Yedi maçlık Miami Heat-Boston Celtics serisinin bitişinden bir ya da iki gün sonraydı herhalde, aklıma kendi kendime sorduğum, cevabı da kimseye yaramayacak, garip bir soru takılmıştı. Bir Lakers taraftarı olarak 2008-2012 arasında kendi takımımın geçirdiği beş sezonu mu tercih ederdim, yoksa Celtics’in beş yılını Lakers’ın yaşamış olmasını mı isterdim? Bir tarafta biri Celtics’e karşı kazanılmış iki şampiyonluk, ayrıca bir de final duruyordu, diğer taraftaysa tek ama Lakers’a karşı, hem de ezici son maç zaferiyle kazanılmış bir şampiyonluk ve yedinci maçın son anlarına kadar ayakta kalınmış bir final. 2010 şampiyonluğundan sonra duyduğum hazzın ne kadar büyük olduğunu hatırlayarak soruyu zihnimden kovmam fazla uzun sürmedi ama kabak gibi duran fazladan bir şampiyonluğa rağmen neden böyle bir kıyasta bulunmuştum? Cevabı son iki yıldaydı. Lakers’ta biri berbat, diğeri de o kadar olmasa da yine de tatsız biten son iki sezonun ardından neredeyse şampiyonluklar unutulmuştu, takım tatsız bir dağılmanın eşiğindeydi, Pau Gasol gibi bir adam için bile taraftarın büyük bölümü “defolsun gitsin” noktasına gelmişti ve bu hal çok canımı sıkıyordu. Celtics ise kendi devri kapanırken (ya da öyle düşünülürken) son ana kadar direnmeyi başarmıştı ve takımın her önemli parçası taraftarlarınca minnetle hatırlanacaktı. Eğer bu takımı tutuyor olsam benim için geride kalan beş senenin en anlamlı anı, şampiyonluk ya da başka bir başarı anı değil, Miami serisinin yedinci maçının son saniyelerinde Pierce, Garnett ve Allen’ın kenara geldiği, Doc Rivers’ın ağlamamak için zor durduğu o an olurdu.
Ve bu yüzden Ray Allen’ın Miami’ye gitme kararı bende bile hayalkırıklığı yarattı.
Celtics’in ya da Danny Ainge’in Allen’a yaptığı kelekleri gözardı ediyor değilim. Herkes biliyor ki, 2010’dan itibaren takım her yıl en az bir kere onu takas etmeye yeltendi, hatta son olarak bu sezon Memphis’le anlaşmaya o kadar yaklaşmışlardı ki, Rivers haberi oyuncusuna iletmişti. Bir oyuncuyu takas etmek ya da etmeye çalışmak insanlık suçu değil elbette ama Allen gibi sahada hep elinden geleni yapan, geldiğinden beri çoğunlukla üst düzey performans veren, buna karşılık bir kez değil, üç yıl üst üste şutlanmaya çalışılmış bir oyuncu olarak içerlemekte haklıdır. Ayrıca şimdilerde öğreniyoruz ki, Rajon Rondo’yla birbirlerinden hiç hoşlanmıyorlarmış. Herhalde ben de olsam, son üç yıldır beni gözden çıkarmış, yeni dönemdeki bir numaralı yıldızı ve aynı zamanda oyun kurucusu olan adamla konuşmadığım, üstelik ilk beşteki yerimi de kaybettiğim takımda artık kalmak istemezdim. Kim ne diyebilir ki? Sonuçta Allen basketbol kariyerini Boston Celtics’e borçlu değil.
Fakat Celtics’e ya da taraftarlara olmasa bile en azından takım arkadaşlarına, onlarla geçirdiği yıllara, tattığı sevinçlere ve hüzünlere, kazandıkları başarılara, o yedinci maçın son saniyelerine borçlu olduğu bir şey vardı: Gidecekse de iki takıma gitmemek. Bir tanesi Lakers, diğeri de Heat.1 Allen’ın bundan sonra Celtics forması giymeyi kaldıramayan gururuna saygı duyarım, ama son iki yılda en büyük rakipleri olan ve her ikisinde de onları eleyen, üstelik hala yarış halinde oldukları takıma gitmeyi nasıl kendine yedirebildi, bunu anlamıyorum. Kararında, kendisini sürekli satışa koyan takımdan intikam alma hevesi ağır bastıysa, takım arkadaşları ve koçlarıyla oluşturdukları küçük çemberin içerisinde yaşadıklarının hiç mi kıymeti yoktu? Herkes biliyor ki bu Celtics takımı yetenekleri kadar kuvvetli bağlarıyla da diğer birçok takımdan ayrı yerde duruyordu. Kariyerinin sonunda bir şampiyonluk daha kazanmak istediyse, ona ilgi gösteren Spurs, Thunder ya da Bulls’la deneyemez miydi? Sıcak hava, güzel ortam ve golf cezbettiyse de, soru basit: Değer miydi?
Belki Allen hakkında konuşuyorken Steve Nash’e de değinmek gerekir ama bana göre aralarında ciddi farklar var. En önemlisi, Lakers ve Suns arasındaki rekabet artık geride kalmıştı ve uzun bir süre su yüzüne çıkmayacaktı. Celtics ise daha bu yıl Heat’e konferans finali yedinci maçının sonlarında teslim oldu. Celtics’in seneye o noktaya gelip gelemeyeceği ayrı bir konu, o çekişme henüz devam ediyordu. Dahası, Nash kendisine hem maddi açıdan cazip bir teklif sunabilen, hem şampiyonluk şansı olan, hem de boşandığı eşiyle birlikte Phoenix’te yaşayan çocuklarına kısmen yakın bir şehirde bulunan tek takıma gitti. Teklif yapan diğer takımlar arasında hem Lakers kadar para verip hem de şampiyonluk şansı bulunan ikinci bir takım bile yoktu. O yüzden Nash’in seçimini Allen’ınkiyle yan yana koyamam. Bunun Lakers’lı olmamla hiçbir ilgisi yok.
Danny Ainge’e bu çekirdekten çabuk vazgeçtiği, sahneden beraber inmeyi haketmiş bu adamlara yeterli saygıyı göstermeyerek onları dağıtmaya çalıştığı için öfkelenebilirsiniz.2 Ray Allen’ın Celtics’te daha fazla kalmak istememesine sonuna kadar hak verebilirsiniz. Bu iki konuda size katılabilirim. Ama savaşta saf değiştiren adama ne olursa olsun anlayış gösteremem. Allen’ın yaptığı bu gibi geliyor bana. Yazık diyebiliyorum.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane