bulaşan her sporcuya çok sert cezalar uygulamalısınız. Bizde şike yaptıkları tespit edilen üç Pakistanlı kriketçi hapse girdiler. Sporcuların düzgün eğitilmesi ve sert cezalar olması çok önemli. Aynı zamanda bahis sistemlerinin iç bilgilerini paylaşması da mühim. Pek çok ülkede bahis şirketleri suçla savaşan organizasyonlara gerekli bilgi paylaşımını sağlamıyor. Britanya’da biz şirketlerin polisle tüm bilgiyi paylaşması zorunluluğunu getirdik. Bahis şirketleri sıradışı yoğunlukta bahis oynandığını gördüğü anda bunu bahisleri düzenleyen kuruma ve onlar da polise bildiriyorlar. Futbol ve kriket, sizde o sorun yok tabii ama, bizde bunun en çok rastlandığı iki spor. Gözünüzü bir ayırdığınızda yeniden çıkıyor. Sporcuların nasıl ayartıldığı aşikar. Oyunun belli bir noktasında belli bir şeyi yapmak için çok para teklif ediliyor. Otoritenin buna çok sert tepki vermesi gerekir. Çünkü seyirciler izlediklerinin gerçek bir müsabaka olmadığını anladıkları anda o spordan uzaklaşırlar.
Sporun diğer baş belası da doping…
Doping iki açıdan çok büyük bir mesele. Bilim doping tekniklerini yakalamaya çalışıyor. Çünkü insanlar yeni ilaçlar ve dopingi maskeleyen maddeler geliştiriyorlar. Düzenli olarak anti-doping için bilime yatırım yapmanız gerekiyor ki onları yakalayabilin. 2012’de GlaxoSmithKline işbirliğiyle bir laboratuar açtık ve bu firmanın uzmanlığıyla anti-doping uzmanlığını bir araya getirdik. Ve bize göre 2012 Londra’da dopingi deneyen insanların önemli bir bölümü yakalandı. Yakın zamanda bisiklette gördüğümüz gibi, eğer bir federasyon ya da organizasyonu düzenleyenler gözlerini kapatırsa ya da kafalarını çevirirse olay çabucak kontrolden çıkabilir. Sonuçları da ortada.
Bisiklet demişken, Britanya’da bisikletin yükselişi müthiş bir başarı öyküsü. Sadece sporcuların başarıları değil, insanların günlük hayatlarında bisiklet kullanması da etkileyici.
Evet. Bisiklet Britanya sporunun son 10 yılındaki en büyük başarı öyküsü oldu. Biz başarılı oldukça daha fazla insan yapmaya başladı. Sanırım iki sebebi vardı. Sporun en üst düzeyde, Chris Hoy, Victoria Pendleton ve Bradley Wiggins gibi şampiyonlar çıkarmak için yaptığı yatırımlar. Ve bunun sonucunda çok sayıda insan bisikleti denemek istedi. Ama bisikletin yaygınlaşması için aynı zamanda doğru planlarınızın olması da lazım. Sizinki gibi çok sayıda insanın ve aracın olduğu yollarda bunu yapmak pek kolay değil, kabul ediyorum. Buna hazır olmanız lazım: Trafiğe kapalı yollar, bisiklet yolları yapılmalı, yol yarışları düzenlenmeli, velodrom’lar, bisiklet parkları yapılmalı. Bunları yaptıktan sonra çok kısa zamanda tutar.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane