“Taylor Phinney, yeni Lance Armstrong”
– Amerikan medyası, yeni yıldızları hakkında…
“Taylor Phinney, yeni Fabian Cancellara”
– Marco Pinotti, takım arkadaşı hakkında…
“Yeni Lance Armstrong değilim, birinci Taylor Phinney’im…”
– Taylor Phinney, kendisi hakkında…
Herkesin Taylor Phinney hakkında bir fikri var. Eskiden yoksa bile 2012 İtalya Bisiklet Turu ile birlikte oldu. 15 yaşından beri Amerikan medyasının “Next Big Thing” muamelesi çektiği Phinney, sonunda tüm beklentilere cevap verebildi. Sınırsız potansiyeliyle fazlasını, daha fazlasını, çok daha fazlasını yapabileceğini kanıtladı.
Giro d’Italia’nın Verona’da koşulan takım zamana karşı etabı, 1990 doğumlu bu genç yıldızın farkını ortaya koydu. “Yeni x” yazıp onu senelerdir baskı altına alanlara “Yeni patron” olabileceğini gösterdi. Taylor Phinney, muhtelemen ve kesinlikle, bisikletin yeni patronu.
İtalya Bisiklet Turu’nun başında pembe mayoyu sırtına geçiren Amerikalı, takımı BMC ile Verona’da istediği zamanı alamadı. Genel klasman liderliğini bir başka genç isme, Garmin-Barracuda’dan Ramunas Navardauskas’a kaptırdı. Yarış sonunda tüm kameralar yeni lider, yeni pembe mayo sahibi Litvanyalı yerine Phinney’e gitmişti. Nasıl hissediyordu, ne yapacaktı? Phinney, ağlamaklı cevap verdi.
“Hayal kırıklığı yaşıyorum. Tüm suçlu benim…”
Bazen kullandığımız kelimelerin gerçek anlamını bilmeyiz. Gerçekten onu deneyimleme fırsatımız olmamıştır. Filmlerde, kitaplarda, yakın çevremizde gördüğümüz kadarı ile yetiniriz. Bu böyle yaşanıyormuş demek ki, böyle davranmam gerekiyor. El, kol hareketlerimi buna uydurmalıyım. Yüzümde şöyle bir ifade olmalı. Yakıcı ve yıkıcı bir örnek ama, kalp krizi bile böyle. Hastane sonrası verdiği ilk röportajda ne demişti Fabrice Muamba?
“Hiç filmlerde gördüğüm gibi olmadı…”
Hayal kırıklığı da Taylor Phinney için hiç beklediği gibi olmadı. Kendini yerlere atmadı, uykusuz gecelerde ağlamadı. Kendi ifadesiyle bir anda her şeye olan güveni gitti. Bir anda bacaklarını o kadar güçlü hissetmemeye başladı, kafasını o kadar dik tutamadı, psikolojisinin denizle altında yirmi bin fersaha inmesine engel olamadı. Genç Amerikalı, bütün bunları 2011’de yaşadı.
Profesyonel kariyerinin ilk senesinde Taylor Phinney, hep baskı altındaydı. Omuzlarına yüklenen beklenti havuzu, istediği gibi hareket edememesine neden olmuştu. Bir yandan geleceğin yıldızı etiketi ile boğuşup, bir yandan da kişisel internet blog’unda sevdiği şarkıları paylaşan birisi için her şey çok zorluydu.
Medya, işini zorlaştırıyordu. Bisiklet yazarları, Lance Armstrong’un vedası sonrası daha az ilgi çekmişti. Maaş bordrolarını tekrar tavana çekecek, yazılarının kapağa taşınmasına neden olacak bir isme ihtiyaçları vardı. Bu isim Taylor Phinney’den başkası değildi.
Ailesi, beklentileri büyütüyordu. Amerikan bisikletinin en ünlü çifti, Davis Phinney ve Connie Carpenter oğullarına hiçbir baskı uygulamıyordu aslında. Hiçbir zaman da uygulamamıştı. Bisikletçi olma tercihi bile tümüyle Taylor’a aitti. Annesiyle babasının işleri nedeniyle taşındıkları İtalya’da ilk hayali olan futbolda o kadar başarılı olmadığını anlamıştı. Venedik yakınlarındaki oturdukları Marostica kasabasındaki her çocuk onun kadar top oynuyordu. Yeni bir seçim yaptı, ebeveynlerinin izinden gidip bisikletçi olmak istedi.
Kimdi Connie Carpenter? Olimpiyat Oyunları’nda düzenlenen ilk yol yarışını kazanan kadın bisikletçi, neredeyse mücadele ettiği her dalda şampiyonluğu bulunan bir efsane. Kimdi Davis Phinney? 300’den fazla zaferi olan, Amerika içinde birçok yarışa ambargo koyan, Fransa Bisiklet Turu’nda iki etap zaferi bulunan bir bisikletçi.
İsmi, Taylor’ın omuzlarını ağırlaştırıyordu. Bisiklet vasıtasıyla tanışan, hayatları bisiklet olan annesi ve babası, Haziran 1990’da doğan oğullarına Major Taylor’ın ismini vermişti. 1899’da Dünya Şampiyonası’nda zafere ulaşan ilk siyah bisikletçi olan efsanenin ismini…
Yeteneği, herkesin onu kıskanmasına sebep oluyordu. 15 yaşından itibaren bisiklete başlayan, lisenin sonuna kadar hep günde bir iki saat antrenmanla idare eden biri için muhteşem sonuçlar alıyordu. Onun hikayesini en iyi şekilde yazan John Wilcockson’a bunları en iyi biçimde ifade etmişti:
“Ben haftada 25-30 saat çalışanlardan değilim. Birçok Amerikalı böyle yapıyor, belki de kendilerini güvensiz hissettiklerinden. Benim kafam gayet rahat…”
Alt yaş seviyelerinde her şeyi süpüren Phinney, “Geliyorum” diye bağırıyordu. Çevresi ailesinin bağlantıları sayesinde doğru isimlerle çevrelenen genç Amerikalı, kazanırken ve geleceğin yıldızı olarak lanse edilirken antipatik de olmuyordu. Yeni Lance Armstrong etiketi, o zamanlar üzerine yapıştırıldı. Patron, küçük Taylor’ın da kahramanıydı. 2005 Fransa Bisiklet Turu’nda Lance’le tanışmış, babası sayesinde en büyük idolü ile el sıkışma fırsatı bulmuştu.
2011, tüm bunları cebinde taşıyan Taylor Phinney için zorluydu. Profesyonel kariyerlerinin ilk yıllarında genelde bisikletçilerden büyük şeyler yapmaları beklenmez. İşin doğasına aykırı bu. Fakat Taylor gibi bir “hype”la gelenler için durum farklı. Birkaç umut verici sonuç gerekir. Fakat olmadı, yılın ilk yarısında Phinney’nin şansı yaver gitmedi. Sakatlıklar, yorgunluk, zorlu takvim onu kötü etkiledi. Gururu kırılmış, güveni tuzla buz olmuştu. Her şeyi değiştiren yine çevresinden gelen destek oldu.
Sezonun ortasında Toscana’ya dönen, her şeye yeniden başlaması gerektiğini düşünen 21 yaşındaki ismin yanında BMC yarış direktörü Max Sciandri vardı. Taylor Phinney’nin kişisel mentörü oldu, ona ihtiyacı olan özgüveni, ihtiyaçlar hiyerarşisinin bir başka değerli köşesi fiziksel düzeyle birlikte getirdi. Eneco Tur’un açılış zamana karşısında ilk profesyonel zaferini aldı.
Her şey zamanla oluyor. Taylor Phinney de zamanla, altyapı seviyelerindeki Taylor Phinney oldu. Cesur, hızlı, cool. Tek sorun, Amerikan medyasının ve bisiklet dünyasının gözlerinin eskisi kadar üzerinde olmamasıydı. Biraz rahatlamıştı ama bu kadar rahatlamak iyi değildir.
2012 İtalya Bisiklet Turu’nun açılış etabı, Phinney’i manşetlere yeniden getirdi. Herkes yeniden ondan bahsetti, onu yazdı. İtalyanların sevgilisi oldu. Ve tüm bu hengamede, eski tartışmalar alevlendi. Taylor Phinney, yeni Lance Armstrong mu? Taylor Phinney, Büyük Tur kazanabilir mi? Taylor Phinney, Bahar Klasikleri’ni alabilir mi?
Patron, mevzubahis bisiklet olduğunda sıkça zikredilen kelimelerden biri. Her şeyden önce, Lance Armstrong’un lakabı. Bazı ülkelerde bisiklet sporundan bile büyük adı olan Teksaslı’nın hal ve tavırlarının peloton’daki yankısı. Nedir patronluk? Her şeyin ufuk çizgisi olmak. Adımların sana göre atılması. Bazen senden habersiz kuş uçmaması.
2010 Fransa Bisiklet Turu’nu hatırlıyor musunuz? Başlarda Frank Schleck’in karıştığı kazada Fabian Cancellara’nın tek bir el hareketi her şeyi durdurmuştu. Atak yapmaya kimsenin cesareti olmamıştı. İsviçreli, Lance Armstrong sonrası peloton’un yeni patronu olmuştu. Bir günde, bir gecede, bir hareketle değil, yıllara dayanan birikimle.
Kazanmakla da alakası yok aslında bunun. Daha ziyade, karizma meselesi. Mesela 90’ların büyük şampiyonu Miguel Indurain asla böyle bir karaktere sahip değildi. Ya da mesela clenbuterol vakasından önce Alberto Contador da “o adam” değildi. Artık o adam. Davasının sürüncemede kaldığı 2011’de defalarca bunu kanıtladı.
Yaşla da alakası yok. BMC’nin bir başka genç yıldızı Tejay van Garderen, Paris-Nice’te yaşadığı bir enstantaneyi anlatmıştı. Takım arkadaşı, eski dünya şampiyonu Thor Hushovd yanına yanaşıp “Bir şeye ihtiyacın var mı? Sakın çekinme, liderimiz sensin” dediğinde nasıl afalladığını anlatıyor Amerikalı. Sonuçta, Thor Hushovd bu. Hushovd!
Taylor Phinney de bu kadarını beklemiyordu belki. 15 yaşında televizyonda izlediği yıldızların, kahramanların, idöllerinin onun takım arkadaşı, yardımcısı, destekçesi ve bazen hizmetçisi olmasını…
Hayat böyledir. Bazen hiçbir şey beklediğiniz gibi gitmez. Sonra birden gitmeye başlar. Büyük konuşmaya, filmin sonunda ders veren yaşlı adam olmaya çalışmıyorum. Hepiniz bunu biliyorsunuz. Herkes bunu yaşadı, Lance Armstrong bile. Doping suçlamalarıyla boğuştuktan sonra Amerika’da hakkında başlatılan federal soruşturmadan aklanarak çıkması Patron’u hayatının en büyük kabusundan uyandırmıştı. Bugünlerde kendine yeni hobiler edinen Lance, yedi Fransa Bisiklet Turu zaferi sorulduğunda aynı cevabı veriyor:
“O günler geride kaldı. Etrafta böbürlenerek, herkese yedi kez Tour de France’ı kazandığımı söyleyerek dolaşmıyorum. Bütün bunlar için inanılmaz çalıştım, mücadele ettim, yedi kez kazandım ve mutluyum. Her şey mükemmeldi. Fakat hepsi geride kaldı artık, hepsi…”
Evet, bitti. Artık Lance yok. Ve artık hiç kimse yedi kez Fransa Bisiklet Turu’nu kazanamayacak. Taylor Phinney bile. Zaten buna da gerek yok. O, Lance gibi değil. Fiziği, karakteri, yarış stili çok farklı. Genç Amerikalı, dünyanın her yerinde zamana karşıların bir numaralı adayı olacak, Bahar Klasikleri’nde Avrupalı rakiplerine kan kusturacak. Kendisinden beklenen, kendisinin beklediği bu.
Artık Lance yok, Taylor Phinney var. Yeni ve birinci Taylor Phinney olacak, kendi söylediği gibi. Yeni patron olacak, başkalarının söylediği gibi. Belki yeni şampiyon olacak, Amerikan medyasının söylediği gibi.
Verona’da bir gün bunları gösterdi. Verona, artık sadece Romeo ile Juliet’in şehri değil.
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane