Tek pota basketbol oynarken yaşlı abiler olur sahada. Hafif göbeklidir, tecihen kel. Ancak oyunu o kadar iyi bilir ki, ne hücumda kolaylıkla yanından geçip gidebilirsiniz, ne de oyunun diğer tarafında karşısında durabilirsiniz. Top onun eline geldiğinde savunmanıza imkân, ihtimal yoktur. Baba gelir, top elinde olsa bile sırtını döner sana. Göz ucuyla şöyle bir nerede olduğunu kontrol eder. Sen korkmadığını göstermek için abinin iriliğinden de yararlanıp kendine göre sertlik yaparsın. Elini koyarsın, itmeye çalışırsın ama bu nafile bir çabadan ibarettir. Dedim ya, kendine göre sertlik yaparsın en fazla… Bir şey olmaz abiye. Kıçını dayar sana, gerekirse sabaha kadar sürecek bir yolculuğa çıkarsınız. Son durak senin savunduğun çemberdir. O yolculuk sırasında elinle hamle yapıp topu çalmaya çalışırsın, fakat abi o kadar farkındadır ki bir anda driplingi yükseltir, alamazsın topu. Son durakta hafif döner, sıçramadan parmak ucuyla topu gönderiverir potaya. Sayıyı yediğine üzülmekten çok, sonu belli işkencenin bittiğine sevinirsin… Abi maç içinde çok enerji harcayamaz ama çenesi de durmaz. Takım arkadaşlarını yönetir, gençlere neler yapması gerektiğini anlatır. Oyunu ciddiye alır, sana ve takım arkadaşlarına saygı duyduğunu hissettirir. Kazanmak için oynar ama kaybederken de güzel kaybeder. Adamlığı olduğu yerde sapasağlam durur.
Hah, işte Chauncey Billups bu abilerin NBA’deki yansımasıdır benim için. 2010 Dünya Şampiyonası sırasında o zamanlar daha yeni Genel Menajerliğe getirilen Masai Ujiri gelmişti Türkiye’ye. Röportaj fırsatı bulduğumda “Abi hayırdır, daha yeni oturdun koltuğa, senin memlekette işin gücün yok mu” minvalinde bir soru sormuştum. Öyle ya, Genel Menajer olalı birkaç gün olmuştu daha. Verdiği cevap “İlk görmek istediğim kişi Chauncey” şeklindeydi. Yeni devlet başkanlarının ilk yurt dışı ziyaretinin simgesel bir anlamı vardır ya, onun gibi. Ujiri mesajı vermişti “Sen bu takımın kimliğini oluşturan kişisin. Denver için önemin başka…”
Sahiden de öyleydi. Chauncey Billups demek, Denver demekti. Colorado eyaletinde yerel bir kahramandı Billups. Denver’da doğup büyümüş, liseyi orada okumuştu. Lise günlerinde Magic Johnson’ın büyük hayranıydı olsa da, kader ona Magic gibi değil, Joe Dumars gibi olma şansını sunmuştu.1 Lise günlerinde çok büyük bir kahramandı ve tüm ABD’nin dikkatini çekmişti.
Birçokları 1995 Draftı’nda tıpkı Kevin Garnett ile birlikte liseden direkt NBA’e gidebileceğini söylerken, dönemin Kentucky koçu Rick Pitino onu görmek için Denver’a kadar geldi. Yine o dönemde Kansas koçu olan Roy Williams, onu “gördüğü en iyi lise oyuncusu” olduğunu söyledi. Williams’ın bir süre önce North Carolina’daki yardımcı antrenörlük görevinde Michael Jordan isimli bir çocuğu okula kazandırdığı düşünülürse, Billups’ın önemli bir yıldız olabileceği ortadaydı. Bu sözlerden etkilenen Billups, Kansas Üniversitesi’ni tercih etmeye çok yakındı. Fakat son toplantıda Williams onun üç senelik söz vermesini istemişti. O zamanlar Roy Williams’ın birkaç yıl içinde Dean Smith yerine North Carolina’nın başına geçeceği konuşuluyordu.2 Kendisi bile üç yıllık söz veremeyen Williams’a güvenemedi Chauncey. Ayrıca Williams’ın “Eğer yarın akşama kadar bana bir cevap vermezsen kalan tek bursu California’lı başka bir çocuğa vereceğim” tehdidi hiç hoşuna gitmemişti. Billups ile Koç Williams bir daha konuşmazken, Kansas o California’lı çocuğu, Paul Pierce’ı aldı.
Bu olayın ardından diğer tüm okulları elinin tersiyle iten Billups, Colorado Üniversitesi’ne gitmeyi tercih etti. Colorado Üniversitesi3 mi? Böyle çılgınlığı ancak Larry Bird4 gibi birisi yapabilirdi!
İlk yılında başı hiç de beklenmedik bir derde girdi genç yıldız adayının. Oda arkadaşı Matt Daniel ile birlikte kütüphaneden video kiralama kuponu çalma suçuyla karşı karşıya kaldı. Billups 10’ar dolarlık kuponlardan dört tane almış, Daniel ise bir taneyle yakalanmıştı. Mahkemede kuponların aldığı kitapların içinden çıktığını söyleyen Billups, olayı tüm gerçekliğiyle anlatarak sorumluluğu aldı ve az bir cezayla kurtuldu.
Chauncey’nin ikinci yılından sonra, Roy Williams’ın o görüşmede dile getirdiği çekincesi gerçekleşti. İki sene Colorado’da oynadıktan sonar 21 yaşına geldiğinde profesyonel olma kararı verdi Billups. Bu karar, hayatında ilk kez Denver dışına çıkması anlamına geliyordu. İdeal senaryo, o dönemde zorlanan Denver Nuggets’ın onu draft etmesiydi. Ancak olmadı, Denver lotarya sonrasında beşinci sıraya düştü. Billups gibi bir yeteneği bırakmak istemeyen Boston Celtics, Tim Duncan ve Keith Van Horn’ın hemen ardından onu seçti.
Billups için Boston harika bir fırsat olarak görülebilirdi. Takımın başında onu iki sene önce Kentucky’ye isteyen Rick Pitino vardı. Ancak yüksek tempo basketbolu seven Pitino, Billups yerine daha hızlı bir oyun kurucu istiyordu. Koçun isteği gerçekleşti ve Billups, Kenny Anderson karşılığında Toronto Raptors’a gönderildi. İki sene önce Billups’ın sırt çevirdiği Rick Pitino, rövanşı böyle aldı. Hayatı boyunca ilk kez Denver dışına çıkan bu genç adam, şimdi Kanada’ya gitmek zorundaydı… Orada da elinden geleni yaptı. Felaket ötesi bir takımda fena olmayan istatistikler tutturdu, ancak kimse onun farkında değildi.
“Daha kötü ne olabilir” diye düşünürken NBA’de lokavt ilan edildi. Ligin iptal edilmesi bile gündemdeydi. Derken tüm umutların tükendiğini düşündüğü anda inanılmaz bir şey oldu. Önce oyuncular birliği sendikasıyla takım sahipleri anlaşmaya vardı, sonra da 1999’un ilk günlerinde Chauncey Billups Denver Nuggets’a gönderildi. Rüya gibiydi, Billz eve dönüyordu.
Denver o günlerde koç Mike D’Antoni yönetiminde, müthiş oyun kurucu Nick Van Exel ile birlikte yüksek tempo basketbolu tercih ediyordu. Billups’ın iyi istatistikleri vardı, ancak herkes bu istatistikleri aldatıcı buluyordu. Ligdeki üçüncü sezonu, onun için çok önemliydi. Çaylak kontratı bittiği için iyi oynamak ve yeni kontrat için kendini Denver’da kabul ettirmek zorundaydı. Ancak şanssızlıklar yakasını bırakmadı. Sezon başında omzundan sakatlandı ve sezonu kapadı. Kötü haberler bitmek bilmiyordu. Tedavisi devam ederken bir gün telefonu çaldı ve Tariq Abdul-Wahad karşılığında Orlando Magic’e takas edildiğini öğrendi. Tariq Abdul-Wahad!5
Orlando’ya hiç gitmedi. Sözleşmesi bittiğinde serbest kaldı ve kendine takım aramaya başladı. Bulabildiği en iyi teklif, Minnesota’nın iki yıl için sunduğu 4.7 milyon dolarlık sözleşmeydi. Kabul etti. Terrell Brandon’ın yedeği olacaktı. Tam hayallerini süsleyen pozisyonda değildi ama pek seçeneği de yoktu açıkçası. Minny’nin sürekli ilk turda elendiği iki yıl, takımda değerli bir parça haline geldi. Kendini kabul ettirmişti, ancak ciddi bir istikrar sorunu yaşıyordu.
Bu sebeple Chauncey Billups’ı isteyen çok da takım yoktu. 26 yaşını doldurmak üzereydi ve hâlâ kendini ispat edebilmiş değildi. Derken, 2002’nin temmuz ayında telefonu çaldı. Arayan lisede oyun stilinin çok benzetildiği Joe Dumars’tı. Dumars, bu üst düzey savunmacı ve skorer guard’ı kadrosuna katmak ve takımın direksiyonunu teslim etmek istiyordu. Altı yıl için 33 milyon dolarlık bir kontrat, Billups’ın beklediğinden de fazlaydı.
Gerisini biliyorsunuz…
Hücumda yanına Richard Hamilton, savunmada arkasına Ben Wallace’ı alan Billups; altı kez üst üste konferans finali oynadı, bir kez de NBA şampiyonu oldu. Hem de finalin en değerli oyuncusu seçilerek… “Mr. Big Shot” lakabını da burada aldı.
Billups, sonunda lisede beklendiği kadar büyük bir yıldız olmuştu. Artık 2007 yılında 60 milyon dolarlık yeni sözleşme imzaladığı Detroit’in simgesiydi; fakat Denver ile bağlarını hiç koparmadı. Denver’da yüzlerce öğrenciye burs verdiği büyük bir akademi açtı. Kilometrelerce uzakta da olsa, Denver’ın çocuğuydu hâlâ.
Joe Dumars, 2008 yılının sonunda takımı yeniden yapılandırma planlarını ortaya koyunca, Denver’lı Allen Iverson’ın biten kontratı çok cazip gelmişti. O cezbedici fırsat, Chauncey Billups’ı yeniden eve döndürdü. 32 yaşında Rocky Dağları’na geri döndüğünde artık bir süper yıldızdı.
Çocukken Colorado’yu 30 küsür sene sonra ilk kez NCAA Turnuvası’na taşıyan Billups, Denver Nuggets’ı da yıllar sonra ilk kez konferans finaline taşıyacaktı. Şampiyonluk yakın görünüyordu. Ancak ne yazık ki o başarı kısa sürdü. Başta Nene olmak üzere sakatlıklar, cezalar, antrenör George Karl’ın kanser olması gibi etkenler, Denver’ı şampiyonluk yarışından uzak tuttu.
İşte o dönemde Ujiri göreve geldi. Şımarık bir çocuğun kaprisleri yüzünden Denver ile Billups’ın yolu bir kez daha ayrıldı. “İlle de New York’a gideceğim” diye tutturan Carmelo Anthony’nin isteği gerçekleşsin diye, Billups da New York’a gönderildi. Billz, yine Mike D’Antoni ile birleşti.
New York’taki yarım sezonu bir karmaşadan ibaretti. 2011 lokavtı bittikten sonra Knicks, Tyson Chandler ile imzalamak için onu takımdan gönderdi. 14 milyon doları cebine koyan Billups, yeniden Denver’a dönmek istiyordu. Tüm takımlara gözdağı verdi: “Beni almayın, istediğim yerde oynayacağım.”6
Clippers bu tehdidi umursamadı ve Billups’ı kadrosuna kattı. Chris Paul ve Blake Griffin ortaklığına şampiyonluk tecrübesi yaşamış bir ustanın katılımı bir anda Clippers adının şampiyonluk adayları arasında telaffuz edilmesini sağladı. Sıkışık fikstürde 20 maç oynadıktan sonra yaşlı kurtun sol aşil tendonu iflas etti ve Billups, 36 yaşında sezonu kapatmak zorunda kaldı. Ameliyatını da Colorado’da oldu. Şimdi bir ay daha Denver’da kalacak. Bundan sonra yeniden basketbol oynayıp oynayamayacağıysa muamma… Kim bilir, belki NBA’deki herhangi bir salonda, belki de de Denver sokaklarındaki çemberlerde birilerinin kabusu olmaya devam eder.
Billups’ı en iyi tarif eden cümleyi onu 10 yaşındayken keşfeden, sonrasında da hayatı boyunca birlikte olan koç Rick Callahan söylüyor: “O all-star bir oyuncu olmasının yanı sıra, all-star bir adam.”
8 şubat 2012 - 19 aralık 2022, yazıhane