Sinemaya ilgisi ortalamanın üzerindeki bir insanın Akademi Ödüllerine bakışı şu çizgiyi takip eder. İlk başta bu harikulade gecenin görkemine kapılır, merakla takip eder ve Oscar’ı resmi bir zevk belirleyicisi olarak kabul eder. Daha sonra daha rafine zevkler geliştirir ve sevdiği filmlerin Oscar’larda bir kenara atılışını hazmedememeye başlar. Öyle ya, nasıl bir sinema zevk(sizliğ)i gerekebilir “The Hours” ve “The Pianist”in yarıştığı sene “Chicago”yu en iyi film seçebilmek için? Ya da “A Beautiful Mind”ın “Moulin Rouge!” ve “In The Bedroom”u geçmesi, hatta “Mulholland Drive”ın aday bile olamaması nasıl bir vizyonun eseridir? İşte böyle böyle soğuturlar Oscar’dan. Ne var ki, pek çok kişinin orada bıraktığı çizgi benim için aşk-nefret ilişkisine kaymıştır. Yani Oscar’ların ödüllendirdiği filmlerin illa en iyi olacağı fikrini bir kenara bırakıp, bu ödüllerin dağıtılışındaki matematikten keyif almaya devam etme noktasına doğru büyük bir yolculuğu tamamlamış durumdayım. Artık her yıl “seneye hayatta kalkıp izlemem, ertesi gün gazeteden okurum” deyip yine de kalkıp kendimi sinir etmiyorum. Oscar öncesi haftaların en güzel ritüeli tahmin yarışmalarını da buraya taşımanın vaktidir.
EN İYİ…
Film: The Artist
Bu yıl Oscar adaylarının 5 ve 10 arasında bir sayıda olacağı söylenmişti. Şöyle bir hesapla belirlendi, Akademi üyeleri aday listelerini doldurdular ancak bir filmin nihai listeye kalabilmesi için üyelerin %5’inin listesinde zirveye o filmi koymuş olmaları gerekiyordu. Yani favoriler tamam ama Akademi üyelerinin %5’inin “Extremely Loud & Incredibly Close”u “Yılın Filmi” seçmiş olmaları ilginç. Hoş, bence ilk başta eleştirildiği kadar kötü bir film değil Stephen Daldry’ninki, “War Horse”a fark atar, hatta gözbebeği “The Help”ten iyi. Neyse, neticede iyi bir toplam olduğunu ancak geçen seneki kadar parlak bir 10’lu olduğunu düşünmüyorum. Ama sonuca bakalım: Her maratonun bir galibi var ve aylar öncesinden göründüğü gibi “The Artist” zafere gidiyor. Oscar’larda her zaman sürpriz olabilir ama bunun En İyi Film kategorisinde olması nadirdir. Michel Hazanavicius’un Hollywood’a yazdığı bu aşk mektubu Oscar’larda karşılığını bulacak.
Kadın Oyuncu: Viola Davis (The Help)
Normal yıllarda Glenn Close ve Michelle Williams’ın yaptıkları Oscar için yeterdi: Cinsiyet değişikliği (Hillary Swank-Boys Don’t Cry, Dustin Hoffman-Tootsie) veya bir ünlüyü canlandırmak (Philip Seymour Hoffman-Capote, Sean Penn-Milk). Ne var ki bu yıl öyle kolay değil hiçbir şey. Meryl Streep’in Oscar’ı ta önceki yıl kendisinin Margaret Thatcher’ı oynayacağı açıklandığında rezerve edilmişti. Ama “The Help”in Viola Davis’i bence bu oyunu bozacak. Çünkü “The Iron Lady”yi Akademi sevmedi ve aksine, “The Help”e bayıldı. Şüphesiz bu çok sevdikleri filmi en iyi ödüllendirebilecekleri kategoriyi ıskalamayacaklardır. Ayrıca Streep adaylık konusunda rekortmen de olsa 37 yıldır kazanamıyor. Ama bence yine de bu Akademi’de bir bıkkınlık yaratıyor. Dolayısıyla Viola tazeliğinin avantajıyla kazanır.
Erkek Oyuncu: Jean Dujardin (The Artist)
Altın Küre’de Jean Dujardin ve George Clooney en iyi aktör ödüllerini paylaştılar ve bu yarışın ikisi arasında geçeceği öngörülüyor. Jean Dujardin’in avantajı, “The Artist”in tank gibi dümdüz ede ede gidişi. Clooney’nin avantajı, Clooney olması. Ve yılın üç büyük filminden birisi olan “The Descendants”ın ödüllendirilmesi gerektiği. Ne yazık ki gerilerde kalan Brad Pitt kariyerinin ilk yıllarından beri hak ettiği Oscar’ı “Moneyball” ile alabilirdi ve Hollywood’da konuşulan, Clooney’nin dostu Pitt için lobi yaptığı. Dolayısıyla Dujardin kazanamazsa bunu Clooney değil, Pitt becerebilir.
Yardımcı Kadın Oyuncu: Octavia Spencer (The Help)
“The Help”in geniş oyuncu kadrosu burada da iş başında. Jessica Chastain’ın bu yılki olağanüstü çıkışı (“The Tree of Life” ve “Take Shelter” ile de adaylık alabilirdi) belki oyların bölünmesine sebep olabilir, “The Artist” rüzgarı Berenice Bejo’nun işine gelebilir, hatta “Bridesmaids” denen nefis komedi Melissa McCarthy’ye ödül getirebilir. Yardımcı oyuncu ödülleri hep sürprize açıktır, ama “The Help” faktörü ve geçen aylarda Spencer’ın takım arkadaşı Chastain’ı hep geçmiş olması onu bir adım öne çıkartıyor.
Yardımcı Erkek Oyuncu: Christopher Plummer (Beginners)
Bu dalda ilginç bir yarış olabilir…di eğer Christopher Plummer olmasaydı. Şu ana kadar verilen tüm ödülleri topladı ve burada da rakipsiz.
Yönetmen: Michel Hazanavicius (The Artist)
Eskiden Akademi’nin sevdiği formüllerden birisi çaylak yönetmenlerin filmlerine Oscar verdiğinde ustayı da boş göndermemekti. Artık öyle bir şey yok. Geçen yıl David Fincher başta olmak üzere kurtları Tom Hooper denen kuzuya yem etmişlerdi. Bu yıl üç büyük üstat ve bir de Akademi’nin çok sevdiği isim (Payne) var, ama hiçbirisinin filmi “The Artist” kadar güçlü değil. Belki Scorsese, Hazanavicius’u yerinden edebilir, ama onun da filmi pek Oscar’lık değil. Yine de henüz dört yıl önce büyük bir ayıbı temizleyen Akademi Scorsese’in gönlünü bir kez daha alabilir. “Million Dollar Baby” ile Clint Eastwood’a yaptıkları gibi.
Özgün Senaryo: Asghar Farhadi (A Separation)
Bu, Oscar’ın en güzel dalıdır. Her zaman “Oscar’ı kazanamayacak en iyi film” burada ödüllendirilir. Bu senenin favorisi Woody Allen. “Midnight in Paris” onun kariyerinin (gişe anlamında) en başarılı filmi, son yıllardaki en iyi eleştiriler alan işi. Dolayısıyla ödülü kapabilir. Çünkü o Woody. Ama ben bayıldığım “Bridesmaids”e, “Margin Call”un zekice kurgulanmış senaryosuna ve “The Artist”e rağmen, Almodovar’ı “Hablo con ella”da ödüllendirmesi gibi 2011’in eleştirel anlamda uzak ara en iyi filmi olan “Bir Ayrılık”ın Oscar’ı kapacağına inanıyorum (ya da inanmak istiyorum).
Uyarlama Senaryo: Alexander Payne, Nat Faxon ve Jim Rash (The Descendants)
Özgün senaryodaki formül geçerli. “The Descendants” bu yıl “The Artist”i zorlayabilecek gibi görünen ilk filmdi ama çeşitli ödül törenlerinden sonra nefesi kesildi. Burada ödülü alacaktır. Aaron Sorkin’in geçen yıl “The Social Network” ile kazanmış olması Payne’in şansını artırıyor.
Yabancı Film: A Separation
En ufak bir tartışma dahi yok. Bu müthiş filmin hak ettiğinin asgarisi olan bu ödülü alacaktır. En İyi Film’de neden aday olmadığını hala anlamış değilim.
Animasyon: Rango
Son birkaç yıldır (“Up,” “Toy Story 3”) En İyi Film dalına bile aday veren animasyon bu sefe yerlerde. “A Cat in Paris” eğlenceliydi ama üç tane pahalı Hollywood işi karşısında işi zor. “Rango” eleştirel anlamda “Kung Fu Panda” ve “Çizmeli Kedi”nin önünde olduğu için heykelciğe daha yakın.
Sanat Yönetimi: Midnight in Paris
Görüntü Yönetimi: The Tree of Life
Kurgu: The Artist
Cannes’la erken başladığı ödül sezonunda Amerika’da istediğini bulamayan “The Tree of Life” en azından mükemmel görüntüleriyle ödüllendirilebilir. “Midnight in Paris”in ise eve eli boş gitmemesi için teknik dallarda ödül toplaması lazım. Ben böyle dağıttım ikiliyi, ama her iki kategoride de “The Artist” kazanabilir. Kurgu ise istisnalar dışında En İyi Film ve Yönetmen’e giden yolu açar. “The Artist” kazanır.
Kostüm: The Artist
Makyaj: The Iron Lady
Sırf Peppy Miller’ın George Valentin’in kostümleriyle “oynadığı” sahne için bile alır “The Artist!” Makyajda ağır top yok, “The Iron Lady” Meryl Streep sayesinde alır.
Müzik: The Artist
Orijinal Şarkı: “Man or Muppet” (The Muppets)
Sessiz bir filmi baştan sona götüren Ludovic Bource müziği gerçekten ödülü hak ediyor. Sadece iki şarkının aday olduğu Orijinal Şarkı kategorisi ise Madonna’yı dışarıda bırakışıyla gözüme girdi! Öte yandan koca Hollywood’un beş aday çıkartamaması (yine En İyi Film’dekine benzer bir matematik sonucu) skandal.
Belgesel: Paradise Lost 3: Purgatory
Çok güçlü bir kategori, dahası dışarıda da çok etkili filmler vardı bu sene. “Paradise Lost 3,” haksız yere yıllarını hapiste çürüten Memphis Üçlüsü’nün hikayesi. 90’lar ve 2000’ler boyunca Pearl Jam, Lars Ulrich gibi pek çok müzisyenin de desteği sayesinde Amerika’da çok takip edilen bu dava sonunda geçen yılın ortalarında nihayet özgür kalmalarıyla sonuçlandı. Film bittikten sonra hikayeye yeni bir son “yazılması” bu filmin de hikayesini kuvvetlendiriyor. Belgesellerin “bir işe yaradığını” göstermesi açısından önemli olacaktır. Rakipleri, büyük üstat Wim Wenders’e ve Pina Bausch’a bir saygı duruşu olarak ödüllendirilebilecek “Pina” ve geçen hafta izleyip etkilendiğim “If a Tree Falls: A Story of the Earth Liberation Front” olacaktır.
Ses Kurgusu: Hugo
Ses Miksi: Hugo
Görsel Efekt: Rise of the Planet of the Apes
Kısa Belgesel: Saving Face
Kısa Film: Raju
Kısa Animasyon: The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane